(Bu makâlenin birinci bölümü geçen hafta neşredilmiştir)
Aydın Bolak, Demokrat Parti'nin son zamanlarında kurulan Hürriyet Partisi'ne, eski ticaret bakanı Enver Güreli (1916-1983) ile beraber dâhil olmuş, partinin kapanması üzerine, Cumhûriyet Halk Partisi'ne girmişdir. Bu hususda Hasan Basri Çantay'dan aldığı fetvâ dikkate değer: "Basri Beyamca, eğer Parti içinde müsbet yolda bir hareket başlatabilirsem ne âlâ… Bunu yapamazsam partiden de ayrılacağım, devre sonunda yeniden meb'usluğa da tâlib olmayacağım". Aldığı bu müsaade üzerine 1961-1965 devresinde Balıkesir milletvekili olarak meclise giren Aydın Bolak, kendi ifâdesiyle "seçmenlerinin ve partililerin işlerini tâkîb eden" bir yola girmeyip, Medenî Kānun'un kaldırdığı Vakıf Hukûku'nun yeniden ihyâsı için mücadeleye başlamış, bunu inkılâblara karşı görenlerin çokluğu yüzünden, kānun 12. Meclis'den geçmeden Bolak'ın meb'usluğu sona ermişdir. Lâkin sonraki devrede bu kānunun -dışardan tâkîb ile- kabûlünü sağlamışdır.
Aydın Bolak, Cumhûriyet Halk Partisi içinde de bir değişikliğe muvaffak olamamışdır. Bu partinin ileri gelenlerinden Dr. Kemal Demir, Aydın Bey'le beraber olduğumuz bir gün şunları söylemişdi: "Aydın, etrafına adam toplayabilseydi, İsmet Paşa onu partide yaşatmazdı. Lâkin kendisine sıksık sualler sorduğu için İnönü: 'Bu da, babası gibi üstüme üstüme geliyor' diyerek şikâyetçi olurdu!"
Eski senatörlerimizden Dr. Fethi Tevetoğlu (1916-1989) bir görüşmemizde şu tesbîtini nakletmişdi: "Ben, önce 1. ve 2. Meclis zabıtlarını, sonra da 12. Meclis zabıtlarını dikkatle inceledim. Hıtâbet husûsunda hem Vehbi Bolak'ın, hem de Aydın Bolak'ın, dönemlerindeki en başarılı hatibler olduğuna inandım".
Biraz geriye gidersek, Aydın Bey, Fakülte arkadaşı Ayşe Selma Gürsan'la 1959 yılında bir yuva kurmuş, avukatlığı bırakıp Türk Petrol ve Mâdenî Yağlar T.A.Ş.'nin yönetimine katılması teklifine uymuşdur. Bu sıralarda yalnız petrol işleriyle uğraşan şirketin orman mahsulleri, gemi inşâsı, turizm, gıdâ, giyim ve kırtasiye pazarlaması gibi sâhalarla uğraşan, 30'dan fazla dalı bulunan bir holding hâline gelmesinde kendisinin dahli büyükdür.
903 sayılı Vakıflar Kānûnu yürürlüğe girdikden sonra kurulan birçok vakfın bünyesinde Aydın Bey mütevelli veya kurucu olarak vazife almışdır. Bunları sıralamağa kalkışsak, bir paragraf yer tutar. Ancak Türk Eğitim Vakfı ve Türkpetrol Vakfı bu hususda başı çeker. Vakıf müessesesiyle bu mertebede içli dışlı olmasından ötürü dostlarından Ekrem Hakkı Ayverdi (1899-1984) Aydın Bey'i gıyâbında "Yürüyen vakıf" veya "Vakf-ı mücessem" olarak anardı. Kendisi "insana yapılan yatırım" olarak kabullendiği "vakıf" mefhûmunu şöyle anlatırdı: "Hayra yönelik vakıf kuranlar, o vakıfdan yardım alan kimseleri görmez, kendileri de o kimselere görünmezler. Çünkü bir elin verdiğini öbür el bilmeyecektir. Vakıf kurmak, yâni bir varlığı hayır işlerine tahsîs etmek İlâhî bir hizmetdir, ibâdet gibidir. İbâdeti de, vakıf hizmetini de gösteriş vesilesi yapamazsınız. Çünkü gösteriş, son derecede ağır bir günahdır.
Asırlardan gelmiş inanç ve töreler hükmünce kurulan bir vakfın bütün varlığı, tescil edildiği andan îtibâren Allah'ın mülkiyetine geçer. Kurucuları dâhil, orada kimsenin tasarruf hakkı kalmaz. Vakıf senedinde belirtilen kişilerin yalnızca denetim vazîfesi vardır. Vakfa bir çivi çakan âbâd olur, vakıfdan bir çivi sökense berbâd olur".
Bu kanâatlere sâhib olan Bolak, 903 sayılı Vakıflar Kānûnu'nun yanlış kullanılmasına kapı açan yeni maddeler sebebiyle gāyesinden saptırılmasına çâre bulunamayışından çok müşteki idi.
Kendi kültürümüzde herkesin, en azından büyük bir kısmının olması gereken, lâkin Cumhûriyet umdelerinin baskısıyla maalesef olamamış neslinin aslî kültürüyle bağdaşmasını bilen ve nâdir rastlanan bir sîmâsıydı. Konferansları dışında, TRT televizyonundaki -dokuz yıl süren- haftalık sohbetleri çok ilgiyle tâkîb edilirdi. Çoğu irticâlen yapılan bu konuşmalar, daha sonraki yıllarda bastırılarak -aşağıda sıralanmış bulunan- beş cildlik bir kitab serîsi oluşturuldu; bu fikir ve his incilerini, onun gür sesinden duyamayan nesillerin istifâdesine böylece sunulmuş oldu:
- Söylediklerim ve Yazdıklarım (1987).
- Sohbetler (1994).
- Hayâtın İçinden (1996).
- Hayâtın Öğrettikleri (1998).
- Yüzyılın Yetmişbeşi (2000).
Aydın Bey'i daha önceleri ismen tanımakla berâber, vicâhen karşılaşmamız, 1976 yılında Fethi Gemuhluoğlu (1922-1977) vesâtatiyle oldu. Fakat asıl yakınlığımız, Fethi Ağabeyimin -âdetâ vasiyet kabul etdiğim- sözlerinden sonra vefâtı üzerine Türkpetrol Vakfı'nda onun vazîfesini devr almamla başladı. Aziz Ağabeyim Bolak, vakfın kurucuları ve mütevellileri arasındaydı, ben de onun yanında çalışan bir müstahdemiydim. Lâkin berâberliğimizi sürdürdüğümüz 27 yıl içinde -bir def'a olsun- bunu bana hissettirmedi ve dâimâ ben âmir, kendisi memûrmuş gibi davrandı (buna bin kerre "estağfirullah" çeksem, yetmez). Birlikde geçen yıllarda çok güzel günlerimiz, yurt içi (Ankara, Antalya, Konya, Kütahya, Bolu, Edirne, Balıkesir, Çanakkale…) seyâhatlerimiz oldu (Resim 1). İstanbul'da Bolak'ın elinden hiç düşmeyen fotoğraf makinesi, bu seyâhatlerinde daha da faal olurdu. Şimdi bütün bunları "Ağlarım, hâtıra geldikçe gülüşdüklerimiz" mısrâı ile anıyorum.
Aklı ve hissi her konuda hayra ve iyiliğe işleyen, parayı ve makāmı yenmiş, onlara kul olmadan ayaklarının altına alabilmiş bir gönül adamı olan Bolak'ın, yaradılışı îtibâriyle neş'eli bir mizâcı vardı (Resim 2). Hâdiselere gamlı tarafından bakmaz, etrafındakilere huzur saçardı. Şahsî üzüntülerini bile, başkalarına hissettirmez, setr etmeyi iyi bilirdi (Resim 3). Fethi Ağabeyimin Aydın Bey'i "Prens adam, şövalye adam" vasıflarıyla tanıtması boşuna değildir. Aldığı mânevî terbiye, onun her sıkıntıyı sağlam bir iç huzûruyla önlemesine, Holding'in çöküşünü getiren son 5-6 yılındaki en çapraşık günlerinde bile, imkân vermişdi.
Boyuyla, posuyla bir Osmanlı çınarını andıran Aydın Bolak 27 Temmuz 2004 günü dünyadaki sayılı nefeslerini tamamladı ve ertesi günü Âşiyân'da sırlandı. Kabir kitâbesi olarak, tarafımdan nâçizâne, şu kıt'a taşına yazdırıldı (Resim 4):
Bu taş altında ölüm toprağı aydınlatıyor,
Çağını 'aydın' kılan vakıf insan yatıyor.
Hakkı her ân yüce tutmak ömrüne oldu şiâr,
Ülkesi uğrunda sanki, kalbi hâlâ atıyor.
Prof. Uğur Derman
Resim 1: Karlı bir kış günü Ankara'dan dönen Bolaklar, Hasan Âli Göksoy ve Uğur Derman.
Resim 2: Neş'eli çehresiyle Aydın Bolak.
Resim 3: Aydın Bey, bir tefekkür ânında…
Resim 4: Aydın Bey'in Âşiyân'daki makberesinin taslağı.