Ukrayna-Rusya savaşında bir Ortodoks etkisinden bahsetmemiz gerekir. Bu husus ve boyut bahsedilmezse tablo eksik kalır. Vlademir Putin 'niye Çarlık dönemine özeniyor?' diye soruluyor. Kestirme cevabı şudur: Manevi köklerini orada buluyor. Bunu en iyi cevaplayanlardan birisi Slav yayılmacılığı ve Ortodoks ruhu ile temas hattında olan Bosna-Hersek eski dışişleri bakanı ve başbakanlarından Haris Sladziç olmuştur. Sladziç komunizmin sadece bir kabuk olduğunu ve komunizm sonrasında Rusya'nın kabuk değiştirdiğini ve Ortodoks özüne geri döndüğünü ifade ediyor. İşin özü budur. Ortodoksluk Pan-Slavizmin katalizörü ve itici gücüdür. Kısaca komunizmi eledik, keseledik altından Rus ruhu Ortodoksluk çıktı. Sladziç, Rusya'daki Ortodoks eğilimin daha köklü ve baskın olduğunu ve komunizmden daha derin ve tehlikeli olduğunu haber vermektedir.
El Cezire'den Ahmet Mansur ile yaptığı söyleşide Sladziç hatırladığı kadarıyla 1960'lı yıllarda İtalya'da yapılan gizli ya da açık bir toplantıya değinir. Konu, Avrupa ile SSCB arasındaki ilişkilerin keyfiyetini belirlemektir. Katılımcılar ya da sahanın teorisyenleri veya akademisyenleri SSCB'nin Avrupa'ya teşkil ettiği tehdidi ele alırlar, bundan söz ederler. İtalyan delegelerden veya teorisyenlerden birisi itiraz eder. SSCB'nin gerçek düşman olmadığını bilakis bir sütre ve perde olduğunu gerideki hakiki düşmanın 'manevi Rusya' olduğunu ifade eder. SSCB'nin en şaşaalı olduğu dönemde İtalyan teorisyen gizli toplantıda derin Rusya'nın ya da öz Rusya'nın Ortodoks Kilisesi olduğunu ifade eder. SSCB'nin geçici bir varlık olduğunu ve yakında ortadan kalkacağını beyan eder. Bununla birlikte bu görüşe itiraz edilir ve Rusya'nın ateist bir devlet ve gerçek bir tehdit olduğu vurgulanır. İtalyan teorisyen ısrarla bunun geçici bir süre ve dönem olacağını ifade eder. Zannederim Churchill de İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa'nın efendisinin Rusya olmasının geçici bir süre olacağını ve hazmetme süresinin 45 yılı geçmeyeceğini söyler. Dediği gibi de olur. El Cezire Kanalı'ndan Ahmet Mansur konuğu Haris Sladziç'e Ortodoks Kilisesinin siyasi kararlara ortak olup olmadığını sorar (*). Sladziç'in cevabı şöyle olur: duyduklarıma nazaran Moskova Patriği Kirill I ile Putin günlük olarak görüşmektedirler. Kilise siyasi mekanizmaya dahil olmasa veya müdahale etmese bile Putin ile görüşmekte, bu yönüyle ve bir surette siyasi kararlar alınmasında ortak ve etkili olmaktadır. Karar alma sürecine doğrudan katılmasa bile bileşenlerden birisidir. Siyasi erk ile dini erk arasında günlük müşavere ve görüş alışverişinde bulunulmaktadır. Rus ordusunda Ortodoks papazlar moral kaynağı olarak hizmet vermekte ve ötesinde askeri bölüklerde görev almakta ve gerekirse bilfiil doğrudan çatışmalara da katılmaktadır. Komünizm başarılı olmadı ve tarih geri döndü. Putin'in yaptığı da tarihe başvurmak oldu. Rus halkı da Ortodoks Kilisesinin bu yöndeki rolünü onaylıyor.Tellak değişti ama hamam aynı hamam. Asıllarına geri döndüler. Komünizmin gözden düşmesinden sonra Ortodoks Kilisesinin manevi kanatlarının altına girdiler. Sığınacak başka dalları da yoktu. Ortodoks Kilisesi, Suriye savaşını manevi olarak vaftiz etti ve harlandırdı yani alevlendirdi. Hıristiyanlık içinde azınlık olan Ruslar nerede azınlık varsa onların yardımına koşuyor. Haris Sladziç Rusların ayrılıkçılara hami aynı rolü Bosna-Hersek'te de oynamakta olduğuna parmak basmaktadır.
Bosna'da sivillerin öldürülmesinde Ortodoksluk ve Ortodoks Kilisesi mühim bir rol oynamıştır. Bugün İslami tehdit veya tehlikeden bahsediliyor ama Ortodokslardan veya Protestanlığın İncilci kolundan ve bunların tahribat ve tehlikesinden pek söz edilmiyor.
İkinci Abdulhamid Han, Osmanlı'ya karşı birleşme potansiyeli taşıyan Balkan devletlerini birbirinden koparmak için kiliselerinin birbirinden bağımsız olması için el altından kampanyalar ve faaliyetler yürütmüştür. Bu da Balkan ülkelerinde Ortodoks mezhebine ait milli kiliselerin teşekkülünde önemli bir basamak olmuş ve rol ifa etmiştir. Benzeri bir gelişme 2018 tarihinde Ukrayna' da yaşanmış ve Kiev Patrikhanesi Moskova Ortodoks Patrikhanesinden ayrılarak Rus siyasi nüfuzundan kurtulmuştur. SSCB'nin dağılmasından sonra ABD de Fener Patrikhanesine ekümeniklik payesi, statüsü vermek istemiş bu adımla da Moskova Patrikhanesi gibi patrikhaneleri şemsiyesi altında toplamayı tasarlamıştır.
Yine 2003 sürecinde Irak'ta da Necef merkezli Kum'a rakip bir Şii merciiyeti kurmayı tasarlamıştır. Lakin talihi yaver gitmemiş, her ikisinde de çuvallamış, muvaffak olamamıştır. Patrikhane'nin ekümenik olmasına Türkiye fiili olarak köstek olmuş, itiraz etmiş ve bu projeyi akim bırakmıştır. Necef projesini de Mukteda Sadr ile birlikte İran engellemiştir. Bu projenin dayanağı olan, İşçi Partili eski İngiltere başbakanlarından Tony Blair'ın şahsi düzeyde dostlarından olan Muhammed Bakir el Hekim Necef'te Hazreti Ali Türbesinde öldürülmüştür. Kim vurduya gitmiştir. Böylece ABD'nin Hekim üzerinden kurguladığı Necef Şii merciiyeti suya düşürülmüş oldu. Sonrasında Irak'ta esen Kum rüzgarları ile velayetçi anlayış hakim olmuştur. ABD'nin dini rüzgarları kontrol edememesi sonuçta siyasi olarak da bu ülkede gücünü kırmıştır.
Putin de Miloseviç'e; benzemekte, en azından büyük patronunu (big boss) andırmaktadır. İrredantisttir yani tarihe dayanarak yayılmacı politikalar izlemektedir. Mağlup oldukları halde iki millet mağlubiyetlerini zafer ve galibiyet olarak kutlamaktadır. Bu yönüyle tarihi devreye sokmaktadırlar. Birisi İran'dır ve milli bilincinde Çaldıran'ı zafer olarak canlandırmaktadır. İkincisi de Sırplardır ve 1389 Kosova muharebesini milli hafızalarında zafer olarak görmektedir. Günümüzde İran Çaldıran'ın rövanşını almak için yanıp tutuşmakta ve tarihi intikam dürtüsünün izinde Ortadoğu'ya yeni bir hamle başlatmıştır. Çaldıran Savaşının sonuçlarını tersyüz etmek istemiş ve bu savaşı İran'ın bir zaferi olarak takdim etmeye yeltenmiştir. Kaçık ve çılgın Miloseviç de milliyetçilik dalgasına binerek tarihte küllenmiş kavgaları yeniden hortlatmış, canlandırmıştır. Kosova Muharebesinin karaltısını 600 yıl sonra canlandırarak güney Slavlarını veya Ortodoksları Boşnaklar ya da Arnavutlar karşısında mobilize ve seferber etmek istemiştir. 1989 yılında Sırbistan Başbakanı olduğunda ilk işi Kosova'nın özerkliğini kaldırmak olmuştur. Şimdi aynı tehlikeli oyunu kuzeyde Miloseviç'in halefi Putin oynamaktadır.
Yeltsin'in Putin hakkında bir tanımı var. Üç kelimeden müteşekkil. Soğuk, sert ve savaşçı! Savaşçı değil aslında ölümcül silahlar kusan bir katil. Savaşması için sebep bol ve çok. NATO'nun sınırlarında yayılması ve tarih sapağına dönüş gibi. Kiev ona göre Rusların Kudüs'ü, Kırım ise Tapınak Tepesi. Öyle ise nazarında vazgeçilmez. Miloseviç 'in Kosova'da oynadığı oyunu Putin de Ukrayna da oynuyor! Miloseviç'i hatırlatmıyor mu? Miloseviç'i çok çabuk unuttuk. Şimdi kuzeyimizde yaşıyor ve hafızamızdan intikam alıyor.
Mustafa Özcan
https://www.youtube.com/watch?v=MRpo5Z2aQh0