Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Mayıs 2, 2023
Yıllar geçse de tartışılan lider: Adolf Hitler (1889 - 1945)

On yıl süreyle Almanların adeta taptıkları Führer, milyonları peşinden sürükleyen kudretli rehberiyken bugün başta kendi ırkı olmak üzere bütün dünya Hitler'den nefret etmekte, onun insanları zaafından yakalayan bir halk istismarcısı olduğunu kabul etmektedirler.

1889 senesinde Avusturya'da dünyaya geldi. Avusturyalı bir gümrükçünün oğludur. Fakat Hitler kendisini her zaman bir Avusturyalıdan ziyade bir Alman olarak görmüş, özellikle rahat ve zevke düşkün Viyanalıları hiç sevmemiştir. Kendi anlattığına göre hayatının ilk yılları mahrumiyet, ıstırap, başarısızlık, hayal kırıklıkları ve intibaksızlıklarla dolu olarak geçmiştir. 13 yaşında okuldan ayrılmış, aynı zamanda hem annesini hem babasını kaybetmiştir. Viyana'da mimar olmak için yaptığı mücadele tahsilinin ve kabiliyetinin kıtlığı yüzünden boşa gitmiştir.

Viyana'da yaşadığı dönemde Hitler çok şey okuduğunu, özellikle tarihe önem verdiğini söyler. Onun fikirleri özellikle Fransa-Prusya savaşı üzerine yazılmış bir kitaptan etkilenmiştir. Bu kitap ona Alman ırkından olmanın gururunu ilham etmişti. Aynı zamanda Yahudiler hakkında da yoğun bir nefret kazanmaya, Slavlar ve diğer bütün Ari ırktan olmayan milletleri tamamen aşağı görmeye başlamıştı. "Yahudiler her şeyden önce kozmopolit bir servet meraklısı ve sömürücüdürler, genellikle de sosyalist veya komünist olurlar; Slavlar ise kendilerine ait kültürleri bulunmayan aşağılık bir ırktır" diyordu.

Viyana'nın kozmopolit havasını daha fazla teneffüs etmek istemeyen Hitler 1912'de "tamamıyla Alman bir şehir" dediği Münih'e yerleşti. İki yıl sonra pek hoşlandığı Dünya Savaşı koptu. Bir Bavyera alayına er olarak girdi, savaş bitmeden önce yaralandı, gazla zehirlendi. İki defa nişan kazandı ve onbaşılık rütbesine terfi etti. Almanya'nın yenilgisi onu hem üzmüş hem de öfkelendirmişti. Hitler politikacı olmaya karar verdi.

1919 yılında Münih'te sağ eğilimli küçük bir partiye katıldı. Bu siyasi grup daha sonra Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi adını aldı ve Nazi Partisi'nin çekirdeğini teşkil etti. Hitler kısa bir zaman içinde, parti içi manevralarla, teşkilatı sımsıkı avucunun içine aldı, parti kararlarının üyelerin oylarıyla alınması gibi manasız (!) bir uygulamayı kaldırdı. Artık partide bir lidere (Führer) kayıtsız şartsız itaat etmek prensibi yerleşmişti.

1923'de Hitler artık iktidarı ele geçirmek zamanı geldiğine inandı. Taraftarlarına Münih'teki meşhur Birahane Baskını'nı yaptırdı. Bu teşebbüs tam bir fiyasko ile sonuçlanmış, Hitlerci on altı kişi sokaklarda vurulmuştu. Hitler'in kendisi de tevkif edildi, daha sonra bir yıla indirilecek olan beş yıllık bir hapis cezası yedi.

Hitler'in "Kavgam

Cezaevinde boş zaman buldu ve 'Mein Kampf (Kavgam)' adını verdiği kitabı yazdı. Bir düşünür, Kavgam'ın muhtevasını "yüzde on otobiyografi*, yüzde doksan dogmatik fikirler ve yüzde yüz propaganda" olarak tasvir ediyor. Gerçekten böylesine kaba, uzun, kötü yazılmış, çelişkilerle dolu ve kendini tekrarlayıp duran bir kitabın gayet kültürlü bir milletin heyecanlarını esir etmesi bugün inanılacak bir şey gibi görünmüyor. Fakat o zaman durum başkaydı.

Başkaydı, çünkü 1933'de Alman halkının içinde bulunduğu halet-i ruhiye onu faşizm mikrobu için tehlikeli derecede müsait bir hale getirmişti. Almanlar eski normal hayatlarına ve millî haysiyetlerine kavuşmak için bir yol arıyorlardı. Pek çok parti birbirini yiyordu.

İşte Hitler bu şartlardaki Almanlara ırk üstünlüğü fikrini savundu. "Almanlar dünyanın en kuvvetli ırkı olarak, dünya yüzündeki aşağı ırkları idare etmelidirler." diyordu.

En çok da Yahudilere düşmandı: "Eğer bizim halkımız ve devletimiz bu kana susamış, servet delisi Yahudi tiranlarının kurbanı olursa, o zaman bütün dünya bu ahtapotun kolları arasında mahvolacaktır. Eğer Almanya kendini bu çemberden kurtarırsa milletlerin başındaki bu en büyük belâ bütün dünya için ortadan kalkmış sayılabilir."

Hitler Almanya'daki süratli nüfus artışı problemine toprak kazanmaktan daha başka çözüm yolunu uygun görmüyordu. İslav ülkelerini ve Rus topraklarını ele geçirerek onları oradan çıkarıp Almanları yerleştirmek gerektiğini savunuyordu. "Bu dünyada ancak yeteri kadar geniş bir toprak bir milletin yaşama hürriyetini garanti edebilir… Almanya ya bir büyük devlet olacak yahut silinecektir."

Hitler'e göre kuvvet istilanın haklı sebebiydi.

Hitler bu geniş emellerini gerçekleştirebilmek için üç metod kullanmayı uygun görüyordu: Propaganda, diplomasi ve kuvvet.

Ona göre propaganda, ayrı insanların herbirinin haklarını ölçüp tartmak değil, fakat sadece tuttuğu tarafın haklı olduğunu göstermeye çalışmaktır. Yani kitlelerin inandırılmasıdır, aldatılmasıdır. Şöyle diyordu:

"Büyük halk kitlelerinin anlayışı gayet sınırlıdır, zekâları azdır, ama unutma güçleri muazzamdır. Bu gerçeklerin sonucu olarak, her türlü etkili propaganda sadece birkaç noktanın belirtilmesi halinde sınırlandırılmalı, bu noktaları sloganlar halinde vermeli; ta ki kitlenin en son üyesi bile sizin sloganınız vasıtasıyla, kendisinden ne istendiğini anlasın. Bu sloganı feda ettiğiniz ve meseleyi çok taraflı olarak anlatmaya kalktığınız anda etkiniz silinecektir, çünkü kalabalık verdiğiniz bilgileri ne hazmedebilir, ne de hatırda tutabilir. Bu şekilde sonuç zayıflar ve nihayet tamamıyla ortadan kalkar."

Hitler'in insanları aldatmada propagandaya olan inancı, şu ifadesinde açıkça görülmektedir: "Kurnazca ve devamlı propaganda ile insanları cennetin cehennem, cehennemin de cennet olduğuna inandırmak mümkündür." Ve ekliyordu: "Propaganda çok etkili olabilmesi için en sığ zekâya göre ayarlanmış olmalı, her zaman ve esas itibariyle heyecanlara hitap etmeli, düşünce ile pek az ilgisi bulunmalıdır."

O, insanları ikna etmenin psikolojisini çok iyi biliyordu. Âdeta kitlelerin beynini yıkıyordu. Geçit merasimleri ve ihtişamlı gösterilerle onları telkin altına alıyordu. Bunu şöyle ifade ediyordu:

"Bu dev kitle gösterileri, bu yüzbinlerce kişilik geçit merasimleri küçük, aciz insanlarda öyle bir mağrur inanç ateşi yakar ki, bu adamlar her ne kadar değersiz birer solucan iseler de yine büyük bir ejderin ateş saçan nefesi altında bir gün menfur burjuva dünyasının yanıp kül olacağını ve proleter diktatörlüğünün son yüce zaferinin kutlanacağını düşünürler."

Hitler'in propaganda tekniğinde en yüksek prensip büyük yalan taktiğidir. Diyordu ki, "Yalanın büyüklüğü ona inanılmasını sağlayan başlıca faktörlerden biridir, şeklindeki fikir tamamıyla doğrudur… Kitlelerin ilkel basitliği içinde büyük bir yalan ufak bir yalandan daha etkili olur, çünkü kitlelere küçük işlerde daima yalan söylerler de büyük bir yalan atmaktan utanırlar. Bu yüzden kalabalıklar bu kadar büyük bir yalandan hiç şüpheye düşmezler, bir insanın gerçeği bu kadar saptıracak kadar ileri gideceğine inanmazlar."

Hitler ve din

Adolf Hitler, Almanya'da iktidarı eline aldığından emin olduğu zaman şöyle demişti: "Almanya'nın bir tek dini vardır: Nasyonal Sosyalizm."

Ve arkasından kiliseleri abluka altına alarak yerle bir etti. Hiçbir mezhep bu ablukadan kurtulamadı. Ayakta kalabilenler sadece nasyonal sosyalizme, yani Nazizm'e biat edenler oldu.

Ancak bu biat, onları kurtaramadı. On dört yıl boyunca Almanya'da sadece nasyonal sosyalizm ideolojisi hüküm sürdü. Bu din düşmanı ideoloji sadece Almanya'yı değil, dünyayı kana buladı. İkinci Dünya Savaşıyla birlikte bu ideolojik devlet kavramı Nazizm'le beraber yıkıldı.

Hitler'in aile hayatı

Hitler'in cinsel yaşantısı da garip ve sapkınlıklarla doluydu. En çok haz duyduğu şeyler; tekmelenmek, kırbaçlanmak, üzerine işenmek ve pislenmekti. Normal bir ilişkide bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Beraber olduğu kadınları hep mutsuzluğa ve depresyona itip bırakmıştır. Bunlardan pek çoğu intihara teşebbüs etmiş ve bazıları da başarılı olmuştur.

Öncelikli düşman fikri

Bir başka temel propaganda ilkesi de "tek düşman" ilkesidir. Halka aynı zamanda, birden çok düşman göstererek onun kafasını karıştırmamak gerekir. "Tek bir düşman üzerinde durun ve halkın nefretini o düşman üzerinde yoğunlaştırın." Hitler'e göre elbette ki dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı Yahudilerdi.

Hitler demokrasiyi "Yahudilerin aşılamak istediği aldatıcı bir teori" olarak görüyordu. Demokrasinin yerine lider (rehber) ilkesini koyuyordu. Kitlenin üzerinde lider olacak, kitle onun her emrine kayıtsız şartsız itaat edecekti. Herkesin üstünde ise, her türlü başarı ve başarısızlığın sorumluluğunu üstlenen bir Führer vardı.

Hitler'in fikirlerini sergilediği Kavgam adlı kitaba bugün tekrar bakıldığında, tarihçiler Hitler'in tarihten hiç anlamadığını, antropologlar onun ırk konusundaki görüşlerinin saçma olduğunu, eğitimciler eğitim teorilerinin tamamen ortaçağdan kalma ve gerici olduğunu söyleyecekler, politikacılar onun otoriter idare görüşünü ve demokrasiyi yanlış takdim edişini protesto edecekler, edebiyat uzmanları ise Hitler'in bir paragrafın nasıl yazıldığını, bir bölümün nasıl düzenleneceğini bilmediğini iddia edeceklerdir.

"Dünyayı Aldatanlar" listesine girmeyi en önde hak eden Hitler, iktidarı boyunca otuz beş milyon insanın ölümüne sebep oldu. Hitler'in kurbanı sadece gaz odalarında öldürdüğü Yahudiler değildi. Rejiminde akılları durduracak derecede Rus, çingene ve devlet düşmanı veya ırk bakımından aşağı kabul ettiği insanları yok etti. Bu cinayetlerin savaşın ateş ve heyecanı arasında yapılan ani eylemler olduğu düşünülmemelidir. Hitler'in ölüm kampları, büyük bir ticari işletme kadar titizlikle düzenlenmişti. Kayıtlar tutuluyor, kotalar belirleniyor ve cesetler altın dişlerle nikâh yüzükleri için taranıyordu.

Hitler, politik tecrübesi, serveti veya siyasi ilişkileri olmayan bir yabancının (Avusturyalıydı) on dört yıl içinde büyük bir dünya devletinin başına geçerek şaşırtıcı bir örnek sergilemesi olayıdır. Hitler'in hitabet yeteneği gerçekten olağanüstüydü. İnsanları önemli eylemlere yöneltme bakımından dünyanın en tesirli konuşmacısı olduğu söylenebilir.

Ölümü

Hitler, savaşları önce kazandıysa da giderek yenilmeye başladı. 1944 sonu ile 1945 başlarında bütün taarruzlarda bozguna uğranılması üzerine artık savaşı kaybettiklerini anladı.

Yakınlarının bütün teselli edici konuşmaları tesir etmiyordu. Tek kelime konuşmadan dalgın duruyor, ne yiyip içiyor, ne de uyuyordu. Badanacılıktan Führerliğe çıkmıştı. Fakat işte düşüşü de tırmanışı kadar hızlı oluyordu.

Düşman ordularının Berlin'e yaklaşması üzerine ülkenin bütünüyle işgal edildiğini görmeye dayanamayacağını anladı. 30 Nisan 1945'te önce metresi Eva Brown'u öldürdü, sonra intihar etti. Vasiyeti gereği cesetleri yakıldı.

Alman milletini felâkete sürükleyen, dinî ve ahlâkî kaideleri tanımayan Hitler, böylelikle nefretle anılan biri olarak tarihte yerini aldı.

* Kişilerin hayat hikâyesinin yazılması

Prof. Dr. Sefa Saygılı

KAYNAKLAR

(1) Dünyayı Değiştiren Kitaplar. Robert B. Downs. Tur Yayınları.

(2) En Etkin 100. Michael H. Hart, Sabah K.

(3) Meşhurların Son Anları. Burhan Bozgeyik. Türdav Yay.

(4) Rehber Ansiklopedisi. Türkiye Gazetesi Y.

(5) Ana Brittanica Ansiklopedisi.

(6) Ünlü Şehvet Düşkünleri. Kerry Seagrave. Cep Belgesel Yayınları.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN