Üstad Necip Fazıl'ın hayatında öne çıkanlar
Necip Fazıl Kısakürek fikirleri ve eserleriyle Türk edebiyatına damga vuran bir dava adamıdır. Ülkemizde henüz yeni yeşeren düşüncelerin tohumlarını sanat yoluyla edebiyat camiasına sunar. Bu minvalde eserler kaleme alır ve kendisine bir duruş bir çizgi belirler. Vefatının 41. yılında üstad Necip Fazıl Kısakürek'i hakkında bilinmeyenler ile yad ediyoruz.
Giriş Tarihi: 25.05.2023
15:34
Güncelleme Tarihi: 25.05.2024
08:58
Sesli dinlemek için tıklayınız.
DERGİ TECRÜBELERİ
◾ Sultanu'ş Şuara'nın hayatı yazım serüvenleri ile doludur. Bir dava adamı olarak her alanda ve sanatta bir dokunuşa sahiptir. Bundan ötürüdür ki dergi onun için kendini en iyi ifade ettiği sahalardan biridir. Yeri geldiğinde dostlarıyla Büyük Doğu gibi siyasi , yeri geldiğinde Ağaç gibi edebi dergi çıkarır. Ağaç Mecmuası yayınlanmaya başlamadan önce şunları söyler:
"Adımızı Ağaç koyuyoruz. Düşünüyoruz ki güzel ve sonsuz tabiatta, büyüklüğü, olgunluğu, erginliği, bir kelimeyle perfeksiyonu ondan daha iyi gösterecek bir örnek bulunamaz. Ağaç, madde ve ruh gibi her şeyin bir dış ve bir iç yüzünü toprak üstünde ve toprak altındaki gür ve dolaşık varlığı ile çizgi ve biçime sokmuş bir semboldür."
(X) Necip Fazıl'ın çıkardığı ilk dergi: Ağaç
PEYAMİ SAFA İLE DOSTLUĞU
◾ Üstad Necip Fazıl'ın hayatı boyunca devam eden pek çok arkadaşlığı bulunur. Kimi ile dergiler sayesinde bağ kurar kimisiyle mektep sıralarında tanışır.
◾ Usta hikayecimiz Peyami Safa da onun arkadaşlarından biridir. Fakat diğerlerine göre daha yakın hissettiği ve bir bağ kurduğu özel bir kişidir. Usta kalem bu özel dostluğun "nasıl başladığını" şu satırlarında anlatır:
"1923'den 1943'e kadar en sıkı fıkı dostluk çerçevesi içinde tanıdığım Peyami, bakın nasıl yoluma çıktı? Beylerbeyi'nde oturuyorduk. Hayatı boyunca bana fazla bir alâka göstermemiş olan babam, ben daha üniversiteye girmeden ve 33-34 yaşlarında ölmüştü. Ben daima annem ve küçük dayımla beraberim. Bir de, malûm mübarek anneannem...Beylerbeyi'nin yalılar boyu caddesindeki çınarlar arasında ve şiir hummaları içinde gidip gelirken, daima bir gölgeye rastlıyordum. Elleri arkasında, benim gibi koca kafalı, üstelik cılız vücutlu, hep düşünceli spor ceketli ve gri pantolonlu, ihtiyarla çocuk bulamacı bir genç... Onun için, muharrir, romancı demişlerdi. Bir gün Boğaziçi vapurunda, Hasan Âli Yücel, onu bana takdim etti. -Peyami Safa Bey. Ve hemen aramızda büyük bir dostluk tutuştu."