Arama

Zekeriya Erdim
Haziran 30, 2019
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Fani alemdeki hayatımızın ne zaman, nerede ve nasıl sona ereceğini bilemiyoruz. Baki alemdeki hayata hazırlık açısından ise; kendimize yeteri kadar iyi bir not veremiyoruz.

Geçenlerde bir dost sohbetinde, yüzlerce cümleden biri dikkatimizi çekti. Tecrübeli bir mali müşavir arkadaşımız, çocuklara ve gençlere temel değerlerimizi aktarma yahut aşılama konusunda; "Devir tebliğ devri değil, temsil devri" dedi.

Arkasından, hayatın bütün alanlarında ve konularında, insanlara iyi örnek ve öncü olmanın gereğini, önemini anlattı. Eskiden beri, doğru duruşun yahut davranışın, doğru sözden daha etkili olduğunu hatırlattı.

Çevremizde annesinin şahsında kadınlara, babasının şahsında erkeklere karşı güvensizlik duygusu içine giren çocuklar ve gençler var. Hatta bazıları, yaşadıkları usul ve üslup çatışmaları yüzünden; yakınlarının tercih ettikleri hayat tarzına ve temsil ettikleri değerler sistemine karşı çıkıyor, düşman oluyorlar.

Şüphesiz, benimseyip benzemeye çalıştıkları rol model kişiler de oluyor. Her yaş ve seviyedeki insana; sevdikleri, değer verdikleri kimselerin inandıkları ve yaşadıkları hayatı taklit ya da tahkim etmek daha sempatik geliyor.

Bu vesileyle, biz de kendi durumumuzu düşünme ve değerlendirme gereği duyduk. İç dünyamızda "hesap günü"nü hayal edip; terazinin bir kefesine günahlarımızı, öteki kefesine sevaplarımızı koyduk.

Hatırladığımızda "elhamdülillah" deyip kazanç hanesine yazdığımız şeyler de "eyvah" deyip kayıp sütununa koyduğumuz şeyler de vardı. Bazıları aydınlığı artırıp ümitlerimizi, bazıları karanlığı büyütüp korkularımızı çoğaltıyorlardı.

İp uçları bizi yaşadığımız yahut şahit olduğumuz örneklere ve öykülere götürdü. İdeallerimiz ile gerçeklerimiz arasındaki korkunç mesafe, hazmedilmesi zor bir lokma gibi midemize, yüreğimize oturdu.

Hayatımızın tüm safha ve süreçlerinde daha gayretli ve dikkatli davranıp, daha fazla salih amel işleyebilirdik. İlmimizle, imanımızla, amelimizle, tavrımızla örnek alınan ve özenilen şahsiyetler haline gelebilirdik.

Muhtemelen, kendimizi kurtarma eğilimi ağır basmış olmalı ki; iyi örnekleri daha fazla öne çıkardık. Aile ortalaması ile toplum ortalamasının karşılaştırmasını yapıp, aslında ümitvar olabileceğimiz sonucuna vardık.

Toplam çizgisini çizip altına düşenlere baktığımızda, annelik ve babalık görevlerimiz bakımından, "Allah'ın rahmetinin gazabından daha büyük olduğu" bilgisiyle birlikte, "idare edebilir" durumda olduğumuz ümidi ve temennisi içindeyiz. Akşam eve dönerken daha fazla ot toplamaya çalışan koyunlar, keçiler gibi; ahir ömrümüzde daha iyi bir tebliğ ve temsil noktasına ulaşmanın peşindeyiz.

Ancak, sorumluluk sınırlarımızın ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci halkalarına baktığımızda; başımız öne eğiliyor. Unuttuğumuz, ihmal ettiğimiz dost ve akraba çocuklarının ve gençlerinin hal ve gidişleri; bizim ayıbımız ve günahımız gibi geliyor.

Bu durumu enine boyuna değerlendirip, kendimizce bir sonuca vardık. Bundan böyle, dost ve akraba çocuklarıyla ve gençleriyle, daha yakından ilgilenme kararı aldık.

Aslında, işimizi kolaylaştıracak önemli bir avantajımız var. Hayatımız boyunca yaptıklarımızın ve yaşadıklarımızın doğal sonucu olarak; bizi seviyor, sayıyor, inanıyor, güveniyor, değer veriyorlar.

Birinci adım olarak, bir "yeğenler" gurubu oluşturup; düzenli buluşmalar, görüşmeler gerçekleştirebiliriz. Onlara aktarmak, aşılamak istediğimiz mesajı ve muhtevayı; çaya, çorbaya katılmış ilaç gibi dolaylı verebiliriz.

Zamanı, mekanı, olayı, durumu paylaşmak; birlikte olmak anlamına gelir. İyi günde ve kötü günde beraber olanlar, doğal olarak, birbirlerinden etkilenir.

Fakat, öncelikle dersimizi iyi çalışıp ödevimizi düzgün yapmamız gerekiyor. Çocukların ve gençlerin ilgi ve iştigal alanlarını doğru tespit edip; uygun dili ve üslubu kapmamız gerekiyor.

Bir bakıma, onlarla "kafa dengi" olmalıyız. Zihin ve gönül dünyalarının kapılarını açıp içeri girebilmek için, doğru anahtarları bulmalıyız.

Kapalı kapıları tekmelemek, yumruklamak, doğru bir tarz değildir. Biz ne kadar zorlarsak, onların da o kadar yığınak yapacakları ve direnç gösterecekleri bilinmelidir.

Bize göre onlar "deli" ise, biz de "deli gömleği" giymeliyiz. Dışarıdan ahkam kesmeyi bir kenara bırakıp, içeriden ayar vermeliyiz.

Ahir zamana yaklaştıkça, dünya daha hızlı dönüyor. Akşamları yol aydınlığı olsun diye yaktığımız lambalar, sabahlara varmadan devrini tamamlayıp sönüyor.

Yetişkinlerin ve yaşlıların dünyası ile çocukların ve gençlerin dünyası arasında, özel ihtisas yapmayı gerektirecek kadar büyük farklar var. Onlar, gözlerinde ve gönüllerinde "kahraman" tahtına oturtabilecekleri örnek ve öncü şahsiyetleri taklit ediyor, arkalarından gidiyorlar.

Anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, aydınlar ve yöneticiler olarak; sadece kendimiz için yaşayamayız. İyi örnekler ve öncüler olmadan, geçmişten geleceğe kalıcı değerler taşıyamayız.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN