İsrail'in 5 Haziran 1967 tarihinde Kudüs'ü ele geçirmesiyle birlikte İslam'ın üç kutsal mabedinden birisi olan Mescid-i Aksa Yahudilerin eline düşmüştür. Bunda Müslümanların kusuru büyüktür ve bu kusur el'an devam etmektedir. İşgalden iki yıl sonra 21 Ağustos 1969 tarihinde fanatik bir Hıristiyan olduğu belirtilen ve Yahudilerin Süleyman Tapınağı'nı yeniden inşasının Mesih'in ikinci gelişini hızlandıracağına inanan Denis Michael Rohan Mescid-i Aksa'yı kundaklama girişiminde bulundu. O dönemde pek de gündemde olmayan Evanjeliklerin Allah'ın elini kıyamete zorlama algısının bu eylemde tezahür ettiği ve etkili olduğu anlaşılıyor. 'Sebep anlaşılınca, malum olunca şaşkınlık zail olur' demişlerdir. Bu da neden fanatik bir Hıristiyan kimsenin Mescid-i Aksa'yı kundakladığı sorusuna şafi cevap teşkil ediyor. Adam Hıristiyan olduğu halde Yahudilerle Müslümanları birbirine düşürmek için Mescid-i Aksa'yı ateşe veriyor, kundaklıyor. Bozgunculuk yapıyor. Bu olayda caminin süslemeleri, halıları ve mushaf-ı şerifler alev alıyor, yanıyor. Bunların arasında yer alan 1187 tarihinde camiye yerleştirilen Nurettin Zengi/Salahaddin Eyyübi Minberi de kül olmaktan kurtulamıyor. Onun yerine yenisi kısa bir dönem önce yerine yerleştiriliyor. Olay üzerinden neredeyse 54 yıl geçmiş bulunuyor. Olay hala tazeliğini koruyor.
Hamas hareketinin önemli simalarından ve sözcülerinden birisi olan Salih el Aruri, Uydu Aksa Kanalı'na yapmış olduğu açıklamada İkinci İntifada ile birlikte Gazze'nin kurtulduğunu, kopması halinde Üçüncü İntifada ile birlikte de Batı Şeria'yı da İsrail pençesinden kurtaracaklarını söyledi. Bu Netanyahu'yu küplere bindirdi ve ona yönelik suikast tehdidinde bulundu.
2005 yılında yani İkinci İntifada'nın sonunda Şaron, Gazze'ye veda etmek zorunda kalmıştır. Burada bir remiz ve sır var. O da şudur: Ehud Barak adlı dönemin İşçi Partili Başbakanı Arafat ile Kudüs'ün nihai statüsü konusunda anlaşamadığı için 'benden sonra tufan' anlayışıyla Şaron'u bin polis eşliğinde Harem-i Şerif alanına sürmüştü. Bu da İkinci İntifada'nın patlak vermesine neden olmuştur. Şaron da açtığı bu sürecin sonunda kaderin bir işareti ve remzi olarak Gazze'ye veda etmiştir. Şaron İntifada'nın patlak vermesine neden oldu, ardından açtığı İntifada çığırı ile Gazze'ye veda etti. Bunu çaresizliğinden yapmış ve ardından da bitkisel hayata girmiştir. Fanatikler bu yüzden Şaron'u paylamışlar hatta ihanetle suçlamışlardı. 'Buldozer' lakaplı Şaron, Ürdün'ü alternatif vatan olarak görüyordu. Şimdi de esasında Ürdün bize ait ama Filistinlilere bağışladık diyorlar! Adeta Kaf Dağı'ndan kar bağışlıyorlar.
Buradan alınacak dersler var. Onlardan birisi şudur: Fanatizm yarışının kazananı olmaz. Zamanla sizden daha fanatikler çıkabilir ve fanatizm bayrağını devralabilir. İkincisi de "elcezau min cinsi'l amel" sırrıdır. Ceza işin türündendir. Şaron kurcaladığı şeyin kurbanı olmuştur.
İkinci ibretamiz mesele ise Hindular ile Yahudiler arasında gelişen ilişkiler ve ittifaktır. Mâide Suresi 82. ayetinin sırlarından birisi günümüzde tecelli etmiştir. Ayetin buyruğu şudur: "İman edenlere düşmanlıkta insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulacaksın." Bu Mekke devresinde böyle olduğu gibi ahir zaman devresinde de böyledir. Zaman yenilendikçe illiyet bağıda yenileniyor.
Bunun tezahürünü Hindistan-İsrail ilişkilerinde görebiliyoruz. İngilizlerin Hindistan'dan çekilmesiyle birlikte (1947) Mahatma Gandi ve Kongre Partisi emperyalizme ve İsrail'e karşı mesafeli davranmıştır. Bu tutum ve mesafe Camp David Antlaşması'ndan sonra (1979) aşınmaya başlamıştır. Daha sonra 1992 yılında iki ülke tam kapsamlı ilişkiler kurma ve başlatma kararı almışlardır. İlgili ayetin sırrı da burada tecelli etmektedir. Hindistan ile İsrail arasındaki ittifakın hedefi İslam dünyası ve İslami değerlerdir.
1992 tarihinde Hindu fanatikler yüz yıllardır Müslüman cemaate hizmet veren Babür Camii veya Ayodha Camii olarak anılan camiyi ve siteyi yerle bir etmişlerdir. Gerekçeleri Mescidi Aksa'nın altında Süleyman Tapınağını arayan Yahudilerin gerekçeleriyle aynıdır.
Babür Devleti'nin kurucusu Babür Şah'ın hayatta olduğu dönemde komutanlarından Mir Baki'nin 1528'de inşa ettirdiği cami, 1980'lerde Hindu milliyetçisi örgütler tarafından başlatılan tapınak (Mandir) kampanyasının kurbanı oldu. Babri Camisi arazisinin Tanrı Rama'nın doğduğu yer olduğu ve ibadethanenin tapınak üzerine inşa edildiğine ilişkin iddia, Müslümanlar ile Hindular arasında uzun yıllar tartışma konusu oldu ve çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı.
Bu yönde Hinduların çığırından giden İsrail de Mescid-i Aksa'yı yıkarak yerine Süleyman Tapınağı'nı kurmayı tasarlamaktadır. Müminler ise nöbet yurdunda ve dünyada daima nöbettedirler. Nöbetin bir kısmı da çile çıkarmaktır. Ayet de buna tanıktır:
"Mü'minlerden öyle kimseler, mert adamlar vardır ki Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi önden giderek ahdini yerine getirdi, kimi de sırasını beklemektedir. Onlar asla ahitlerini bozmazlar."
Ayet müminler arasında sırasını savanlarla sırasını bekleyenlerden söz etmektedir. Dünya bir nöbethanedir.
Mustafa Özcan