22 Ekim 1964: Nobel Ödülü'nü reddeden ilk kişi Jean Paul Sartre
Nobel Ödülü'nü almak herkes için onur vericidir. Fakat II. Dünya Savaşı'nı bizzat yerinde yaşayan ve Naziler tarafından dokuz ay tutsak edilen Jean-Paul Sartre bu düşünceye katılmıyordu. Böylece 1964'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü ilk kez geri çeviren kişi oldu. Bazıları için 20. yüzyılı omuzlayan en büyük entelektüeldi fakat Sartre bunların ötesinde tam bir filozoftu.
Giriş Tarihi: 22.10.2018
14:32
Güncelleme Tarihi: 23.10.2018
12:07
Şahsi sebeplerim şunlar: Red, o an içimden gelmiş bir karar, bir davranış değildi. Ben her zaman dirsek çevirdim. Harpten sonra 1945'te, Legion D'honneur verilmek istendiği zaman da hükümette pek çok dostum bulunduğu halde reddettim. Gene bazı dostlarımın beni yeterli görmelerine rağmen, College de France'a girmeyi de kabul etmedim. Bu tutumun temelinde benim, yazarın görevine dair anlayışım var. Siyaset, topluluk ya da edebiyat meselelerinde bir tutumu benimseyen yazar, bence ancak kendi imkânlarını, yani kalemini ve kâğıdını kullanmalıdır. Kabul edeceği her paye, okuyucularını bir etki karşısında bırakır ki, işte ben bunu istemiyorum. İmzamı "Jean Paul Sartre" olarak atmakla, "Jean Paul Sartre 1964 Nobeli" diye atmak aynı şey değildir, diyorum.
''Objektif sebeplerimi de şöyle sıralayabilirim: Kültür alanında bugün yapılabilecek tek şey, Doğu ve Batı kültürlerinin bir arada ve barış içinde yaşamaları için mücadele etmektir. Hemen sarmaş dolaş olsunlar demek istemiyorum. Bu iki kültür arasındaki karşılaşmanın zorunlu olarak bir anlaşmazlık şekline bürüneceğini bilmiyor değilim ama bu karşılaşma; işe müesseseleri karıştırmaksızın, insanlar arasında, kültürler arasında olmalıdır diyorum.''
BAĞIMSIZLIKTAN TAVİZ VERME
''Biliyorum, Nobel'in ilk niteliği Batı Bloku'na has bir edebiyat ödülü olmak değildir, ama ne yönde uygulanmışsa o olmuştu. İsveç Akademisi üyelerinin kararına bağlı olmayan hadiselerle de pekâlâ karşılaşılabilir. Nitekim Nobel günümüzde Batı Bloku yazarlarına ya da Doğu'da başkaldıranlara verilen bir ödül olarak görünmektedir.
Mesela, Güney Amerika şairlerinin en büyüklerinden biri olan Neruda ödüle değer bulunmamıştır. Herkesten fazla layık olduğu halde Louis Aragon ciddi olarak hiç düşünülmemiştir. Ödülün Şolohov'dan önce Pasternak'a verilmesi ve Sovyetlerden seçilmiş tek eserin memleketinde yasaklanmış ve ancak basılabilmiş bir kitap olması da esef edilecek bir durumdur. Hâlbuki karşı yönde bir davranış pekâlâ dengeyi sağlayabilirdi. Cezayir savaşı günlerinde, "121'ler Beyannamesi" ni imzaladığımız sırada verilseydi, Nobel'i sevinçle kabul ederdim. Zira o zaman bu mükâfat sadece bana değil, uğrunda savaştığımız hürriyete de şeref kazandıracaktı. Ama bu olmadı ve ben, savaş bittikten sonra ödüle layık görüldüm.''
''Ödülü geri çevirmeyi, kabul etmekten daha az tehlikeli buluyorum. Kabul etmekle, "bağımsızlıktan taviz verme" diyebileceğim bir sonucu da benimsemiş olurdum.''