Duygularımızı, düşüncelerimizi, görüşlerimizi ve deneyimlerimizi ifade edebilmemizi sağlayan, ses veya sembollerin kullanıldığı iletişim sistemine dil diyoruz. Dil, anlam ve cümle birimleri yoluyla düşüncelerle konuşma arasında bağ kurmaya yarayan sistemdir.
İnsanın kültürel, toplumsal varlık ve birey olarak oluşumunda dilin önemi çok büyüktür. Uygarlığın ortaya çıkışı ve birikimin paylaşılması ve aktarılması dil kullanımıyla mümkün olur. Dil aynı zamanda insanın hayvanlardan belki de en önemli farkıdır Dil, insanların anlaşma vasıtasıdır ve sadece insanlara hastır.
Ruh hekimliğinde dilin önemi büyüktür. Karşımızdakinin konuşma tarzına ve muhtevasına bakarak hakkında fikir edinir, rahatsızlığı olup olmadığına ve varsa teşhisinin ne olduğuna karar veririz. Meselâ şizofrenilerde kelime uydurma (neolojizm) ve düşünce kopukluğu, oligofrenlerde (zekâ geriliği) sınırlı kelime haznesi, manik taşkınlıkta logore (hızlı konuşma) ve çağrışımlarda artma tarzında konudan konuya atlama tipik belirtilerdir.
Megalomanlarda (grandiözitesi, büyüklük fikirleri olan) konuşulan dilde olmayan değişik kelimeleri kullanarak dikkati çekme, kendini çevreden büyük ve önemli gösterme tavırları dikkati çeker.
Zaten rahmetli psikiyatrist Prof. Dr. Ayhan Songar da dili şöyle tarif etmiştir: "Dil, insanların aralarında haberleşmelerini, duygu ve düşüncelerini, arzularım, isteklerini bir takım mesajlarla birbirlerine nakletmelerini temin eden her çeşit işaretler topluluğuna verilen isimdir."
Ülkemizde son yarım asırda tatbik edilen dil politikası birçok çıkmazı da beraberinde getirmiştir:
*Dilimiz fakirleşmiştir. Birbirine zıt anlamlar taşıyan kelimelere tek bir karşılık verilmiş, aralarındaki nüanslar kaybolmuştur. Meselâ; muharebe, harp ve mücadele savaş ile; ihtilâl ve inkılap devrim ile; haysiyet, itibar, kibir, gurur ve şeref gibi hayli farklı anlamlardaki kavramlar onur ile; teklif, tercih ve telkin öneri ile karşılanmıştır.
*Dilimizin o güzel ahengi, musikisi ve renkliliği kaybolmuş, mefhumların karışması kolaylaşmıştır. Sözgelimi; fark ayrım, tefrik ayırım olmuştur. Böylelikle iki kelime birbirine karışmış, 'tefrik etmek' zorlaşmıştır.
*Yeni uydurulan kelimelerin yanlış kullanılması da birçok problemin doğmasına sebep olmaktadır. Faaliyet yerine uydurulan etkinlik ve faal karşılığı kullanılan etkin bunlardandır. Etkinlik müessiriyet (yani etkililik) ve etkin müessir (yani etkili) karşılığında yanlış olarak kullanılmaktadır. Bu yanlışlığı önemli siyasetçiler, hatta bilim ve devlet adamları da sıklıkla yapmaktadır.
*Yine karıştırılan kelimelerden biri de olasıdır. Muhtemel karşılığı olarak uydurulan bu kelime artık mümkün mefhumunu da karşılamaktadır(!).
*Osmanlıcanın mücerret (soyut) kavramları ifade eden o zengin kelime haznesine ise karşılık dahi bulunamamış, bunlar unutulmaya ve kaybolmaya yüz tutmuştur. Gençlerimizin dağarcığında himmet, mürüvvet, şecaat gibi mefhumlara maalesef artık yer yoktur.
Bu yanlış dil politikasının neticeleri ne olmuştur? Böylelikle, manevi değerlerden mahrum ve her şeyi menfaatten ibaret sayan bir zihniyet kök salmıştır. Kelime hazneleri daralmış, zihnî karışıklık artmıştır. Hâlbuki büyük medeniyetler zengin dil ve kültür üzerinde yükselirler.
Yeni teşekkül ettirilen dil ile maalesef bu mümkün değildir. Gençlerimizin körü körüne taklitçi, kendine güveni olmayan, kişiliksiz ve ideallerden yoksun yetişmesinde dilimize vurulan bu darbenin büyük rolü vardır.
Düşünür yazar Yusuf Kaplan boşuna demiyor:
"Oysa Osmanlı Türkçesi, dünyanın en zengin dili. Nicelik bakımından değil, nitelik bakımından.
Bu açıdan İngilizce'den kat be kat zengin bir dil. İngilizcenin felsefî derinliğinden söz etmek elbette ki abesle iştigaldir.
Osmanlıca, dünyanın bütün belli başlı düşünce dillerinin, sanat dillerinin, bilim dillerinin, kısacası medeniyet dillerinin hepsinden beslenmiş, Osmanlıca'nın omurgasını, ruhunu oluşturan Kur'ân Arapçası'nın filtresinden geçirerek beslendiği bütün dilleri kendine mal etmiş tek derinlikli dünya dilidir."
Dilimiz, kültürümüz yanıyor. Bu yangını söndürmek ise hepimizin vazifesi…
Prof. Dr. Sefa Saygılı