Cehaletle birlikte kışkırtıcılık bir araya geldiğinde yakıcı ve yıkıcı bir etki meydana getiriyor. Sosyal infial ve patlamalara zemin hazırlıyor. Nitekim Trabzon'da bu ortamdan mütevellit Kuveytli bir turist darp edilmiştir. Bir de olayın üzerine mağdur Muhammed el Acmi'nin habersiz olduğu Mustafa Kemal boyutu ve iletisi eklenmiştir. Trabzon'da Kuveytli bir turistin dövüldüğünü duyan aynı ülkeden bir X hesabı kullanıcısı hıncını Mustafa Kemal'den çıkarmak istemiştir. Ümit Özdağ ve Cumhuriyet gibi gazeteler ise mal bulmuş Mağribi gibi bu tali meselenin üzerine atlamıştır. Tali meseleyi asıl mesele yapmak istemişlerdir. Bu isimler ve kesimler buradan Trabzon'daki meseleye malzeme taşımak, devşirmek istemiştir. Kuveytli yazar Abdulaziz Duwaihi bin Rumaih, Mustafa Kemal ile ilgili bir mesaj atmıştır. Bu ileti ile ortamı daha da dalgalandırmıştır. Bazı Kuveytliler ve Körfez ahalisi de ülke ve bölgelerinden Trabzon'a giden turistin darp edilmesi üzerine Türkiye'nin boykot edilmesine çağrıda bulunmuş ve turistik ziyaretlerin askıya alınmasını istemişlerdir. Bir deli bir kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramıyor. Kimileri de milliyetçilik dalgası üzerinden Türkiye'nin güvenilmez bir ülke haline geldiğini tasavvur ediyor. Bu işin körükleyicisi olan Ümit Özdağ ise süreçten ve fitne ateşinden gayet memnun ve pişkin vaziyette son sürat Araplara sataşmaya devam ediyor. Onun için muhatap Suriyeli bir göçmen olmuş ya da Kuveytli bir turist olmuş, hiç fark etmez. Onun için önemli olan fitne ateşinin büyümesi. Cemil Kılıç da devreye girmiş ve 'ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü' diye mesajlar atıyor. Aklın tatile çıktığı ve sağduyunun devre dışı kaldığı bir süreçten, dönemden geçiyoruz.
Ümit Özdağ gibiler bu yanıcı ortamın altyapısını hazırladılar. Şimdi eserleriyle övünebilirler. Peki! Bir avuç kışkırtıcı karşısında Türkiye çaresiz ve savunmasız mı? Elbette hayır. Sadece pozitif enerjinin devreye sokulması yeter. Bunun için sağlıklı bilgiye ve dayanışmaya ihtiyaç var. Zülkarneyn'in yaptığı gibi kötülüklere bir istinat duvarı örülmesi gerekir.
Kışkırtma, cehaleti ve negatif cesareti besliyor. Cahilin cesareti diye bir söz vardır gerçekten de öyle. Onlar için 'duymasa bile uydurur, yakıştırır' denmiştir. Kışkırtıcılar nezdinde bağlantısız konular veya meseleler bile bağlantılı hale getirilmiştir. Hesap vermeden hesap soruyorlar. Neredeyse Kuveyt'i haritadan silecekler.
Kuveyt bölgenin en dengeli ve çoğulcu ülkelerinden birisidir. Diğer Körfez halkı ile birlikte halkı Türkiye'yi ikinci vatanları olarak görmektedirler. Bu yüzden de Türkiye'de yatırım yaparlar. Onları gücendirmek bindiği dalı kesmek olur. Türkiye'de bir kısım aç gözlerin gözü onların parasındadır lakin Araplardan da nefret ediyorlar. Cumhuriyet döneminde Arap düşmanlığı körüklenmiştir. Yaraları sarmak üzereyken süreç yeniden altüst olmuştur. Suriyeli sığınmacılar ise meselenin tuzu biberi haline gelmiştir.
Kuveyt ile Türkiye arasında ortak yönler de çok. Bunlardan birisi de kadınlara mahsus rahat edebilecekleri şekilde haremlik selamlık tarzında üniversite kurulması. Karma üniversitelerin yanında bir de gitmek isteyenlerin tercih edebilecekleri bayanlara mahsus üniversite tesis etmek. Kuveyt'te yaklaşık 10 karma üniversite bulunuyor. Bir de kadınlara hitap eden yeni bir üniversite tasavvuru ve fikri gündeme geliyor. Oradaki laik kesimler de buradakiler gibi kazan kaldırıyor ve Kuveyt'in giderek Taliban'ın kalesi olan Kandahar'a benzediğini ileri sürüyorlar. Bu mübalağalı bir benzetme. Kuveyt her kesime ve her tarza hitap ediyor. Renklerden birini öne çıkarmak doğru olmaz ve değildir. Bu hususta Kuveytli dostumuz Abdullah Çaycı bir tweet ya da mesaj kaleme almış ve ülkedeki liberallerin kadınlara özgürlük konusunda hazımsız davrandıklarını ve içlerinin daraldığını duyurmuş. Ötesine giderek bu kesimlerin Kuveyt'i Kandahar'a benzettiklerini ifade etmiştir. Kısaca Kuveytli liberallerle bizdeki solcular aynı telden çalıyorlar ( https://twitter.com/docshayji/status/1703126714530906507 ). Varmak istediğimiz nokta şudur: Trabzon'la ilgili tartışma aslında çok yönlü tartışmanın bir boyutu, parçası ve sadece bir yönüdür.
Toplum olarak üzerimize düşen vazife, bu sağlıksız ve linç ortamını ve kültürünü tersyüz etmektir. Yoksa sebepsiz yere daha çok masum insanın canı yanacaktır.
Mustafa Özcan