Müslüman Kardeşler mensubu olan kalemlerden Şeyh Abdülhalık Eş- Şerif'in ' Zulüm ve Zalimlerin Sonuna Dair Kırk Hadis Şerif' kitabını okuyorum, hem faydalı bir kitap hem de ibretlerle dolu. Derler ki zulüm yeryüzüne dağıtılmış onda dokuzu Mısır'a düşmüş!
Bugün Mısır ve Tunus gibi ülkelerde devlet çarkının ve erkinin başına garip adamlar tünedi. Bunlar hadis diliyle ruvaybide tabir edilen beş para etmez, sıradan ve sufli adamlar. Mesela Abdulfettah Sisi ülkelerinde gereğinden fazla ve hatta lüzumsuz bir biçimde ifade hürriyeti ve düşünce hürriyeti olduğunu savunuyor. Bu da onun bakış açısı.
Kays Said ise diktatör olmadığını söylerken bile diktatörce tavırlar sergiliyor! Arap dünyasında tanrıya benzer başkanlık dönemi Nasır ile birlikte başladı. Sonra yaygınlaştı. Kralların yerini başkanlar aldı. İstikrarın yerini de darbeler. Yine aynı dönem İhvan'a karşı sistematik zulümler uygulandı. Tabir caizse Nasır adına bu işleri yapan 'zebaniler' bulunuyordu. Askeri İstihbarat Şefi Salah Nasr, bunlardan birisiydi ve sadece Zeynep Gazali il (Cibilli) gibilerine zulüm etmekle kalmamış yine yeni vefat eden sanatçı İtimat Hurşid gibilerini hamile oldukları halde kocalarından boşandırıp nikahı altına almıştı. Adamlar sadece zalim değil üstelik üzerlerinde ahlaktan da kırıntı yok. Nasır, Abdulhakim Amir gibi önde gelen Hur Subaylar üyeleri ahlaktan yoksunlardı. Abdulhakim Amir belki vaktiyle İhvan ile temas hattında bulunmuştu ama üzüm üzüme bakarak kararır misali Nasır'ın zalim avenesinden biri olup çıkmıştı. Sonra da Nasır savunma bakanı sıfatıyla 1967 yenilgisinin suçunu üzerine yıkmıştı. Hapishaneye atıldıktan sonra öldürüldü mü, intihar mı etti, netleşmedi. Ailesine göre öldürüldü. Onun da adı gece hayatı ve Cezayir asıllı şarkıcı Verde ile anılıyordu. Kısaca astıkları astık kestikleri kestik mangadandılar. Aynı kalibrede ekip içinde Hamza Besyuni ve Şaravi Cum'a gibiler de vardı. Zeynep Gazali'nin anıları Nasırcılarla hiçbir tesir icra etmemiş ve söylenenlerin gerçek dışı olduğun ifade ederek alaya almışlardı. Hamza Besyuni şanlı günlerinde 1965 yılında hapishane müdürü olarak görev yapmıştır. İhvan mensuplarına görülmedik işkenceler uygulamıştır. Bilindiği gibi bir yıl sonra da Seyyid Kutup aynı rejim tarafından idam edilmiştir. Seyyid Kutup'un idam edilmemesine yönelik mahalli ve uluslar arası çağrılar dikkate alınmamıştır. Bizzat kendinden iltimas talep etmesi yani yazdıklarını pazarlığa taşıması istenmiştir. Seyyid Kutup ise fikirlerini pazarlık konusu yapmamış ve fikirlerini kurtarmak için kendi varlığından vazgeçmiş ve idama razı olmuştur,
