10 ünlü yazarın ilk eserleri
Yazmak eylemi fiziksel ve ruhsal olarak bir bakıma uzun bir yolculuğa adım atmaktır. Yazar, bu yolculukta ne zaman 'yazar' olduğunun farkına varmaya çalışır. Sizce yazar, ilk kitabı yayımlandığında mı yoksa en çok okunanlar listesine girdiğinde mi benliğini bulur? Sorunun cevabını günümüzde popüler olan yazarların ilk eserlerini inceleyerek aramaya çalıştık.
Giriş Tarihi: 25.03.2019
09:01
Güncelleme Tarihi: 25.03.2019
09:40
Dışa Yolculuk, Virginia Woolf'un 1910-1915 yılları arasında yazdığı ilk romanıdır. Yazarın daha sonraki yapıtlarına ışık tuttuğu gibi o yapıtlarda öne çıkan pek çok özelliğin ve temanın da öncüsüdür.
Londra'nın dış mahallelerinden birinde halalarının yanında kapalı bir yaşam süren genç ve masum Rachel Vinrace, babasının gemisiyle ve küçük bir grupla birlikte Güney Amerika'ya yolculuk eder. Siyaset dünyasına da toplum yaşamına da uzak olan genç kız, gemide tanıştığı yazar Terence Hewet'le nişanlanır; bu ilginç yolculuk Rachel için aynı zamanda bir içsel yolculuk da olacak, girdiği entelektüel ortamda özgürlüğü tanıyacaktır. Edward dönemindeki yaşam tarzını eleştiren ve satire eden Woolf'un sonraki romanı Mrs. Dalloway'in Clarissa Dalloway'i de ilk kez burada ortaya çıkar. Woolf'un başka hiçbir romanında olmadığı ölçüde gençliğin, hayatın heyecanını yansıtan, kadın bakış açısını güçlü bir şekilde öne çıkaran Dışa Yolculuk, İngiliz toplumunun yapısını, inançlarını ve ön yargılarını ve ölümü irdeler. Otobiyografik ögeler de taşıyan roman Woolf'un iç dünyasının, aşklarının, tutkularının, inançlarının ve öz yaşamının izlerini görmek mümkündür. Dışa Yolculuk belli bir zamanda yer alsa da insanlar arasındaki ilişkileri ele alışı evrenseldir.
Satın almak ve kitabı incelemek için tıklayınız...
"Beş parasız kalmaktan o kadar çok bahsetmiştiniz ki; eh, işte beş parasız kaldınız ve hâlâ ayaktasınız."
Asıl adı Eric Arthur Blair, olan George Orwell, 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen kalemleri arasındadır. Yazar, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanı ve bu romanda yarattığı Big Brother kavramı ile tanınır.
Paris ve Londra'da Beş Parasız adlı ilk eseri T. S. Eliot tarafından bir çok kez reddedildikten sonra 9 Ocak 1933'de basıldı. 1940 yılında yıldızı parlayarak 55 bin kopya satmayı başardı.
Paris ve Londra’da Beş Parasız
Paris ve Londra'da Beş Parasız, 20. yüzyılın en büyük romancılarından George Orwell'in, Avrupa'nın iki büyük şehrinde, Paris ve Londra'da yaşadığı sefaleti olanca gerçekliğiyle anlattığı, son derece önemli bir eserdir. Bir gün Paris'in orta yerinde meteliksiz kalan genç yazar, yoksulluk ve açlıkla mücadele etmeye başlar. Rehineciler, iş bulma kurumları, umut tacirleri, karın tokluğuna günde on yedi saat çalışılan karanlık otel mutfakları arasında sürüp giden Paris macerası, yazarın güç de olsa kendini Londra'ya atmasıyla sona erer ama Londra'da onu çok daha ağır şartlar beklemektedir. Orwell, modern insanın ısrarla görmezden geldiği bir dünyanın kapısını aralıyor. İşsizlik, evsizlik, açlıkla damgalanan bu dünyanın insanları izbe pansiyonlarda, berduş barınaklarında yaşıyor, hayata bir ucundan tutunmaya çalışıyorlar. Paris ve Londra'da Beş Parasız okuyucusuna, köleliğin hiçbir zaman, modern zamanlarda bile ortadan kalkmadığını, sadece görünüm değiştirdiğini anlattı.
Satın almak ve kitabı incelemek için tıklayınız...
"Çok güzel şeyler yazmak geliyor içimden;ama bunları kağıda dökemiyorum.Kalbin dili yoktur..."
Dostoyevski her kuşağın başucu yazarlarından... İnsancıklar ise onun dünya edebiyatına ilk armağanıdır. Eserin ortaya çıkışı ise ilginçtir.
Yazar eseri bitirir bitirmez bir arkadaşına olan Grigoroviç okutur, o da eserden o kadar çok etkilenir ve romanı hemen önemli şairlerinden Nikolay Nekrasov'a götürür. Romanı "başyapıt" olarak tanımlayan Nikolay Nekrasov, ertesi gün romanı döneminin ünlü eleştirmenlerinden Vissarion Belinski Belinski'ye götürür. Belinski de romanı kısa sürede okur ve roman hakkında şunları yazar:
''İki gündür kendimi bu kitaptan uzaklaştıramıyorum. Yeni bir yazar, yeni bir yeteneğin kalemi bu; onu tanımıyorum, kimdir, neye benzer bilmiyorum ama bu roman Rusya'da hayatın sınırlarını öyle kahramanlara veriyor ki bize, bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi... Rusya yeni bir Gogol kazandı.''
Yıl 1846'dır. Genç Dostoyevski, ilk romanı İnsancıklar'ı tamamlar tamamlamaz ev arkadaşı yazar Grigoroviç'e okutur. Grigoroviç o kadar heyecanlanır ki birkaç kez kalkıp Fyodor'un boynuna sarılmak ister; fakat arkadaşının aşırı duygu gösterilerinden hoşlanmadığını bildiği için yapmaz. Grigoroviç ertesi gün romanı yazar ve yayımcı Nekrasov'a götürür; kitaptan çok etkilenen Nekrasov da eleştirmen Belinski'ye... "Yeni Gogol doğdu!" der, Nekrasov, daha kapı ağzında. Aynı günün akşamı, Belinski'ye tekrar uğradığında onu heyecan içinde bulur: "Nerede kaldınız? Nerede bu Dostoyevskiniz? Genç mi? Kaç yaşında? Hemen getirin bana onu!" Belinski'nin evine getirilen yirmi üç yaşındaki genç yazar, daha sonra orada olanları şöyle anlatacaktır: "Ve işte... beni onun yanına götürdüler. Belinski'yi birkaç yıl önce heyecanla okumuştum, ama bana ürkütücü ve sert gelmişti ve benim İnsancıklar'ımla alay edecek diye düşünüyordum. Beni çok saygılı ve ağırbaşlı bir şekilde karşıladı; ama daha bir dakika bile geçmeden her şey bambaşka oldu... Ateşli ateşli, alevli gözlerle konuşuyordu. "Siz kendiniz anlıyor musunuz?" diyordu bana tekrar tekrar, alışkanlığı olduğu üzere bağırarak, "Ne yazmış olduğunuzu anlıyor musunuz?.. Bütün bu korkunç gerçeği, bizlere göstermiş olduğunuz bu gerçeği siz mi düşündünüz? Olamaz, sizin gibi yirmi yaşında birinin bütün bunları anlamış olmasına imkân yok... Gerçeği keşfetmiş ve bir sanatçı olarak ilan etmişsiniz, size bir yetenek verilmiş, yeteneğinizin değerini bilin ve emin olun, siz büyük bir yazar olacaksınız." Dostoyevski, hala her kuşağın başucu yazarlarından olma özelliğini koruyor ve İnsancıklar, onun dünya edebiyatına ilk armağanıdır.
Satın almak ve kitabı incelemek için tıklayınız...