Peşinen söylemekte fayda var. Bu anacağımız kişilerin kehanetlerine belki de bel bağlamamak gerekir. İhtiyat gerekebilir. Lakin ünsiyet (isti'nas) babından dile getirilebilirler. Bunlardan birisi Saddam'ın vaizlerinden birisi olarak da ünlenen Dr. Ahmet Kubeysi'dir. Irak'ta resmi kanalların dışındaki kanallarda konuşurken, dini sohbetlerde bulunurken Saddam tarafından keşfediliyor. Aynen Suriye'de Buti vakasında olduğu gibi. Kendisi de Bağdat Üniversitesi Şeriat Fakültesi dekanıdır. Aynen Buti gibi. Elbette bu benzerlik her yönüyle değil bazı yönleriyledir. Saddam Hüseyin bu konuşmalara giriftar olur ve sahibiyle tanışmak ister. Tanışma sırasında birlerinden bazı istekleri olur. Ahmet Kubeysi, Saddam'dan ülkedeki bar ve pavyonları kapatmasını ister. Saddam buna razı olur. Karşı talep olarak da Ahmet Kubeysi'den vakıflar bakanı olmasını ister. Lakin nazikçe bu isteği geri çevirir. O da Buti gibi makam ve mevkii zahididir. Aynı zamanda Saddam döneminde A'zamiye semtinde İmam-ı A'zam Camiinde vaazlar vermektedir.
Sanal alemde gezinirken özellikle de Şarku'l Avsat gazetesi kaynaklı olarak hakkında 'müşakis' sıfatının kullanıldığını gördüm. Müşakis uslanmaz adam, müşkilpesent, pürüz çıkaran ve sürtüşmeci anlamlarına gelmektedir. Saddam'ın devrilmesinin ardından Birleşik Arap Emirliklerine gitmiş ve buraya yerleşmiştir. Burada katıldığı programlarda polemiklere girmiş ve Vehhabilik ile IŞİD'in Yahudi imalatı olduğunu söylemiştir. Muhammed Bin Abdulvehhab'ın İran asıllı olduğunu ileri sürmüştür. Evet! Gezgin olarak bu ülkenin sınırlarında dolaşsa da Muhammed Bin Abdulvehhab'ın nesebi bellidir. Bu da Suudi Arabistan ulemasının tepkilerini çekmiştir. Kendisini tövbeye davet etmişlerdir. Bir başka tartışmalı boyutu ise Muaviye İbni Ebi Süfyan'ın ümmeti böldüğü iddiasıdır. Saddam'ın devrilmesinden sonra başa Geylani ailesinden birisinin geçirilmesini istemiştir. Geylani ailesi Irak, Ürdün, Lübnan gibi bölge ülkelerine dağılmış, yayılmış ve geniş kolları bulunan bir ailedir. Hama'da da uzantıları bulunmakta idi. Osmanlı sonrası Şerif Hüseyin'in oğulları yerine yeni dönemde Iraklıları birleştirecek bir aileyi teklif ediyordu. Lakin İran –Amerikan ortaklığı Şiiler üzerinde karar kıldı. İran destekli Şiiler ABD'nin de onurunu alarak tek yanlı olarak iktidarın kimliğini belirlemişler bu vesile ile Büveyhilerden bin yıl sonra Bağdat yeniden Şiilerin kontrolüne geçmiştir.
Kehanetine gelince…
Rüya tabircisi Tamir İbrahim'in naklettiğine göre Ahmet Kubeysi birkaç ay içinde Irak'ta karşı konulamaz bir gücün belireceğini, zuhur edeceğini dile getirmiş. Kastettiği nedir bilmiyoruz ve neden bizzat Irak onu da bilmiyoruz. Lakin burada Irak bütünün parçası olarak zikredilmiş olabilir. Filistinli Raid Salah ile Kemal Hatip 2023 ile 2024 yıllarında peygamberlik yöntemi üzerine hilafetin yineleneceğini ve geri döneceğini müjdeliyorlar.
Kehanetine başvuracağımız ikinci kişi ise Nuseyri topluluğundan ve bizzat Beşşar Esat'ın dayıoğlu Rami Mahluf. Kendi deyimine göre en az iki yıldır çevresini Mehdi'nin zuhurunu müjdeliyor ve başka bir kurtuluş reçetesi kalmadığını söylüyor. Haftalar içinde ortayla çıkacak mucizevi bir kuvvetin Gordion düğümünü çözeceğini ifade ediyor.
Beşşar Esat ailesiyle yollarının ayrılmasından itibaren bu tür kehanetleri sıklıkla dile getiriyor. New York Times'ın iki Pulitzer ödüllü ünlü muhabiri Anthony Şadid, görevli olarak gittiği ve dayıoğlu Rami Mahluf ile de görüştüğü sahneden sonra astım nöbeti geçirerek Adana'da vefat etmiştir. Rami Mahluf bu ünlü mülakatta Anthony Şadid'e İsrail'in geleceğinin Esat rejimine bağlı olduğunu dile getirmişti. 'Burada istikrar olmazsa İsrail istikrar yüzü göremez veya İsrail'in gözlerine uyku girmez ("If there is no stability here, there's no way there will be stability in Israel).'
Olayların sevkiyle birlikte dayıoğlu İsrail-Esat kampından karşı kampa geçmiş ve Mehdi'nin zuhurunu müjdelemeye başlamıştır. Peki! Nasıl bir Mehdi bekliyor? Tasavvurundaki Mehdi İran ve Şiilerin kalıplarında ve algısındaki bir mehdi mi yoksa karşı Sünni kutbun algısında ki bir mehdi mi? Rami Mahluf paylaştığı bir mesajında iki yıldır dile getirdiği müjdenin gerçekleşme vaktinin gelip çattığını söylüyor. Suriyelilerin mucizesinin kapıya dayandığını ve bütün dünyayı şaşkına çevireceğini söylüyor. Suriyelilerden bir de isteği var: Dünya sevgisinden ve cazibelerinden kalplerini kurtarmaları ve temizlemeleri. Sanki Suriyelilere vaaz ediyor. 'Muhammed'in cahı hürmetine kurtuluş çok yakın' diyor. 'Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin' diye de ekliyor.
Suriyeli muhaliflerden Ahmet Ramazan da Suriye'nin karanlık tablosuna ışık tutuyor. Rejimin ve ülkenin çökmekte olduğuna temas ediyor. Askerler kaçıyor, bir kısmı da zorunlu askerlik hizmetinden kaçınıyor. Memurlar istifa ediyor. Bazıları erken emeklilik veya açık izin istiyor. Esnaf ve tüccarlar kepenk kapatıyor ve yürütme imkanı kalmadığı için mesleğine veda ediyor. Çiftçiler ekim dikim işlemine ara veriyor, askıya alıyor. Fakirlik tavan yapmış, yüzde 95'lere ulaşmış bulunuyor. Üniversite hocası ayda 15 dolara çalışıyor. Memurun maaşı ailesine ekmek almaya yetmiyor. Mafya her şeyi hortumlamış vaziyette. Geriye tek kalan şey sivil isyan. Süveyda halkı da bu yolu deniyor. Ülkenin üzerine çöreklenmiş çete gıda, ilaç, yakıt, hizmet ve su ve elektrik sektörlerini tekeli altında tutuyor. 18 Mayıs 2019 tarihinde vefat eden Suriye'nin Marksist aydınlarından Tayyip Tızini vaktiyle rejimin dört tekelinden bahsetmişti. Bu tekelistan halkı yuttu, tüketti.
Suveyda bölgesinden sonra isyan dalgasının sahil bölgesine de yayılacağı varsayılıyor. Esat'ı teskin etmek için Hasan Nasrallah'ın Suriye'ye bir heyet gönderdiği de söyleniyor. Ama nafile. Arapların deyimiyle züğürt olan başkasına ne verebilir ki ( fakidu'ş şey la yu'tihi)! Lübnan Hizbullah'ının Eski Genel Sekreteri Şeyh Subhi el-Tufeyli'ye göre İran Nasrallah üzerinden Hizbullah içinde vaktiyle askeri darbe yapmıştır. Busuretle Hizbullah'ı kuklası haline getirmiştir. Sonra da Esat'ı çürüyünceye kadar ayakta tutmuştur.
Şimdi iğreti yapıların çözülme vakti. Bugün Esat ve ortakları en zayıf konumlarında bulunuyor. Çökmenin eşiğinde.
Netice: Kehanetler ve gerçekler birbirlerini tasdik ediyor….
Mustafa Özcan