Düşman zulüm etse de kader adalet eder. Bu çerçevede idamdan bir yıl sonra 1967 Savaşı yani 6 Gün Savaşı baş göstermiş ve Nasır, İsrail karşısında alçaltıcı bir yenilgi tatmıştır. Faslı Abdusselam Yasin ise bu durumu ulemanın kanlarının zehirli olmasına yani Alllah'ın intikamına bağlamıştır. Onun intikamı geldiği zaman kimse önüne geçemez. Bugün bile Nasır çizgisinde ilerleyen ve boynuz kulağı geçti misali onu bile aratan ve geçen Sisi'nin zebanileri Selefi ileri gelenlerinden Muhammed Hüseyin Yakup veya Muhammed Hassan'a Daiş İmbabe Hücresi davasıyla alakalı sordukları sorulardan birisi 'neden peygambere salavat getiriyorsunuz?' olmuştur. Muhammed Hüseyin Yakup'a ayrıca ulemanın kanının zehirli olup olmadığı da sorulmuştur. Ne alaka diyebilirsiniz? Bu da bize Haccac ile Said İbni'l Cübeyr vakasını hatırlatmıştır. Haccac'ın zulmü de arşa dayanmıştı. Allah'ın azabını ve intikamını davet edecek kadar dur durak bilmiyordu. Zulmüne karşı çıkanlardan birisi Tabiin neslinin ulularından Said İbni'l Cübeyr olmuştur. Haccac, alimlerin tacı olan bu zata kıymaktan imtina etmemiştir. Daha kırkı çıkmadan kendisi bir hastalığa yakalanarak feci bir şekilde can vermiştir. Alimlerin kanı zehirlidir sırrı böylece bir kez daha tecelli etmiştir.
Hamza Besyuni'nin akıbeti de benzer olmuştur. İhvan'a enva-i çeşit işkenceler yapan Hamza Besyuni Kahire'den İskenderiye'ye giderken demir çubuk yüklü bir kamyonla çarpışmış ve demir çubuklar boynundan ve bedeninin çeşitli yerlerinden girmiş ötesinden çıkmıştır. Bir başka ibretlik hadise de Şaravi Cum'a'dır. Bizim de hasbe'l kader medrese-i Yusufiye olarak gölgelendiğimiz, bir müddet misafiri olduğumuz Ebu Za'bel Hapishanesi'ne ziyarete gelir. Ebu Za'bel Hapishanesi'nin spor salonlarında veya stadında bir konuşma yapmak ister. Mahkumlar bahçeye toplanır, saf saf dizilirler. Şaravi Cum'a mahkumlara nutuk çeker. Bir müddet sonra devran değişir ve Enver Sedat başa geçer ve Şaravi Cum'a'yı nutuk çektiği Ebu Za'bel Hapishanesi'ne tıkar. Düşman zulmeder ama kader adalet eder. Allah imhal eder yani süre verir ama ihmal etmez. Süre hem mazlumlar hem de zalimler lehinedir. Mazlumlar gördükleri zulüm arttıkça Allah katındaki mevki ve makamları da artar. Buna mukabil, Allah zalimlere geri dönüş için süre verir. Son çıkış kapısını gösterir. Orayı da atlarlarsa Hakkın ve adaletin giyotini başlarına iner. Bu süreyi iyi değerlendirirlerse hem mazlumlar kurtulur hem de zalimler karlı çıkarlar. Allah'ın her şeyde bir hikmeti vardır. Zalim zulmüne bir sınır çekmezse Allah'ın azabı ve intikamı yetişir ve onu bulur. Mazlumun duası müstecaptır. Allah ile arasında perde yoktur. Mazlumun kimliği yoktur. Hangi dinden veya mezhepten olursa olsun Allah'ın ilgisine ve adaletine mazhardır. Mazlum Allah'ın zalimden intikam alma saatinin gecikmesinden ye'se ve ümitsizliğe kapılmamalıdır. Allah'ın zulme süre tanıması onun tuğyanını artırabilir. Bu ise intikam saatini, sürecini hızlandırır. Allah'ın zalimlere ek süre tanıması mazlumların ayıklanmasıdır. Mazlumun sabrı su gibidir kayayı deler geçer. İntikam saatinde pişmanlık fayda vermez ( El Erbaun eş Şerife fi'z Zulmi ve Akibeti'l Zalimin Minen's Sahiheyn, Şeyh Abdulhalık Eş Şerif, s: 157-158).
Hasımlar, Allah'ın huzurunda buluşacaklar ve hesaplayacaklardır. O günden kaçış yoktur.