Ahmet Haşim Paris'te neden mahsur kaldı?
Ahmet Haşim, Yahya Kemal'i hicvetmek amacıyla yazdığı yazıyla 1924 yılında Osmanlı Bankası'ndan ikramiye alır. Bu ikramiyeyle Paris'e gider ve Paris'i görenler kervanına katılır. Ancak bir süre sonra parası tükenir. Yabancı bir ülkede parasız yaşamanın ne denli ağır olduğuyla yüzleşecektir. Arkadaşına para istediğine dair mektuplar yazar ama tüm çabaları boşunadır. Peki, Haşim memleketine nasıl döner? Ölüm yıl dönümünde Ahmet Haşim'in Paris'teki anekdotlarını derledik...
Giriş Tarihi: 27.05.2019
16:34
Güncelleme Tarihi: 04.06.2019
10:44
Bu ilk Paris seyahati sırasında kardeşi Muvaffak Bey'le de buluşup görüşen Hâşim, ayrıca sembolistlerin yayın organı olan Mercure de France için "Les tendances actuelles de la littérature turque" başlıklı makalesini yazmış, ayrıca yakın arkadaşı ressam Namık İsmail'in delâletiyle Polonyalı musikişinas Kont Rosinski'nin evine devam ederek birçok sanatkârla tanışmıştı. Ancak Kont'tan pek hazzetmediği, hatta onun bir gün kendisine hediye ettiği çok sayıda kitabı bir otomobille oteline taşıdıktan sonra garsonlara dağıttığı anlatılır.
Ahmet Hâşim'le ilgili Paris anekdotlarından biri de, "Les tendances actuelles de la littérature turque" başlıklı makalesinin yayımlandığı Mercure de France dergisinin yönetimi tarafından davet edilmesiydi. Daveti alınca telaşa kapılan zavallı şair, "Makale sahibinin böyle çirkin bir adam olduğunu görmelerini istemiyorum; benim yerime sen git ve Hâşim olduğunu söyle!" diyerek yakışıklı bir adam olan Namık İsmail'i göndermeye çalışmış, fakat sonunda çaresiz kalıp kendisini gitmişti. Hâşim, içini ömrü boyunca kurt gibi kemiren bu azabı bir gün Yakup Kadri'ye şöyle anlatmıştı:
"Dün gece gözüme bir lahza uyku girmedi. Önce şu alnımın çıkıklığını düzelt sem acaba nasıl olurum? dedim. Sonra baktım ki, burnum da küçülmeye, biçime girmeye muhtaçtır. Haydi onu yaptım farz edelim; ya gözlerimin rengini nasıl değiştirebilirim? Ağzımla yanağım arasındaki yara izini nasıl silebilirim? Ya şu, ya bu derken sonunda kafayı dibinden kesip atmaktan başka çare olmadığını anladım."
Falih Rıfkı da aynı olayı şöyle anlatır: "Başının bir hikâyesi vardır: Bir gün evinde aynasının önüne geçmiş. Acaba çenesinin şurası düzelseydi... (Çenesinin ucu biraz yarıktı.) Acaba kulağı biraz şekil değiştirseydi...(Yapışık ve tıkızdı.) Acaba kaşları gözlerinin üstünde biraz ferahlayabilse... Ve birden isyan eder, kendi boğazından tutarak haykırır: 'Kesip yenisini koymaktan başka çare yok!"
Bu şiir, Hâşim tarafından çizgili bir defter kâğıdına kırmızı mürekkeple yazılmış nüshasıdır. Bu nüshanın, yayımlanan nüshadan tek farkı, ikinci mısrada "müteheyyic" ve "mütekallis" kelimelerinin yer değiştirmiş olmasıdır: