Dışı Müslüman olan fakat özel hayatlarında ve birbirleriyle ilişkilerinde Yahudiliklerini devam ettiren Sabataizmin kurucusu Sabatay Sevi ya mistik bir çılgın veya menfaatçi bir şarlatandı. Sabataistleri (dönme) ne Müslümanlar kendilerinden kabul etmiştir, ne de Yahudiler… Onlar garip bir zümre olarak hayatiyetlerini sürdürüyorlar.
1626 yılının Temmuz'unda İzmir'de doğdu. İspanyol asıllı bir Yahudi olan aileden geliyordu. Babası, Türkler arasında "Kara Menteş" diye tanınan Mordehay Sevi idi ve buraya Mora'dan gelmişti.
Üç erkek evlâdın en küçüğü olan Sabatay, okumaya, bilhassa dinî kitaplara meraklı olduğu için bir hahamın yanına verildi. Bu sırada on beş yaşında idi.
Sabatay, Tevrat'ı ve Talmud'u okudu. Dinî kitaplardaki ibarelerin mecazi ve kabbalistik (Yahudilerin, harflerin tekabül ettikleri sayılara dayanan dinî tefsirleri) manalarını keşif hususunda maharet sahibi oldu. Zeki, bilgili ve yakışıklıydı; güzel konuşurdu.
Sevi, 15 yaşında Kabbala'yı öğrendi, bilhassa gelecekten haber veren pratik Kabbala onun çok hoşuna gitti. Orada, Tanrı ve meleklerle konuşmalardan, her türlü mucizelerden bahsediliyordu.
Sabatay, kutsal kitaplarda "Mesihlik çağı" yaklaştığında evlenilmesi gerektiğini okudu. Bu yüzden 15 yaşında evlendirildi, fakat zevcesine yaklaşmayınca eşi mahkemeye başvurarak ondan boşandı. Ailesi, ilk hanımından hoşlanmadığını düşünerek ikinci defa evlendirdi. Yine yaklaşmadı, boşandılar.
Kabbala'da, bozulmuş dünyanın düzenini yeniden sağlayacak "Mesih"in (Kurtarıcı) bir gün geleceğine dair mülahazalar ilgisini çok çekiyordu. O, "ilahi vasfa" ulaşabilmek için, yemeyerek, içmeyerek ve vücuduna eziyet ederek bir nevi inziva hayatı yaşıyordu. Böylece şöhrete ulaşıyor ve etrafına topladığı gençlere de riyazet yapmaları telkininde bulunuyordu.
Mesihi bekleyen ortam
O sıralarda Yahudiler zor durumdaydı. Yurtları yoktu, bütün dünyaya yayılmışlardı. İspanya ve Fransa'da istenmiyor, işkencelere tutuluyorlardı. Onlar da Türkiye'ye sığınmışlardı.
Kabbala, mistik bazı izahlarla 'Mesih'in zuhur tarihinden bahsediyordu. Mesih'in gelişi, oraya buraya dağılmış olan Yahudilerin atalarının topraklarına dönüşün müjdecisi kabul edilmekteydi ve tarih olarak 1648 veya 1666'ya kanaat getirilmişti.
Yahudiler arasında her memlekette, her devirde, Mesihlik iddia eden kişiler çıkmış ve taraftar bulmuştu. İşte bunlardan biri de Sabatay Sevi olacaktır.
Mesihliğini ilân edişi
1648'de Mesih'in kendisi olduğunu ilan etti. Yakınları güçlük göstermeden kabul ettiler. Fakat haber İzmir Musevileri arasında yayılınca gürültü koptu. Hahambaşı Jozef Eskapa, diğer hahamlar ve Musevi âlimleri onu ölüme mahkûm ettiler.
Sabatay buna pek aldırmadı. Çünkü Osmanlı Devleti zabıtası, böyle bir cinayeti cezalandırırdı. Onun için düşmanları Sabatay'a bir şey yapamadılar.
İzmir'de başarılı olamayacağını anlayan Sabatay, 1650'de İstanbul'a geldi. Bir hahamdan yardım gördü. Fakat burada da tutunamadı. Selânik'e gitti. İyi karşılandıysa da Mesihlik iddiasını tekrarlayınca, orada da duramadı. Atina'ya sonra İzmir'e ve yine İstanbul'a döndü. 1659'da İzmir'e babasının yanına geçti ve dikkati çekecek hiçbir şey yapmadan 1666 yılını beklemeye başladı. 1663'de Kahire ve Kudüs'e gitti. Fakat ihtiyatlı davranarak oralarda "Mesihlik" davasını açmadı.
1651 yılında İstanbul'dayken Abraham Yachi adındaki bir hahamla düzenledikleri vesikada; Mesih'in 1666'da geleceği ve Sabatay Sevi olacağı şeklinde ifade uydurdular. Abraham şöyle diyordu:
"Ben Abraham, kırk yıl müddetle bir mağaraya kapatılmıştım ve mucizeler çağının gelmeyişine şaşıyorken; o zaman bana şöyle hitap eden bir ses işittim: 1626 senesinde Sabatay isimli bir çocuk dünyaya gelecek ve büyük ejderhayı yenecek. O, gerçek Mesih olacak ve silahsız dövüşecek. Sonra da Tanrı'nın tahtına oturacak."
Sabatay; bu belgeyi Yahudiler arasında yaymaya başladı, onların kuruntularını kuvvetlendirdi. Nüfuz ve itibarını artırdı.
Sara ile evlenişi
O sıralarda zeki, güzel ve hafif meşrep bir Polonyalı Yahudi kızı Sara, başından birçok maceralar geçirdikten sonra Amsterdam'a kardeşi Samuel'in yanına gelmişti. İzmir'de yakışıklı bir gencin Mesihlik iddiasında olduğunu duyunca, meşhur ve yüksek bir kadın olmak hülyası ile bir rüya hikâyesi uydurarak Yahudiler arasında yaydı. Buna göre, rüyasında kendisine görünen bir nur; onun, yakında çıkacak olan Mesih'le evleneceğini söylemişti.
Bir zaman sonra bu haber yayılıp Sabatay'ın kulağına gelince, böyle bir fırsatı kaçırmamak için o da hemen, kendisine Polonyalı bir kız ile evleneceğinin, gaipten bildirildiğini söyledi. Bu hadise, kendilerine bir kurtarıcı bekleyen Yahudilerin arasında bir mucize sayıldı.
Sabatay, adam göndererek Sara'yı aldırdı. Kahire'de dördüncü defa evlendi. Sabatay, kendine göre birini bulmuştu.
'Mesih'in çıkardığı fitne
Sabatay'ın 1666'da Mesihliği ilan edişi taraftarlarının çılgınca neşesi ile karşılandı. Halk arasında itibarı artmaya başladı. O da bu durumdan yararlanarak, sürgünde bulunan Yahudilere Mesihlik mesajları gönderdi. Bu hadise İzmir'de şiddetli çekişmelere sebep oldu. Yahudilerin arasında cereyan eden bu ikilik, halkı rahatsız etmişti. İzmir kadısı, meseleyi İstanbul'a bildirerek yardım istedi.
Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, meselenin aslını öğrenmek için 'Mesih'in İstanbul'a gönderilmesini istedi. Sahte Mesih, tavrını bozmadı ve "Tanrı'dan emir aldım, vazifemin en büyük kısmını İstanbul'da ifa edeceğim" diyerek getirildi.
"Mesih" Müslüman oluyor
Sabatay sarayda; Sadrazam kaymakamı Mustafa Paşa, Şeyhülislâm Minkarizâde Yahya Efendi ve Sultan'ın imamı Vaiz Vânî Mehmed Efendi'den müteşekkil bir heyetin huzuruna çıkarıldı. Padişah yandaki odada, kafes arkasından konuşmayı dinliyordu.
Sabatay'a "Mesihlik iddiası, paylaştırdığı krallıklar ve hakkında dolaşan öteki rivayetler" soruldu. Hepsini inkâr etti.
Bunun üzerine tercüman vasıtasıyla Sabatay'a şöyle söylendi: "Mesih olduğunu iddia ediyorsun. O halde mucizeni göster. Bunun için seni soyup nişan dikeceğiz. Okçuların attığı oklar vücuduna işlemezse, o zaman Sultan da senin Mesihliğini kabul edecek."
Bunu duyan Sabatay; yine, böyle bir iddiası olmadığını, o sözleri başkalarının uydurduğunu söyledi. Ölümle burun buruna geldiğini anlamıştı. Başındaki Yahudi şapkasını çıkarıp yere atarak, üzerine tükürdü ve Kelime-i Şehadet getirip Müslüman oldu. Böylece canını kurtarmış oluyordu. Kendisine "Mehmed Efendi" adı verildi.
Sabatay, Müslüman olarak canını kurtarınca, müritlerine şöyle bir tamim gönderdi: "Tanrı beni Müslüman yaptı. Ben kardeşiniz kapıcı Mehmed'im. O, öyle emretti. Ben itaat ettim." Musevi kitaplarındaki bir ananeye göre, "Mesih Müslümanlar tarafından yutulacaktı." Kendi halini buna uyduran Sabatay, yine vazifesine devam edeceğini bildirdi.
Kardeşi bu hadiseyi şöyle izah ediyordu:
"Sabatay'ın eski varlığı göğe çıkmış, yerine, Tanrı'nın emriyle cübbe ve sarık altında Mesihliğine devam edecek bir melek bırakmıştır."
Gizli din
Sabatay Sevi dış görünüş olarak Müslüman olduysa da, gizli gizli Yahudi inançlarını beslemeye ve amellerini yapmaya devam etti. Dışardan kız alıp vermediler. Bu yüzden Müslümanlar onları mühtedi kabul etmeyerek onlar için dönme ismini kullandılar.
Ölümü
Sabatay, müritlerini toplayarak Yahudi âdeti üzere ayinler yaptırmaya devam ediyordu. Müslüman olduğunu açıklayalı beş yıl olmuştu. Arnavutluk Ülgün'e sürüldü. Burada küçük bir cemaat olarak beş yıl yaşadı.
Haham, sahte Mesih Sabatay Sevi veya sahte Müslüman Mehmed Efendi 1676 yılında 50 yaşındayken öldü. Bir nehir kenarına gömüldü.
Fakat mensupları Mesihliği, onun halifelerinin şahıslarında yaşattılar. Halen ülkemizde, epey gevşedilerse de, bir grup olarak hayatiyetlerini sürdürmektedirler.
Yunanlara ilk kurşunu atan Hasan Tahsin, ilk komünist Şefik Hüsnü, Abdi İpekçi, İsmail Cem, Ahmet Emin Yalman, Yeni Asır'ın Selanik'te kurucusu Fazlı Necip "irtica" avcısı Coşkun Kırca, Halide Edip Adıvar, şair Salâh Birsel, Sabiha Sertel, Atatürk'ün öğretmeni Şemsi Efendi gibi ünlüler hep dönme kökenlidir. Ayrıca İpekçi, Bezmen, Atabek, Öymen, Sertel ve Dilber gibi ailelerin de böyle olduğu ileri sürülmüştür.
Sabatay Sevi deli miydi?
Araştırmacılar Sabatay'ın nasıl biri olduğuna dair çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir. Bazıları onu saltanat ve ikbal için, Yahudilerin ihtiyaç ve ümitlerini sömüren bir şarlatan olarak nitelendirmektedirler. Bazıları ise Sevi'ye paranoyak veya histerik damgasını vurmuştur.
Moshe Sevilla - Sharon "İsrail Ulusu'nun Tarihi" adlı Tel-Aviv'de Türkçe basılan kitabında: "Sabatay Sevi ruhsal düzensizlikleri olan bir kişiydi. Uzun süre içine kapanır, insanlardan uzaklaşır, kendisini okumaya ve öğrenmeye verir, sonra birden değişir, normale döner, daha sonra kişiliğinin diğer ucuna kayar, büyük bir coşku ve derin bir mutluluk havasına girerdi. Yakınları ve taraftarları Sevi'nin bu davranışlarını teolojik kavramlarla izah etmeye çalışırlardı. Buna göre, coşku dönemleri Tanrı'nın ona göründüğü aydınlık zamanlar, melankolik anlarsa Tanrı'nın yüzünü ondan gizlediği dönemlerdi."
Basında Dönmeler
Gazetepazar'da çıkan bir yazıda Dönmelerin son yılları ile ilgili bilgiler şöyle veriliyor:
"Sabataycılar zamanla merkezlerini İzmir'den Selanik'e taşırlar. Eğitime, kültüre verdikleri önemden ötürü ve kendi içlerindeki dayanışmanın da sonunda Sabataycılar iş dünyasında ve toplumsal hayatta son derece etkin bir rol oynamaya başlarlar. Bu etkileri Jön Türkler hareketi içinde hatta daha sonra genç cumhuriyetin kuruluşu sırasında da kendini gösterir. Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki dönemde Yunanistan'la yapılan mübadele anlaşması nedeniyle Selanik'ten ayrılıp İstanbul'a yerleşirler. Özellikle son 50 yılda içinde yaşadıkları toplumla öylesine kaynaşmış durumdadırlar ki, Müslüman Türklerle aralarında tek fark, arada bir fark olduğunun iddiası düzeyinde kalmıştır. Kendilerinden Selanikliler diye söz eden bu kesim, cumhuriyet değerlerine ve laikliğe dört elle sarılırken kendi dini inanışlarını Tanrı'yla kul arasındaki bir ilişkiye indirgiyorlardı."
Yine aynı gazetede yayınlanan bir röportajda dönme kökenli Fatma Arığ şunları anlatıyordu:
"Anneannemin niye namaz kılmadığını sorguladığımda hep 'biz Atatürkçüyüz' cevabını aldım. Yani bu grup, Atatürk'ün arkasına sığınmış, laiklik kavramı kendilerini de rahatlatan bir kavram olduğu için, topluma karşı kendilerini Selanikli dönme değil, Atatürkçü laik diye tanıtarak bu külfetten kurtulmaya çalışmışlar. Sorduğum zaman rahatsız edici olduğumun farkındaydım. 'Ne demek efendim, bazısı İstanbul'da doğar bazısı Selanik'te, bizim başka hiç bir farklılığımız yoktur. Biz Müslümanız, ama modern ve Atatürkçüyüz" diyorlardı. Bir ayıp konuyu öğrenmeye çalışıyorum izlenimi veriliyordu. Bunun çok rencide edici tarafları var. Büyüme çağında insanın özgüvenini sarsıyor. Ben kendimde çok ciddi bu boşluğu yaşadım. 'Ben kimim?' Bu gayret doğal bir soru. Her kafadan başka bir ses çıkıyor. 'Unuttum, bilmiyorum' deniyor. Neyi unuttun, nasıl unutulur? Aslında ağır bir kimlik bunalımı yaşatılmış bu insanlara. Kesip kesip doğramamışlar ama psikolojik anlamda çok ciddi eziyete tabi tutmuşlar. Muazzam bir bastırılmış duygu ve bir korku. Bu insanlar benlik mücadelesinde korkunç bir ezikliği kabul etmişler. Bir toplum içinde asimile olmak, hiç de özenilecek bir durum değil. Bir gerçeğin üstünü silerek ne bu grubun içindekiler, ne bu grubun dışındakiler bunu yok edemiyorlar. Ben ancak yıllar sonra bu ayıbın bir ayıp olmadığını kendi kendime kabullendim."
SABATAY SEVİ
KAYNAKLAR
(1) Dönmeler Tarihi, Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Hamle Yay.
(2) Yakın Tarihimizde Gizli Çehreler, M. Ertuğrul Düzdağ, İz Yay.
(3) Günümüzün Din ve Fikir Hareketleri Ansiklopedisi, Risale Yay.
(4) Ana Brittanica Ansiklopedisi
(5) T. Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
(6) Selanikli Kim? Gazetepazar, 5 Ekim 1997.
(7) Biri Bana dönme dedi, bir şey anlamadım... Gazetepazar, 27 Şubat 1997.
(8) Yahudi- Müslüman Mezhebi. M. Danon, Tarih ve Toplum, Aralık 1997.
(9) İsrail Ulusu'nun Tarihi, M. S. Sharon, Tel-Aviv.
(10) Sabatay Sevi, Senih Lütfi Kitabevi.
(11) Osmanlı Modernleşmesi ve Sabataycılık. İlber Ortaylı. Tiryaki Dergisi, sayı: 24.
(12) Evet, Ben Selanikliyim. Türkiye Sabetaycılığı. Ilgaz Zorlu, Belge Yayınları.
(13) Yahudi Türkler yahut Sabetaycılar. Mehmed Şevket Eygi, Tarih Encümeni Yayınları, 2020.