Doğrudan doğruya fennin/technologienin yarar çerçevesinde değerlendirilmeyen sorunlardan biri olmakla birlikte, gündemden düşmeyen evrim ve bununla bağlantılı olarak ırk ile onun devamında kavim göze çarpmaktadır. Alman icadı nasyonal sosyalismin 1945'te yerle bir edilmesiyle ırk ile kavim yasaklar çizelgesine sokulmuşlardır. Buna karşılık, iki kavramımız ve onlara bağlı geliştirilmiş olan görüş ile anlayış, 1945 öncesini aratmayacak derecede diriliğini korumuştur. Niye? Çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyetinin husûmet beslediği kurumların başında gelen dinin, ister bilim isterse öğreti olarak mütalea olunsun, evrimle yıldızının bir türlü barışmamasından ötürü. Çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyetinin ideologları[i] —ister sermâyeci, ister toplumcu cephelerde mevzilenmiş bulunsunlar— insanın evrim sürecinde rastlantı sonucu neşet ettiğini öne süredurmuşlardır. Mezkûr hususu kitabımızın neredeyse her köşe bucağında tartıştık.
- İnsanın iki cepheli manzara arzeden bileşik, karmaşık yapılışta olduğundan defalarca söz ettik. Bahse konu ikili yapının bir cephesi beşer, evrim verisi; öbürü insan, evrim eseri değil. İki cephe birbirinden çelik duvarla ayrılmış olmayıp tabiatıyla birbirini, yerine ve duruma göre, az yahut çok etkilemektedir. Etkileme - etkilenme derecelerini bilim ölçüleriyle değerlendirip tespit edemiyoruz.
- İnsanın beşere etkilerindeki belirsizliğin, seçenek (L alternativ) tıp adı altında 'kocakarı' ilâçlar ile felsefe-bilimöncesi büyülü otacılık usullerinden medet umularak giderilme çabaları günümüzde bayağı gözde bir ticârî metâ hâlini almıştır. Felsefe-bilimden nasipsiz geniş bir kitle de bu çeşit uydurmalara pek yatkın görünür.
(ç) Beşerde yürürlükteki işleyişlerin bütününe bünye denir. Bünyenin biçimlenmiş hâli beden olup görünen dış yüzü vücuttur. Bünyede işleyen faaliyetleri (Fr fonctions) ele alan bilim kolu 'fizyoloji'; beden ile vücudu tasvir edense 'anatomi'dir. Vucudun özgül (Fr specifique) kısım ile kesimlerini göz önüne serip tesbitlerde bulunan 'teşrih'tir (Fr-İng dissection). Vücut kesit ile kısımlarının, demek ki uzuvların/organların altında yer alan dokuları 'dokubilim' (Fr histologie), hücreleriyse 'hücrebilim' (Fr cytologie) ile 'hücre fizyolojisi' inceler. Mezkûr faaliyetler ile işlemler kendi özgül kesimleriyle ilgili oldukları kadar birbirlerini de etkilerler. Canlılar bilimcisi, bundan dolayı belli bir kesimin uzmanı olduğu kadar, öbür kısımları da tanımak zorundadır. Yoksa üstünde çalışıp alanının işleyişini enine, boyuna, derinliğine, anhası ile minhasına irdeleyemez. Sahasının yakın ile uzak komşularından aldığı etki bilinirse, gördüğü iş açıklık kazanır. Bunun öncelikle canlılar biliminin uygulanma sahalarından tıpta olağanüstü önemi var. Çağdaş tıbbın tersine, daha önce belirttiğimiz üzre, alışılagelinmiş tıp, parça kısımların özgüllüklerini göz ardı etmemekle birlikte, beşeri bütünlüğünde görmeğe eğilimliydi. Bugünküyse, parça kısımların özgüllüklerine dağılmış beşer bütünlüğünden bîhaber durumdadır. Bu yüzden de tabibin cevabı çoğunlukla "bilmiyorum; o alandan, ne yazık ki, anlamıyorum"dur. Sokakta kalp sektesi geçirip yere yığılanın karşısında tıp cahili nice eli böğründe kalakalırsa, göz hekiminin veya böbrek uzmanının çâresiz kalma ihtimâli de öyle yüksek ola.
Değişik uzuvları arasında bağlantıların kurulmasında bile bunca zorlukla karşılaşıldıktan sonra, maddî temelli bedenli beşerin, manevî esâslı insanla irtibatı nasıl sağlana? Beşerden insana etkiler, bir ölçüde çözümlenebilirken, insandan beşere gidenler hepten muammadır. İnsanın beşer kesimi bilime nesne kılınabilirken,[ii] insan tarafının kılınamazlığı âşikârdır.
- Çağdaş tıptan önceki hekim, ödevini beşerin bünyesinde meydana gelen maddî esâslı dirimsel vasıflı arızalarla uğraşmaktan ibâret görmezdi. İnsana, demek ki maneviyât cihetine de yönelmekten geri durmazdı. Daha da gerilere gidersek, kadîm devirlerde din ile tıp adamı, başka bir deyişle, rahip —Şaman da olabilir— ile otçu (tabip—eczacı) aynı kişiydi. Tarih öncesi devirlerden on dokuzuncu yüzyıl ortalarına —son durak, İslâm medeniyet çevresi, diyebiliriz— ister bireysel, ister toplumsal düzlemde olsun, manevî—ruhî hayata dahî müdâhalede bulunup icâbında onun tanzîmi cihetine giden —bu, bakarsınız, hükmeden 'hükümdar' olabilir—, kişilerarası uyuşmazlıkları hâl yoluna koyup hüküm veren 'hâkim', sağlık sorunlarıyla uğraşan, sağaltan 'hekim...; tek bir kişi olup hakîm/bilgedir.
- Vahdet—vahiy dinler ile felsefe-bilim sistemleri Batı medeniyetler câmiasında ortaya çıkınca bilgelik giderayak tahtından olur. Yerine dinin mistik/tasavvuf uzantısı ile felsefe-bilim sisteminin ahlâk ile yaşama felsefesi kolları göz dikerler. Şurası var ki, ahlâk ile yaşama felsefesi, felsefe-bilime aid olduklarından, son çözümlemede, akla dayanmak, onun talimatlarına riâyet etmek zorundadırlar. Şu durumda felsefileşmemiş saf bilgeliğin derin duyuşu ile sezişini ahlâkta, hele hele yaşama felsefesinde aramak boşuna çabadır. Batı medeniyetleri câmiasında duygu yoğunluğu ile derin sezişi arıyorsak, bunu olsa olsa dinde, özellikle de onun uzantısı mistiklikte bulabiliriz. Filvâkî gerek Yahudilikte gerekse Hristıyan ile Müslüman âlemlerinde, her zaman din adamı[iii] olmamakla birlikte, hekim, hastası başında daima dinî—ruhânî hava estirmekten geri durmamıştır. Ona evvelemirde umut aşılamağa, manevî destek sağlamağa bakardı —bu durumla, elbette, Sümerde, Hititte, Yunan, İran, Mısır, İç Asya, Çin'de, Tibet ile Hintte de karşılaşıyoruz. Bundan da öte, hastalık yahut diğer tıbbî sorunlar ile konular dışında dahî, özellikle mistik/sufî vasıflı, hekim/hakîm, fikri ile görüşüne itibâr edilip toplumun danışılan 'aksakallı'sıydı. Bundan dolayı, 'tıbbiyeden tabipten gayrı her şey çıkar' atasözü ebâdındaki tabir, dillere pelesenk olmuş olmalı.
Üstün bilge manâsındaki 'hakîm', kişilerarası meseleleri çözme çabasında 'hâkim', bireyin sağlık sorununa eğildiğindeyse 'hekim'dir. Hepsi, akılyürütme (muhakeme) işleminin vargı aşamasını ifâde eden 'yargıladı/yargılamak', 'hüküm verdi/vermek' anlamındaki HKM söz (fiil) kökünden türe/til/miştir. Peki, 'hüküm'de duygunun yeri varmı? Mantık—matematik ile sağın bilimlerin[iv] dışında kalan alanlarda var. Hükmün çeşidine göre onda yer alan duygunun derecesi de değişir. Aklın idâresi ile denetiminde merhamet, hâlden anlama çeşidinden en soylu duygular, adâlet dağıtıcı hâkimin verdiği hükümlerde elbette belli bir yer tutarlar. Hekimlik ile hocalığa/öğretmenliğe gelince; bu saydıklarımıza ek olarak ikisinde şefkat, sezgi ile güçlü fedâkârlık duyguları elzemdir.
- Beşer, diğer bütün canlılar gibi, kalıtım ile evrim üzerinden irdelenip açıklanır. Bu iki konudan kalıtımın bilimi genetik, moleküler biyokimya temelli olmasından ötürü denel, sağın ve positivdir. Geçmişe yönelik olmasından dolayı evrim, genetiğe ilişkin bildirdiklerimizden yoksun görünür. Böyle olmakla birlikte, en az genetik kadar beşerin açıklanmasında hayatî önem taşır. İmdi görmezden gelemeyeceğimiz bir zaaf söz konusudur. Mezkûr zaafı en seçikce gördüğümüz saha evrime dayalı açıklamanın belkemiğini oluşturduğu beşerbilimdir.
- Tıpkı neşet ettiği evrim gibi, ırk da, denel olarak her dem seçikce belgelenerek açıklanamamakla birlikte, gözardı edilmeyecek kadar sarih ve bârizdir. Bilhassa millî toplumculuğun bunca vurgulaması, öyle ki mübâlağaya kaçarak, onu suistimâl etmesi yüzünden, 1950'lilerin başından beri, hayatî önem taşımasına rağmen, artık, ırk sorunu ile konusuna eğilme cesâretini gösteren çıkmaz olmuştur. Hâlbuki haddızâtında ırk, daha önce belirtildiği üzre, canlılar biliminin tevsik ettiği bir teoriye esâslanmasa dahî, kavmî sıyâsetten bahsederken Karl Marx'ın da zikrettiği bir olaydır.
(ğ) Evvelemirde ırk nedir? Beşer türünün evrimsel—kalıtsal temelli taksimi sonucu ortaya çıkan dirim esâslı öbeklere ırk diyoruz. Alttür de dermiyiz? Yanlış olmaz kanısındayız.
Tür mensûbu bireyler üreme imkânına, ilkece, sâhib olmakla birlikte, uygulamada her zaman bu, gerçekleşmeyebilir. Oysa, bireyin kendi dirimsel işleyişinde zuhur eden aksaklıklardan ileri gelmedikce, beşer türünde ırklararası üreme her daim mümkündür.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
[i] Liberal kapitalist yakada Ernst Walter Mayr, Michael Ruse, Edward O. Wilson, Richard Dawkins; komunist taraftaysa, Jacques Monod, Richard Lewontin, Richard Levins, Stephen Jay Gould, Robert M. Young, dilbilim filosofu olmakla birlikte, Markscı evrimci Noam Chomsky... Yalnız Markscı evrimciler, bir noktada Darvincilerden farklı bir yola sapmışlardır. Darvincilerin, tedricî değişme (İnggradual change) görüşüne karşı, tedricî-olmayan (İng nongradual) sıçramalı evrim (İng saltationism yahutpunctuationism) anlayışını ileri sürmüşlerdir —bkz: Henry M. Morris: " The Long War Against God: TheHistory and Impact of the Creation/ Evolution Conflict" ...
[ii] Beşerbilim (anthropologie physique yahut anthropologie biologique; 1930lu, ~40lı yıllarda raciologie).
[iii] Müslümanlıkta ruhbanlığın bulunmamasından dolayı, hekim, aynı zamanda rahib olamaz.
[iv] Mantık—matematik ile sağın bilimlerde hükümlere yargı denir.