(Bu makālenin birinci bölümü geçen hafta neşredilmiştir)
Kitâbenin bulunduğu cümle kapısından Ortaköy Camii dâhiline girildiğinde, görülecek olan mihrab âyeti (içinde "mihrab" kelimesi geçtiği için cami mihrablarına konulması âdet olan bu İlahî beyan, Kur'ân-ı Kerîm'den Âl-i İmrân Suresi'nin 3/ 37. âyetinden bir bölümdür. Mihrâba asıl yakışan ise Bakara Suresi 2/144. âyetin bir bölümüdür ve buna birçok cami mihrâbında rastlanır); topluca "cami yazıları" adıyla anılan Lafza-i Celâl, İsm-i Nebî, Cihâr-Yâr-ı Güzîn ve Haseneyn levhaları, bu caminin banisi Sultan Abdülmecîd'in celî sülüs hattıyladır. Kendi yaptırdıkları dışında bazı camilerde de rastlanan bu levhaların asıl nüshası, Pâdişah tarafından yazıldıktan sonra, devrin nakkaş veya mücellidleri eliyle harflerinin kıyıları iğnelenerek kalıb haline getirilmiş; koyu renge boyalı muşamba (muşamma') veya çinko üzerine varak altınla işlenmiştir. Levhadaki harflerin çinkodan dikkatle kesilip altınlandıktan sonra, koyu renkli çinko üzerine vidalarla tutturulduğu da vâkî'dir.
13 Şaban 1238 (25 Nisan 1823) günü, İstanbul'da Sultan II. Mahmud'un şehzâdesi olarak doğan Abdülmecîd, 1 Rebiyülahir 1255 (1 Temmuz 1839)'da otuz birinci Osmanlı Pâdişahı olarak tahta oturdu ve 16 Zilhicce 1277 (25 Haziran 1861) günü vefat etti. Türbesi, ceddi Yavuz Sultan Selim'in türbesi yanındadır. Siyasî, idarî hayatına ve devrine âid mâlûmât, tarihî kaynaklarda bulunabileceğinden, burada ancak hattatlığıyla anılacaktır.
Sultan Abdülmecîd, henüz şehzâdeliği esnasında o devrin hat üstadlarından Mehmed Tâhir Efendi'ye (ö.1846) talebe olmuş, sülüs-nesih yazılarını meşk edip icâzet alacak kıvama belki ancak Osmanlı tahtına oturduktan dört yıl sonra geldiği için, herhangi bir merasim yapılmaksızın 1259/1843 yılında kendisine icâzetnâme verilmiştir. Hocası Tâhir Efendi'den aldığı asıl icâzetnâme zamanımıza erişmiş değildir. Fakat "icâzet tasdîkı" mahiyetinde olanlardan biri TSMK'dadır (Resim 1). Rıkā' ile yazılmış izin cümlesinde duâyı müteakıb "yüksek irade üzerine icâzetini verdiğini" beyan eden imzanın sahibi, meşhur hattat ve neyzen Kādıasker Mustafa İzzet Efendi'dir.
Sultan Abdülmecîd'in yalnız sülüsle meşk tarzında "Rabbi yessir" duâsı ve "elif, be fe" satırının yazıldığı bir başka icâzet tasdîkı de Türk Vakıf Hat San'atları Müzesi, no.814'dedir. Pâdişaha "Safvetî" mahlasının verildiği, buradaki ifadeden anlaşılmaktadır. Lâkin Saray-ı Hümâyûn hocası Mehmed Rüşdî Efendi'nin (ö.1856) rıkā' ile yazdığı duâ ve izin cümlesinin tarih kısmı boş bırakılmıştır (Resim 2).
Sultan Abdülmecîd'in sülüs-nesih kıtaları ve celî sülüs levhaları, onun hat san'atına ciddi bir alâka duyduğunun delilidir. Kendisi, Tâhir Efendi'nin de hocası olan Mahmud Celâleddin Efendi'nin (ö.1829) celî sülüsdeki sert görünüşlü, durgun üslubunu benimsemiş; kendisi bu yolda yazdığı gibi, devrin üstadlarının da aynı yolda gitmelerine vasat hazırlamıştır. Babası Sultan II. Mahmud ise celî sülüsde Mustafa Râkım (ö.1826) tavrına tâbi olanlardandır.
Sultan Abdülmecîd, eserlerinin altına, babasınınkine benzer şekilde damla biçimindeki "Ketebehu Abdülmecîd bin Mahmud Hân" istifiyle imza atmayı tercih etmiştir. Kendisi için Râkım tarzı tuğra tertibini gerçekleştiren de Râkım'ın yetiştirdiği hattat ve tuğrakeş Mehmed Hâşim Efendi'dir (ö.1845).
Sultan Abdülmecîd'in zamanımıza sülüs-nesih kıtaları ve celî sülüs levhaları kalmıştır. Bunlardan TSMK'da bulunanları kaydedelim: G.Y. 95'de alt kalıb halinde 22 parça celî sülüs hattı vardır ve 1265-1267 (1849-1851) tarihleri arasında yazılmıştır. Ayrıca G.Y. 386, 387, 389, 1214, 1241, 1318, 1356, 1357, 1390, 1441, 1443'de, birkaçı mürekkeble, daha çoğu zerendûd olarak hazırlanmış levhaları mevcuddur (Resim 3, 4, 5, 6, 7). G.Y. 1420'de bir cami için tasarlandığına şüphe bulunmayan, 83 cm. çapında sekiz aded cami levhası bulunmaktadır. Yeşil boyalı saç üzerine, saçtan oyulan harfler vidayla tutturulmuştur. Pâdişahın cami levhalarından Ortaköy (Büyük Mecidiye), Çırağan (Küçük Mecidiye), Dolmabahçe (Bezmiâlem) (Resim 8), Teşvîkıye, Hırka-ı Şerif, Yakacık, Tophâne Kılıç Ali Paşa, Kādıköy İskele (Sultan III. Mustafa) camilerinde de bulunmakdadır. Bundan başka Konya Mevlânâ Müzesi'nde bir, Kāhire'de Hz. Hüseyin Camii'nde Ehl-i Beyt ile alâkalı iki levhası görülmüştür.
Sultan Abdülmecîd, kendisinin hattatlığı dışında, hüsn-i hatta sâhib çıkma bakımından da ilk hatıra gelecek olan hünkârlarımızdandır. Yirmi iki yıllık saltanatı boyunca, bu konudaki gayretlerinden bazılarını kısaca sıralayalım:
Medine'deki Mescid-i Nebevî'nin tâmiri esnasında Abdullah Zühdî Efendi (ö.1879) ve Muhsin Bey (ö.1887) isimli iki mühim İstanbul hattatını bu mubârek mâbedi hatla tezyîn etmeleri için vazifelendirmiştir.
1855'deki Bursa zelzelesinde harap olan Ulu Cami'nin tamirinin yanı sıra, eskiden mevcud yazıların yenilenmesi ve yenilerinin eklenmesi için Şefik Bey'i ve Abdülfettah Efendi'yi Bursa'ya göndermiştir.
Sultan Abdülmecîd, Abdülfettah Efendi'nin Bursa Ulu Cami levhaları için ahşabdan hazırlattığı celî kalemiyle kendi önünde yazmasını ister. Hırka-ı Saadet Dairesi'nde celî sülüsle İsm-i Nebî yazan Abdülfettah Efendi'ye takdirlerini bildirir ve bu kalemin, Ulu Cami'de, yazacağı levhanın yanına asılmasını emreder, kalem hâlâ yerindedir. Yine aynı hat üstadı Süleymaniye Camii'nin yazılarını yenilerken, büyük levhalar için yer darlığından şikâyetçi olunca, Vezneciler'de geniş sofalı bir konağı ona armağan etmiştir.
Sultan Abdülmecîd'in, hocası Tâhir Efendi'ye bağlılığını gösteren bir davranışı da, ona Küçük Çamlıca'da kendi emlâkinden arâzi tahsis edip, üzerine dört-beş odalı köşkünü yaptırarak ihsanda bulunmasıdır. Bununla da kalmamış, hocasının vefatından sonra, 1847'de onun Mehmed Kemâl ve Remzi isimli oğullarına da birer ev hediye etmiştir.
Sultan Abdülmecîd şahsi takdirleri dolayısıyla, Hattat Şefik Bey'e 11 Eylül 1849'da "rütbe-i hâcegânî" tevcih etmiştir. Pâdişah, o zamanlar bir Osmanlı adası olan Sakız'da ihya ettiği cami için kendi yazdığı levhaların yerlerine asılması ve gerektiğinde yenilerinin ilâvesi maksadıyla Şefik Bey'i vazifelendirdiğinde, onu huzuruna kabul ederek tenbihlerde bulunmuş, Şefik Bey de gittiği Sakız adasında Sultan Abdülmecîd'in emrini yerine getirmiştir. Bu seyahatin tarihi tesbît edilememekle beraber, Pâdişahın 1854'de gerçekleştirdiği ilk Sakız Adası ziyaretinden sonra olması akla yakındır.
Sultan Abdülmecîd'in vefatı sonrasında, türbesinin yazıları da "paftalı kuşak" halinde Şefik Bey tarafından letâfetle yazılmıştır. Ancak, son yıllarda yapılan onarımda bu kuşağın perişan edilmiş olduğunu teessürle gördüm.
Sultan Abdülmecîd, Yesarîzâde'nin vefatından sonra celî ta'lîkle kitâbeler yazdırmak hususunda Kādıasker Mustafa İzzet Efendi ile Ali Haydar Beyefendi arasında dikkate şâyan bir denge kurup, âdilâne taksim yapmıştır. Buna birkaç misal vermek gerekirse: Büyük Mecidiye Camii Ali Haydar, Küçük Mecidiye Camii Mustafa İzzet, Dolmabahçe Camii Ali Haydar, Dolmabahçe Sarayı Mustafa İzzet, Selimiye Kışlası'nın bir kapısı Ali Haydar, diğer kapısı Mustafa İzzet, Eğrikapı'daki Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi Ali Haydar, Cağaloğlu'ndaki Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi Mustafa İzzet…
Sultan Abdülmecîd'den Washington'daki âbide için bir hâtıra plakası istendiğinde, üstünde Hâşim Efendi'nin çektiği kendi tuğrası, altında da Ziver Paşa'nın inşâdı ve Kādıasker Mustafa İzzet Efendi'nin celî ta'lîk hattıyla şu beyti kitâbe şeklinde yazdırıp göndermiştir. 196 m. yüksekliğindeki elli katlı âbidenin on yedinci katında hâlâ bizi temsile devam eden bu kitabenin metni şöyledir (Bu kitâbenin resmi için bkz. https://www.fikriyat.com/yazarlar/ugur-derman/2021/06/25/osmanlinin-amerikadaki-yadigari):
Devâm-ı hulleti te'yîd içün Abdülmecîd Hân'ın
Yazıldı nâm-ı pâki seng-i bâlâya Vaşinkton'da
1269/1853
(Dostluğun devamını desteklemek için, Abdülmecid Han'ın temiz ismi Washington'daki yüksek taşa yazıldı.)
Sultanın imzasını taşıyan kıta ve levhaların dikkate şâyan bir başka tarafı da, Batı'ya aşırı hayranlık duyan bir Osmanlı Pâdişahının zâtî eserine reva gördüğü "tezyinat işkencesi"dir. Ancak şu da bir gerçektir ki, atalarının benimsediği "kimlik sahibi" bir tezhib anlayışının yerine oturtulan bu ucûbeleri Sultan Abdülmecîd samîmiyetle beğeniyordu. Çünkü onun kendi yazdığı kıta ve levhalarında olduğu kadar, devrinde inşa olunan cami, saray gibi âbideleri de bunun benzeri desenler istîlâ etmiştir.
Yazımızı Sultan Abdülmecîd'in celî sülüs bir hadîs-i şerîf levhasıyla (TSMK. GY 908) bitirmek yerinde olacaktır: "Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir" meâlindeki bu hadîs metninin bir pâdişah eliyle yazılması çok mânidardır (Resim 9). Ancak bu hattı çevreleyen desenler bizden çok uzaklarda kalmaktadır.
Prof. Uğur Derman
Resimaltları:
Resim 1: Sultan Abdülmecid'in Kādıasker Mustafa İzzet Efendi'den aldığı icazet tasdiknamesi 1259 (1843).
Resim 2: Sultan Abdülmecid'in Mehmed Rüşdî Efendi'den aldığı icazet tasdiknamesi.
Resim 3: Sultan Abdülmecid'in celî sülüs zerendûd levhası, Kur'ân-ı Kerîm, 2 'Bakara', 137.
Resim 4: Sultan Abdülmecid'in celî sülüs bir levhası, Kur'ân-ı Kerîm, 12 'Yusuf', 64.
Resim 5: Sultan Abdülmecid'in sülüs nesih kıt'ası.
Resim 6: Sultan Abdülmecid'in celî sülüs bir levhası. Kur'ân-ı Kerîm, 48 'Fetih', 1.
Resim 7: Sultan Abdülmecid'in celî sülüs zerendûd levhası. "Aleyke Avnullah".
Resim 8: Sultan Abdülmecid'in celî sülüsle cami yazılarından (Bezmiâlem Valide Sultan Camii, Dolmabahçe).
Resim 9: Sultan Abdülmecid'in celî sülüsle yazdığı zerendûd hadîs levhası. "Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir".