Freud'un teorisi, çeşitli ruh hastalıklarında tedavi gayesiyle de kullanılmıştır. Bu tedaviye psikanaliz, yapana ise psikanalist adı verilir. Zaten Freud'un ilk gayesi tedaviydi.
Teorinin ortaya atıldığı yıllarda ruhsal hastalıklar için geliştirilmiş tedavi teknikleri yoktu. Bu boşlukta psikanaliz hızla yaygınlaştı. Tıbbın dışında sosyal ilimler tarafından da benimsendi; akademik ve entelektüel hayatta güçlendi. Batıda halk arasında da yayıldı ve popüler oldu. O kadar ki, psikanalistler kendilerinden yardım isteyen hastalarına yetişemediler, arz ile talep arasındaki dengesizlik, meslekî gelir ve itibar yönünden, psikanalizi en muteber meslekler arasına soktu.
Zamanla ruhsal bozuklukların sebepleri aydınlatılmaya ve tedavi neticeleri ortaya çıkmaya başlayınca, yeni tedavi metotları ortaya atıldı ve psikanaliz hemen hemen terkedildi.
Psikanaliz kimlere yapılabilir?
Pek çok hastalıkta mahzurlu olan Psikanaliz, ruh hastaları veya ruhî problemi olanların çok az bir kısmına tatbik edilebilir. Bu tip hastalarda da şu özelliklerin bulunması, ayrıca gereklidir.
– Hastanın tedaviye arzulu olması ve kendi isteğiyle gelmesi şarttır.
– Hasta en azından normal zekâya ve problemlerini anlatabilecek kabiliyete sahip olmalıdır.
– Hastanın kendisini tanımaya, incelemeye ve değiştirmeye samimî isteği bulunmalıdır.
– Büyük emek ve zaman isteyen tedavi türü olduğu için, hastanın ekonomik gücü ve zamanı olmalıdır.
– Hastanın hayat şartları da mühimdir. Ailesi ona destek olmalı, fakat çok müdahale etmemelidir. Ayrıca büyük şehirde oturmalıdır.
– Tedavi süresince alkol ve uyuşturucu ilâç almamalıdır.
Kısaca, psikanaliz, üst sosyo-kültür seviyede, zeki, kendini tanımaya (!) yatkın, his ve fikirlerini açıklayabilen, parası ve zamanı olan ve büyük şehirlerde yaşayan, istekli bir mutlu azınlığın faydalanabileceği bir tedavi metodudur.
Kimler psikanalist olabilir?
Psikanalist olabilmek için ruh hekimliğinden sonra en az 3-4 sene, haftada 2-3 kere birer saatlik psikanalizden geçmek şarttı. Bir yanda kendisi geçerken, bir yandan da seçilmiş hastalara uzun süre kontrollü olarak psikanaliz yapmalı; bu süre içinde ayrıca öğretici seminer ve derslere devam etmeliydi. Böylece klâsik psikanaliz eğitimi, ortalama 5-6 yıl sürüyordu.
Psikanalizin tatbiki
Psikanaliz için çok sakin, loş bir oda seçilir. Hasta konforlu ve rahat koltukta uzanırken, psikanalist onun arkasında ve göremeyeceği bir yerde oturarak sessizce onu dinler, zaman zaman da söze karışarak, telkinde bulunmadan hastanın anlattıklarına kısa yorumlar getirir.
Psikanaliz tedavisi uzun zaman alır. Hasta, birer saat süren tedavi seanslarına, haftada ortalama 2-3 defa olmak üzere en az 3-4 sene aksatmadan devam etmek zorundadır.
Klasik psikanaliz sırasında ferdin aklına gelen her düşünceyi hiçbir baskı, kontrol ve gizlemeye uğratmadan açığa vurması beklenir. Buna "serbest çağrışım" adı verilir. Zaman içinde, çağrışımlar o anla ilgili şartlardan bağımsızlaşmaya başlar, yeni yeni hatıralar doğar. Yeni bir çağrışım ferdin zihnine gelince, bunu söylemeye karşı hemen bir "mukavemet" belirir. Kişi bu mukavemeti kırmak ve aklına geleni söylemek zorundadır.
Bu tedavide halledilmesi gereken çok önemli bir mukavemet reaksiyonu, hastanın psikanaliste karşı beslediği hislere "transfer" durumudur. Analist, bu hisleri yerinde kullanarak hastanın tedavisinde faydalanır.
Tedavinin herhangi bir safhasında başarısızlık, tedaviyi kesmek için yeterli sebeptir.
Tedavinin esası
Freud, her davranışı ve ruhi hastalığı, çocukluktaki cinsî sapmaya bağlamaktaydı. Şahsın rahatsızlıklarından, davranışlarından, küçüklüğünü ve özellikle ailesini mesul tutuyordu. Şahıs, çevresi ve o sırada olan hâdiseler tesirli değildi.
İşte Freud, bu sapmaların şuur dışına itildiğini ve bunların ancak psikanalizle şuur seviyesine çıkarılıp boşaltılabileceğini iddia ediyordu. Tedavi bu teoriye dayanmaktaydı.
Psikanaliz niçin yaygınlaştı?
Psikanalizin birdenbire parlamasının sebebi açıktı. "Bunalım Çağı" olarak adlandırılan bu yüzyıl, insanları giderek daha da büyüyen bir yalnızlığa itmişti. Sosyal hayatta değerini kaybetmiş Hristiyanlık, boş olduğu anlaşılan politik akımlar ve felsefe, insana bir emniyet hissi vermekten uzak bulunuyordu.
Psikanaliz, bu ihtiyaçları tatmin edeceğini iddia ediyordu. Belirti düzelmese de tenkit etmeden sabırla ve az çok yakınlıkla dinleyen birisi ile konuşabilmek de, zaten hastaya büyük rahatlık veriyordu. Ayrıca psikanalize devam etmek, moda hâlini almıştı.
Psikanaliz bir bakıma Hristiyanlık, politika ve felsefeden boşalan yeri doldurabilecek bir alternatifti. Freud'un, hayatın bütün sırlarını ilmî olarak ortaya çıkardığı ileri sürülüyordu. Hayatın manası artık anlaşılmıştı (!). Psikanalize devam edenler, çocukluk saplantılarını (!) hatırlayıncaya kadar hekimle konuşmakla her şeyin halledileceğine, ondan sonra mutluluğun kendiliğinden geleceğine inanmışlardı. Öyle ki, herkes veya -hiç olmazsa bütün liderler- psikanalizden geçirilirse, dünyada halledilmesi gereken hiçbir ciddi mesele kalmayacağı, her yerin güllük gülistanlık olacağı inancı yaygınlaşmıştı.
Psikanalizin başarısı
Bu yayılmaya karşılık psikanaliz, tedavide hiç başarılı olamadı ve iddialarının da hiçbiri gerçekleşmedi.
Psikanalize tâbi tutulan nevrotik hasta grubu ile psikanalize uygun görülüp de çeşitli sebeplerle tatbik edilemeyen hasta grubu karşılaştırıldığında, her iki grupta da iyileşme oranının eşit olduğu, büyük bir hayretle tespit edildi. Bu kıyaslama, nevrotik çöküntüden mustarip olan askerlerde, hissî düzensizlikten rahatsız olan çocuklarda ve suçlularda tekrarlandığında, netice her zaman aynı çıkıyordu. Arada, istatistik önemi olan bir farklılık görülmüyordu.
Ayrıca, psikanalizde, "hastanın iyileşmesi"nden de ne anlaşıldığı bilinmiyordu. Freud'a göre, hastanın iyileştiğini söylemesi ve psikanalistin de buna inanması yetiyordu. Birçok hasta, bıktırıcı psikanaliz seanslarından kurtulmak veya psikanaliste hoş görünmek için durumlarında değişiklik olmadığı hâlde düzeldiklerini söylüyorlardı.
Çok istekli ve yatkın gibi görünen bazı hastalar, psikoterapiye alışkanlık geliştiriyor ve bir çeşit psikanaliz tiryakisi olabiliyorlardı. Nitekim gelişmiş ülkelerde psikanaliz, çok kişi için hayatın bir parçası olmuştu. Bu bakımdan bu tür gelişmenin kendisi, o cemiyet için bir problem teşkil etmekteydi.
Bazı hastalar psikanalistin yorumunu sindiremiyor ve tedaviyi reddediyorlardı. Bu da bir bakıma hastalıklarının artması ve alevlenmesi manasını taşıyordu.
Sonra psikanaliz sayesinde "içini dökmek" moda ve teşvik edilen bir tutum olmuştu. Hiçbir sansür, hiçbir utanma duygusu, hiçbir kontrol olmadan konuşmak, bu engellerin faydasını gideriyor, problemleri büyütüyordu.
Psikanalizin iflâsı
Kısa bir zaman öncesine kadar, ABD ve Avrupa ülkelerinde herkesin özel psikanalistinin bulunması, neredeyse normal bir hale gelmişken, psikanaliz artık yerini, geliştirilen yeni tedavi metotlarına terk etmiştir. Psikanalist olmaya istekli talebeler ve psikanaliz yaptırmak isteyen hastalar, yok denecek kadar azalmıştır.
Freud'un en büyük iddiası olan "ruhsal bozuklukların psikanalizle tedavi edilebileceği" görüşü de iflâs etmiştir.
KAYNAKLAR
1- Psikanalizin Bunalımı: Erich Fromm, Dost Kitabevi, 1982.
2- The Effects of Psychotherapy, R.S. Rachman Pergamon Press, 1971.
3- Müslüman Psikologların Çıkmazı, Malik Babikir Bedri, İnsan Yayınları, 1984.
4- Psikanaliz ve Sonrası, Prof. Dr. Engin Geçtan, Hür Yayınları, 1981.
5- Medikal Psikoloji, Prof. Dr. Rasim Adasal, Minnetoğlu Yayınları, 1977.
6- Ruhi Bunalımlar ve İslâm Ruhiyatı, Dr. Mehmet Tevfik, 1985.
7- Psikanaliz ve Psikoterapi, Prof. Dr. Orhan Öztürk, 1985.
8- Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları Erich Fromm, Arıtan Yayınevi 1983.
9-Freud: Dahi mi Şarlatan mı? Birol Biçer. Yeni Aktüel 2010.
PSİKANALİZE YASAK!
Freud, babasının üçünü evliliğinden olmuştu. Doğduğunda babası Jacob 40, annesi Amalia 21 yaşındaydı. Üvey kardeşlerinin yaşı annesine yakında ve kendi yaşında yeğenleri vardı. Bekâr olan ağabeyinin annesine eş olarak babasından daha çok uyduğunu düşünür, buna bir anlam veremezdi.
Yahudi olan Freud, Yahudi düşmanlığının hüküm sürdüğü Viyana'da büyüdü. Babasının ölümünden sonra sık depresyona giriyor; çarpıntı, mide ağrısı ve migrenden sıkıntı çekiyor, bazen bayılıyordu. Çalışmaları kötüye gittiğinde huysuzlaşıyor, depresyonu ve yorgunluk şikâyetleri artıyordu. Hastalarının hiçbirinin analizini tamamlayamamış, obje olarak kendine ve ailesine yönelmişti.
Böyle problemli bir çevrede büyüyen Freud, kendi çocukluğunun kompleks ve takıntılarından yola çıkarak psikanaliz denilen insanı anlama, teşhis ve tedavi sistemini kurdu. Freud, kendi hayatında çocukların cinsel dürtülerinin kanıtını buluyordu. Çocukken annesini babasından kıskanmıştır.
Psikanalizde insanın bütün bir ruh âlemi ve davranışları tek bir noktaya indirgeniyordu. Dinin, toplumun, sanatın, medeniyetin ve ahlâkın kaynağı 3-5 yaş arası çocukluk devresinin cinselliğiydi.
Psikanaliz, hiçbir ilacın ve tedavi şeklinin olmadığı o yıllarda bir ilk olduğundan, teşhis ve tedavi yöntemi olarak kullanılmaya başlandı. Ancak hastaları tedavi etmediği, boşuna oyalayarak zaman kaybettirdiği görüldü. Bu gerçek psikiyatri camiası, hastalarda biliniyor, ancak kimse telaffuz edemiyordu. Psikanaliz, hiçbir ilacın ve tedavi şeklinin olmadığı o yıllarda bir ilk olduğundan, teşhis ve tedavi yöntemi olarak kullanılmaya başlandı. Ancak hastaları tedavi etmediği, boşuna oyalayarak zaman kaybettirdiği görüldü.
Psikanalize "kral çıplak" diyen ünlü psikanalist Jeffrey Mason oldu. Freud'un kızı Anna Freud tarafından "Sigmund Freud Arşivi"nin başına getirilen Mason, psikanalist olmak için harcadığı yıllarda başına gelenleri ve acı tecrübelerini, psikanalizle uyguladığı tedavi girişimlerini "Son Analiz: Bir Psikanalistin Acı Serüveni" adıyla kitaplaştırdı (*).
Psikanalist nasıl olunur?
Psikanalizi uygulamak yani psikanalist olabilmek için aday önce "Psikanaliz Enstitüsü"ne bağlı bir eğitmen ve danışman tarafından mülakattan geçirilir. Çok özel ve zor sorulara cevap vermesi, "serbest çağrışım" yaşaması istenir.
Mason bu aşamada Freud'u aşırı yücelterek eğitime başlamaya hak kazanır. Sonra 1 yıl boyunca analizde denenecek ve yılsonunda uygun görülürse enstitüye kabul edilecektir. Sonrasında ise bir yandan kendi bir analistçe analiz edilecek (haftada 5 gün, günde birer saat), diğer yandan da hastaları analize başlayacaktır.
Toplam 6 ilâ 8 yıl içinde eğitimi tamamlanacak ve böylelikle bu zor, vakit alıcı ve masraflı süreçten sonra Mason "psikanalist" unvanını kazanacaktır.
Analizin kurallarına gelince, Mason bu konuda netlik olmadığını söylüyor. Her analistin canı nasıl isterse öyle davrandığını görüyor.
Peki, analizde kişi her defasında birer saat olmak üzere haftada 5 gün ne anlatır, anlatacak konuyu nerden bulur? Aklına gelen her şeyi, sansürlemeden söylüyor.
Analist sadece dinliyor, bazı analistlerden haftalarca tek cümle işitiliyor: "Süreniz doldu."
Analiste aday ayrıca para ödemek zorundadır. Saat başı 100 dolar civarında bu ücreti analize giren ödeyemezse kapı gösteriliyor, eğitim sona eriyor.
(*) Tercüme: Üstün Öngel. Ekin yayınları, 2000
Aslında analist daha problem!
Masson'un dikkatini çeken noktalardan biride, divana uzanan hastadan çok analizcinin problemli oluşu. Analist kendi takıntılarını, kendi endişelerini, kendi kavrayış kıtlığını gösteriyor adeta. Mason bu konuda şöyle diyor:
"Zaman içinde eğitim analistlerinin hepsini tanıma fırsatım olmuştu ve gerçek dünyada ne yaptıklarını izlemiştim. Her birinde muayyen bir önyargı, bir zayıflık, bir bilgisizlik, bir karakter kusuru mevcuttu. Yine de kendilerini, adayların örnek almaları gereken bir model olarak sunmayı meşru bir davranış olarak görüyorlardı. Kimi Yahudi düşmanı, kimi ırkçı, kimi hizipçi, kimi cömertlikten yoksun, kimi donuk zekâlı, kimi vasattı ve birkaçı da yalnızca berbat bir kişiliğe sahipti."
Üstelik bu kişilerin adayları eğitme yetkisi vardı. Analistler arasında analizden geçmelerine rağmen soğuk, mesafeli, sevimsiz, aptal, hatta insafsız ve zalim olanlar mevcuttu. Sistem, bu kusurları hastadan gizliyordu. Çünkü onlar hastaya müdahale etmiyor, genellikle dinliyorlardı. Bu yüzden hastanın analistini tanıması imkânsızdı.
Mason daha sonra uluslararası psikanaliz çevresine girer, ancak şaşkınlığı daha çok artar. Ünlü psikanalizciler arasında olmadık davranış bozuklukları gösteren, garip kişilikli olanlar çoktur.
Psikanaliz tedavi etmiyor
Mason yoğun eğitim ve analize yıllarını vermesine rağmen hiçbir probleminin hallolmadığını görür. Üstelik tedavi ettiği hastalarından daha iyi bir durumda değildir.
Konuyu tecrübeli bir psikanaliste açar. "Demek ki analizin daha bitmemiş" cevabını alır. Yani psikanalizin çözümsüzlüğünün çözümünü yine psikanalizde gösterilmektedir. Bu kişiye, "peki sizinki bitti mi?" diye sorunca, aldığı cevap şu olur: "Ben bütün hayatım boyunca analize girmeye devam ediyorum."
Masson'a göre psikanaliz (Freud'un teşhis ve tedavide kullandığı sistem), bilinçaltında bastırılmış olan, tümüyle bencil, ahlâksız, hatta suç olan eylemleri suçluluk duygusu hissetmeden harekete geçirebiliyordu. Terapist; hastaların kendine hayranlığından dolayı bir büyüklük, hastanın acılarından dolayı sadistik bir hazza kapılabiliyordu. Yine terapist isterse hasta hayat boyu ona para ödeyen bir kişi haline gelebilirdi. Psikanaliz, hastaları çocuklaştırıyordu.
Masson'un uzun yıllarını alan tecrübelerinden sonra vardığı sonuç açıktı: Psikanaliz tedavi etmiyor, hastanın gereksiz para ödemesine ve yıllarını boşa geçirmesine sebep oluyordu.
İngiltere psikanalizi yasaklıyor
Psikanalizin boş fantezi olduğunun anlaşılmasından sonra ilk defa İngiliz hükümeti yeni hukukî düzenlemelerle Freudçu analizi yasaklamaya hazırlanıyor.
Böylece Sigmund Freud'un fikir babalığı belirtilerle değil de, hastanın bilinçaltını ortaya koyarak tedavi etmeyi öngören psikanaliz yöntemi kanun dışı sayılacak.
Artık Freudçu teşhis ve tedavi yöntemi ölümcül darbe yiyerek İngiltere'de yasaklanmış olmaktadır. Freudçu teori hak ettiği yeri bulmuş tarihin çöplüğüne atılmıştır. Darısı diğer ülkelerin başına…
Sefa Saygılı