D. Mehmet Doğan'ın Büyük Türkçe Sözlüğünde eşler arasındakine tekabül eden kıskançlık "sevdiği sahip olduğu veya münasebet halinde bulunduğu şeyin başkalarıyla aynı tür ilişkiler içinde olmasına katlanamamak" olarak tarif edilmiş. Sokolof'a göre kıskançlık: "İnsanın en az bilinen duygusu ve üzerinde en az konuşulan davranışıdır. Bir muammadır." Descartes ise "Kıskançlık sahip olduklarını koruma isteğinden kaynaklanan bir tür korkudur." diyor.
Her insanda az veya çok kıskançlık duygusu vardır. Karşısındakini ya sevgiden dolayı veya "Sende var bende niçin yok?" diye kıskanır. Bizim konumuz ise aile içinde olan ve birinci gruba giren kıskançlıklar.
Aslında dozunda olan kıskançlık normaldir ve sevginin, bağlılığın bir göstergesi olarak kabul edilir. Yazar ve evlilik danışmanı David R. Mace haklı olarak "Normal kıskançlık pek çok evliliği kurtarmış bir emniyet sibobudur. Anormal kıskançlık ise yıkıcı bir saplantıdır ve tedavi edilmesi gerekir." demektedir.
Bir ev hanımı düşünelim. Kocasını seviyor, onunla iyi anlaşıyor. Fakat hayatının erkeğinin bir gün başka kadınlarla birlikte olduğunu öğreniyor. O zaman bu hanımın kanı beynine sıçrayacak, o kadınları kıskanacaktır. Bu normal bir tepkidir. Kocasına kıskançlık duymaması elinde değildir. Çünkü bir ailenin geleceği erkeğin tutumuna bağlıdır. Evin hanımı, burada yuvasını koruma içgüdüsünden doğan bir kıskançlık içindedir.
Aşırı ölçülere kaçmadıkça kıskançlık doğal bir duygu olarak kabul edilmelidir. Hatta hayata renk katar, insanların kendilerine çekidüzen vermelerini sağlar. Dozunda kıskançlık, sevgi belirtisidir ve yakın ilişkileri koruma altına alır.
Kıskançlığın olmadığı evliliklerde, aile bağları zayıftır. Kadın ve erkek "kıskanılarak" bir sahiplerinin bulunduğunu hisseder ve hatırlarlar. 3 yıllık evli bir hanım "Kocam ara sıra beni kıskanmasaydı, çok üzülürdüm." demişti. "Hâlbuki kıskanması onun beni hâlâ çekici bulduğunu ve sevdiğini, bana sahip çıktığını kabul etmesi anlamına gelir. Lâf olsun diye onunla evli olmadığımızı gösterir. Bundan iyi iltifat olur mu?" diye de eklemişti.
Gerçekten karısını kıskanmayan erkek azdır. Bir hanım hastam "Kocam beni hiç kıskanmıyor, tahrik edici giyinmem için zorluyor." demişti. Bu evlilik uzun sürmedi ve ayrıldılar.
Kıskançlığın olmaması tabii ki problemdir ama eşini kıskanmak, yanlış kullanıldığında çok yıkıcıdır. Abartıldığında sevgi gibi yapıcı bir duygunun zıddı haline gelebilir. Sadece kıskananı değil kıskanılanı da yıpratır. Devamlı aldatılmak düşüncesi ile yaşamak kesinlikle dayanılmazdır. Bu tip insanların hayal güçleri sürekli menfi yönde çalıştığı için sevgiye dayanan ilişki onlara mutluluk değil hüzün verir. Hatta onların hayattan bezmelerine bile yol açabilir. Kıskançlık saplantı halini aldığı zaman, çiftleri birbirine bağlayan değil, ayrılığı hızlandıran ciddi bir hastalık haline gelmiş demektir.
Böyle bir hanım kocasını 24 saat kontrol altında tutuyordu. Bir gün cep telefonu ile aramış, o sıra tehlikeli bir kavşakta araba kullanmakta olan eşi cevap veremeyince bir hayli sıkıştırmış, hangi hanımla baş başa ne yaptığını sormuştu.
Bir erkek ise işe gidiyorum diye evden çıkıyor ve evin etrafına gizlenerek "eve girecek ve eşi ile ilişki kuracak" erkeği suçüstü yakalamaya çalışıyordu. Birinde "Ben 3 gün yokum, şehir dışına gidiyorum." diye çıkmış ve birkaç saat geçince aniden eve girerek dolapları, kapı arkalarını didik didik aramıştı.
Kıskançlık Neden?
İdeal evliliklerin temelinde dozunda kıskançlık ve eşin sadakatine güven duygusu bulunur. Bu ikisi bir arada yer almalıdır. Evlilikte güvensizliğe yer yoktur. Kıskançlık ve güvensizlik aşırıya vardı mı çekilmez olur. İnsanlar birkaç sebeple kıskançlıklarını aşırıya vardırırlar.
Hastalık derecesinde eşini kıskanan kişilerin aynı zamanda kendilerine güvenleri yoktur. Bu kişiler şiddetli kıskançlık göstererek kendilerine olan güvensizliklerini gizlemeye çalışırlar. Ünlü eğitimci Margaret Mead "Kişinin kendine olan güveni ne kadar az olursa kıskançlığa da o kadar meyilli olur." demektedir. "Kıskançlık, duyulan aşkı ölçen bir barometre değildir. Daha çok, seven kişinin kendine güvensizliğini gösterir. Kökeninde güvensizlik ve aşağılık duygusu yatan bir olumsuz duygudur."
Kocasının; kadın olsun erkek olsun başka bir kişi ile vakit geçirmesine katlanamayan bir kadın hastam olmuştu. Artık hiç yeni arkadaş edinmiyorlar, eskilerle de giderek daha az görüşüyorlardı. Herkesi çevrelerinden uzaklaştırmış, tek başına kalmışlardı. Bütün bunların, yönetici olan kocasının başarısı ile aynı zamanda gelmesi tabii ki bir tesadüf değildi. Çocukları da artık iyice büyüdüğü için kendini yalnız ve işe yaramaz hissetmeye başlamıştı. Yapacak bir işi de yoktu. Kendini değersiz görüyordu. Kocasını kaybetme duygusu onu aşırı bunaltıyordu.
Bazı aşırı kıskanan tipler ise aslında kendileri eşlerini aldatmaktadır. Bunu bastırma amacıyla eşine yansıtmaktadır. Kendisi yaptığı için herkesin ihanet edebileceği kanısındadır. Her şeyden anlam çıkarır, tartışır, kavga eder. Eşi hak ettiği cevabı ona verir ama yine aldırış etmez. Bazen kaba kuvvete, dayağa dahi başvurur.
Kıskançlık çok aşırıya varmışsa bir paranoya vakası ile karşı karşıyayız demektir. Bu tipler aşırı gururlu, geçimsizdir. Kendini üstün görür, şüpheci ve evhamlıdır. Her şeyden olmadık anlamlar çıkarırlar. Yolda yürürken bile eşlerini gözaltında tutarlar. Çevredeki erkeklere veya kadınlara bakıp bakmadıklarını kontrol ederler. Eve gelince perde ile oynanıp oynanmadığını araştırır, pencereden hangi erkeği gözetlediği konusunda hesap sorarlar. Kocası biraz geç gelse hangi kadınla birlikte olduğu konusunda onu bunaltırlar.
Böyle bir hastam hanımını çok sıkıştırıyordu. Eve habersiz ani baskınlar yapıyor, kanepelerin altına varıncaya kadar "yabancı erkek" arıyordu. Hanımının yüzünü gözünü inceleyerek "sevişme izi" araştırıyordu. Kadının yeminlerine, yalvarmalarına aldırış etmiyordu. Bir gün kadıncağızı dövmeye kalkınca, yakınları adamı muayene için getirmişti. Teşhisi paranoyaydı. Tedavisi için hastaneye yatırmak gerekiyordu. Çünkü bu tipler ne hastalığını kabul ederler ne de ilaç kullanırlar ve şiddete yatkınlıkları olabilmektedir.
Yaşlılıkta değişik sebeplerle ortaya çıkabilen demans (bunama) hallerinde de hastalık derecesinde kıskançlık görülebilmektedir. Unutkanlık ve evini bulamama gibi bunama belirtileri gösteren aksakallı yaşlı erkek hastam, 50 yıllık evliliklerinde kıskanç değilken birden değişmişti. 70 yaşındaki hanımını kıskanmaya, aldatma ile suçlamaya başlamıştı. Zorla ikna edilerek doktora getirilmiş ve çektirdiğimiz beyin tomografisinde aterosklerotik enfarktlar (beyine kan götüren damarların sertliğinden dolayı beyin dokularının kansız kalmasına bağlı ölü kısımlar) ve atrofi (beyin hacminde belirgin küçülme) dikkati çekmişti.
Alkol ve bağımlılık yapan maddeleri uzun süre kullanan kişilerde de eşini aşırı ve patolojik derecede kıskanma görülebilir. Üstelik bu kişiler, eşlerini hiç olmadık kişilerden kıskanırlar.
Ne Yapmalı?
*Kıskançlık konusuna ılımlı yaklaşmak gerekir. Her şeyi karşılıklı konuşarak mantıklı bir yola oturtmak en uygunudur. Kıskançlığı hezeyana çevirmeden bunu tek başına çözemeyeceğini bilmelidir. Eşi ile diyalogla orta yolu bulmaya çalışmalıdır. Eşler, çekinmeden birbirlerine duygu ve düşüncelerini açmalı, doğruyu yanlışı beraberce ayıklamalıdırlar.
*Aşırı kıskanmayı sevginin bir göstergesi olarak görmemeli, aksine sevgiyi gideren bir unsur gibi değerlendirmelidir. Çiftlerden birinin devamlı olarak diğerinden şüphe etmesi, onu izlemesi, her hareketinin ve sözünün altında başka bir anlam araması her iki taraf için de gerçekten zordur. İnsanların birbirlerinin günlük hayatları ile ilgilenmeleri duydukları yakınlığın bir sembolüdür. Çiftler elbette birbirlerine soru sorabilirler. Ama soruların asla sorgulama halini almaması, kişileri bunaltmaması gerekir.
*Çevrelerinde aşırı kıskanç olarak görülen kişinin neler hissettiğini, niçin böyle yaptığını yakın dostları ile paylaşmasında, onların fikirlerini almasında fayda vardır.
*"İllâ gerçeği bulacağım" diye hayatı kendimize ve eşimize zehir etmemiz doğru değildir. Bir dedektif gibi düşünmek ve davranmak zorunda olmadığımızı bilmeliyiz.
*Kıskançlık duygularının kaynağını araştırmak bir başka yoldur. Sebeplerini kendi kendimize sıralamalıyız. Haklı mı haksız mı olunduğuna karar verilmelidir ve kıskanç insanın çevresine rahatsızlık saçtığı akıldan çıkarılmamalıdır.
Son olarak, bu tedbirlerle halledilemeyen ve anormal, garip yönleri fazla olan kıskançlıklarda muhakkak beraberce bir psikiyatriste gidilerek tedavi yolu seçilmelidir.
Prof.Dr. Sefa Saygılı