Arama

Mustafa Özcan
Ekim 28, 2024
Heniye'den Erdoğan'a son çığlık

34 gün süren 2006 yılı savaşından sonra Hasan Nasrallah şunu söylemişti: Bilseydim yaptığımı yapmazdım. Ceremesini bilseydim, savaşa girmezdim. Lakin 2024 yılında yine de bir tarafından savaşa bulaşmıştır. Lübnanlı yorumcu Esat Bişare bunu fazla öz güvene bağlamıştır. Hatta İsrail'i bitik ve örümcek ağı gibi algılamışlardır. Bu nedenle de altında kalmaları sürpriz olmamıştır. Bu öz güven patlaması Hizbullah için geçerli olduğu gibi Hamas için de geçerlidir. Eski bir tabirde dile getirildiği gibi 'el yumruğu yemeyen kendi yumruğunu balyoz sanırmış'. 'Kudüs geliyoruz' diye kendilerini aldatmışlardır. Elbette acele etmeden sıra ona da gelecektir. Burada hem Hizbullah'ın hem de Hamas'ın zafiyetleri ortaya çıkmıştır. Söz gelimi Halit Meşal ve kimi Hamas yandaşları ezbere bir şekilde Arap dünyasının kendilerine sırt döndüğünü ve yardım etmediklerini gerekçe göstererek İran'dan yardım almakta bir beis görmediklerini söylemişlerdir. Söylediği gibi yardım etmeyenler elbette sorumludur. Taksiratta bulunmuşlardır. Lakin yardım etmeyenler kadar şaibeli odaklardan yardım alanlar da kusurlu değiller midir? Yardımların hiç süzgeçten geçirilmesi gerekmiyor mu? Abdusselam Akl adlı yorumcunun da ifade ettiği gibi 'Araplar bize yardım etmiyor' diye defolu ve zehirli İran yardımını kabul etmek zorundalar mı? İran'ın derdi direnişin safiyetini bozmaktır. Nitekim bir zamanlar Mısır Müslüman Kardeşler Türkiye Sorumlusu Eşref Abdulgaffar en yakın istasyon olarak Türkiye'den, İran'a sığınan Tacik Nahda hareketi üyelerine göz kulak olmak için sık sık Tahran'a gittiğini bu ziyaretlerinde İran'ın onları ayarttığını gözlediğini mesela gençleri iğfal ettiklerini ve müt'a gibi alışkanlıklara müptela kıldıklarını anlatmıştır. Kısaca İran yardım ettiklerini kendine uydurur.

İran konusunda maalesef Hamas zafiyet göstermiş, gafil davranmış ve kendi kendini aldatmıştır. Söz gelimi Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Heniye'nin korunaklı ve muhafazalı Tahran'daki Gaziler Evi'nde öldürülmesi hala esrarını korumaktadır. İzah edilememektedir. Buna mukabil refakatinde olan ve Yahya Sinvar'ın sağ kolu olarak da gösterilen Halil Hayye sanılanın aksine Heniye'nin Mossad ajanları tarafından değil de İranlılar tarafından öldürüldüğünü ifade eden bir rivayeti dillendirmekte ve seslendirmektedir. Bu olayla ilgili tanıklığını dile getirmiştir. Tahran dönüşü Doha'da farklı bir paylaşımda bulunmuştur. Hatta şehadetinden saatler önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ulaşmayan bir imdat ve yardım çığlığı gönderdiğini ifade etmektedir. Abdusselam Akl'ın anlatımıyla olay şöyle gerçekleşmiştir:"Patlayıcı İsmail Heniye'nin bulunduğu oda veya ortamda infilak etmiştir. Dışarıdan atıldığına dair bir emare bulunmamaktadır. Devrim Muhafızlarına ait gaziler yurdundaki bu ortam Heniye için bir tuzaktı. Heniye acımasızca bu tuzağa çekilmiştir. Dostum Ebu Tarık ya da resmi sıfatıyla İslami Cihat Genel Sekreteri Nehale ve benzerlerini İran'ın tuzakları konusunda uyarıyorum. İran hiç tekin bir ülke değil... Dikkat edin… Mossad'ın sızmaları da söz konusudur. Lakin bu sızmaların mahiyeti meçhuldür. İki ülke arasında bir yardımlaşmayı mı temsil etmektedir? İran ile İsrail iki düşmandan veya hasım veya çekişmeli güçten ziyade Arap dünyası üzerinde yarışan rakip güçlere benziyorlar…"

Abdusselam Akl bilahare tuzaklamayı şöyle anlatmaktadır: "Halil Hayye Tahran'dan Doha'ya döndüğünde garip bir şekilde konuşmuş, bu konuşması da sızdırılmıştır. Onun gözlemleri şöyledir: "Tahran'a ulaştığımızda İranlılar Ebu Abid'i yani İsmail Heniye'yi teslim aldılar ve maiyetindekilere ve refakatindekilere tecrit uyguladılar. Adeta duvar ördüler. Maiyet veya refakatindekilerin ona ulaşmasına izin vermediler, mani oldular. Onu Devrim Muhafızları'ndan özel bir birime teslim ettiler. Bu ekip ona refakat etti. Dini Rehber Ali Hamaney ile görüşmesinde ve diğer yetkililerle görüşmelerinde ona eşlik ettiler. Kalacağı yere kadar götürdüler. İkametine tahsis edilen mekan Devrim Muhafızları'nın korumasında kıdemli gazilere ayrılmış bir yerdi. Gayet muhafazalı bir mekan olarak görülüyordu. Çevresinde bina olmayan yüksek ağaçlarla örülü, ormanlık bir yerdi. Dışarıdan ulaşılması zor bir mekandı. Mekana nazır füze veya roket atacak bir nokta da bulunmuyordu. İletişim hatlarının açık kalması için özel telefonunu bir arkadaşla ona gönderdik. Arkadaş geri dönmedi. Sonrasında onunla birlikte şehit edildiğini öğrendik."

Halil Hayye anlatımını şöyle sürdürüyor: "Onu son gürenler ya da son şahitlerden biri mesela İslami Cihad'ın Genel Sekreteri Ebu Tarık ya da Nehale son vaziyeti şöyle özetlemiştir: Son anlarında çok gergin bulunuyordu. Odadan odaya atlıyordu. Ölümünden birkaç saat önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bağlantıya geçmek ve ondan İran'dan bir an önce ayrılmak için uçak tahsis etmesini istemeyi düşünüyordu. İran'dan kurtulmak için can atıyor ve sabırsızlanıyordu…" Abdusselam Akl, Heniye ile İran önderliğinin bölgesel meselelere farklı zaviyelerden baktıklarını ve bakış açılarının çatıştığını, bunun için de ortadan kaldırmış olabileceklerini düşündüğünü söylüyor.(https://www.youtube.com/watch?v=qzxWVpx818I)

Eski cumhurbaşkanlarından Ahmedinejad İran'da Mossad casuslarını takip etmekle mükellef, yükümlü istihbarat birimin başının da Mossad ajanı çıktığını ifade etmiştir.

Mübarek'in deyimiyle ABD gömleği giyen çıplaktır. Bittecrübe sabit olduğu gibi İran'a güvenenlerde ya ölü ya da yürüyen ölülerdir. Aynen İsrailli liderlerin Muhammed Dayf veya Yahya Sinvar için söylediği gibi. Bu isimler Netanyahu veya Galant için yürüyen ölü adamlardı. İran için de Heniye gibiler yürüyen ölü adamdı. Değişen bir şey yok.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN