Artık, her gün biraz daha "e-devlet" ve "e-toplum" oluyoruz. Kamuda, özel sektörde, sivil toplumda giderek "dijital" hale geliyoruz.
Bilim ve teknoloji geliştikçe, insanların yerini yazılımlar ve donanımlar alıyor. Biz yükseliyoruz, ilerliyoruz; bedenlerimizle "sıcak temas"ı kaybeden ruhlarımız geride kalıyor.
Geçtiğimiz günlerde, Milli Eğitim Bakanlığı; yeni bir çalışmanın tanıtımını yaptı. Bakan Selçuk, bu amaçla düzenlenen özel bir toplantıda; katılımcılara, "e-portfolyo projesi"nin anlayışını ve işleyişini anlattı.
Mealen; "MEB olarak, 2023 eğitim vizyonu kapsamında, okul öncesinden mezuniyete kadar çocuklarımızın ilgi ve yeteneklerine ilişkin verilerin izlenmesini ve işlenmesini sağlayacak bir e-portfolyo altyapısı oluşturduk" dedi. Bu güne kadar "el yordamı" ile yapılan rehberlik, danışmanlık ve bir üst kademeye yönlendirme çalışmalarının; bundan böyle, söz konusu sistemde yer alacak "kişisel veri tabanı"ndaki belge ve bilgilerin ışığında, "e-yordamı" ile yapılacağını söyledi.
Anlaşılan o ki; sistem, başta öğrenciler ve öğrenci velileri olmak üzere, ilgililerin girişine ve görüşüne açık ve aynı zamanda şeffaf olacakmış. Önce orta okullarda ve liselerde başlayacak, sonra ana okullarında ve ilk okullarda da uygulanacakmış.
Bakanlığın, "dijital dünya"nın getirdiği yahut gerektirdiği değişime, dönüşüme ayak uydurma yolunda yeni bir adım daha attığını görüyoruz. Ancak, sağlayacağı "avantajlar"ı artırma teklifleriyle birlikte; oluşturması muhtemel "riskler"e de dikkat çekme gereği duyuyoruz.
İZLEME AİLEDE BAŞLAMALI
Öncelikle ifade edelim ki; çocukların ve gençlerin oluşma ve gelişme safha ve süreçlerinin kesintisiz olarak izlenmesi, gözlenmesi, sistematik bir "kişisel veri tabanı"na dönüştürülmesi gereklidir, önemlidir. Ancak, sürecin ana rahminden itibaren başlatılması ve asıl altyapının okuldan önce ailede oluşturulması gerekir.
Onları en iyi ve en doğru bir şekilde tanıyacak yahut tanımlayacak olanlar; anneleri ve babalarıdır. Fakat, bunu hakkıyla yapabilmeleri için; belirli bir bilgi ve bilinç yahut formasyon düzeyine sahip olunmalıdır.
Biz biliyoruz ki; oğullarımız ve kızlarımız, evliliğe ve aile hayatına hazırlanmadan yuva kuruyorlar. Ehliyetsiz araç kullanıp trafiğe çıkamıyorlar ama birbirleri için eş, çocukları için anne-baba olabiliyorlar.
O halde, örgün ve yaygın eğitim hizmetleri de Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorumluluk alanları ve konuları da okulda değil ailede başlar. Bu konuda mesafe alınabilirse; eğitimli anneler ve babalar, çocuklarını okul ve toplum hayatına daha iyi hazırlamış olurlar.
AÇIK BÜFE SİSTEMİ OLUŞTURULMALI
Erken yaşta kaybettiğimiz hikaye yazarı bir ağabeyimiz; "yazmak için kızmak gerekir" derdi. Bunu hem alana ve konuya ısınmak, intibak etmek; hem de dert ve dava edinerek içselleştirmek anlamında söylerdi.
Burada kastedilen "kızma"; bir başka ifadeyle, "iklimini bulmak" yahut "ortamında olmak" anlamına gelir. Hayatın içinde hangi alanların ve konuların olduğunu görmeyen, bilmeyen, hissetmeyen biri; hangisine ilgi duyduğunu, ne tarafa eğilimli yahut yetenekli olduğunu, nereden ve nasıl bilebilir?
Çocukların ve gençlerin, ilgi ve yetenek alanlarının ve konularının hayatın içindeki örnekleri yahut karşılıkları ile tanıştırılmaları gerekir. Açık büfe yemek servisi misali; her birinden ayrı ayrı tadabilmeli, beğendiklerini tercih edip alarak doyasıya yeyebilmelidir.
Bunun için, öncelikle; "ilgi ve yetenek türleri"ni, alanlarını, konularını tarif edip tanımlamalıyız. Arkasından, bir adım daha atıp; her yetenek türünün, alanının, konusunun karşısına ilgili yahut irtibatlı olduğu "meslek ve meşguliyet çeşitleri"ni koymalıyız.
Çocuklar ve gençler, bu mesleklerin ve meşguliyetlerin icra edildikleri ortamlara götürülmeli. Araştırma, soruşturma, gezi, gözlem, belgesel, film gibi yollarla tanımaları, bilmeleri sağlanarak; bilinçli olarak tercih etme ya da etmeme fırsatı verilmeli.
BİLGİ GÜVENLİĞİ SAĞLANMALI
Bu meselenin bir de "bilgi güvenliği" boyutu var. Bebeklik, çocukluk, gençlik yılları boyunca sisteme girilecek belgelerin, bilgilerin güvenliğini; kimler ve nasıl sağlayacaklar?
Zaman zaman ifade ettiğimiz gibi, dünyada ve Türkiye'de, çeşitli kişiler ve kurumlar üzerinden "insan avcılığı" yapılıyor. "Sütün kaymağı" durumunda olan potansiyeli yüksek çocuklara ve gençlere; yabancı misyon temsilcileri tarafından çengel atılıyor.
Böylece, "beyin göçü" için gizli yahut açık köprüler kuruyorlar. Büyüyen ve gelişen Türkiye'nin geleceği açısından, telafisi imkansız kayıplara sebep oluyorlar.
Dememiz o ki; "e-portfolyo" üzerinden oluşacak veri tabanı ile avcılara yeni bir fırsat çıkabilir. Sistemin "bilgi ve belge güvenliği" sağlanamazsa, bizim derelerin suları başkalarının denizlerine akabilir.
Buna bir de mevcut kadroların ve kurumların "uygunluk durumu"nu ekleyebiliriz. Hangi sistemi kurarsak kuralım, hangi kanala girersek girelim; annelerin, babaların, öğretmenlerin, idarecilerin "bilgi ve bilinç düzeyleri" kadar sonuç alabiliriz.