Bir şiir kitabının acıklı güldürüsü
Bu başlık altında kendi şiir kitabımdan bahsedeceğimi tahmin edebilir miydiniz?
1967 yılı idi. Şiirlerim yeni yeni, İstanbul'da, edebiyat dergilerinde yayınlanmıştı. Nihayet yayınlananlar ve yayınlanmayanlarla birlikte bir kitabı dolduracak kadar biriktiler. O zaman her şair gibi bende de bir kitap yayınlama düşüncesi dal budak saldı.
Yayınevi ve maddi imkân mı, ne gezer.
Genç bir şairin şiir kitabına kim talip olur.
Bende ve hep öğrenci olan arkadaşlarımda da kitap bastıracak para mevcut değil. Yine de bastırayım istiyorum. Matbaalarla konuştum. Nihayet bir dost vasıtasıyla gittiğim matbaa sahibiyle, 120 sayfa civarında tutacak kitap için üç bin adeti için 1000 liraya anlaştık. Taksitle ödeyecektim. Ayda 250 lira. Peşin 250 lira. O zaman öğrenci bursları da 250 lira. Zaten bu paraya göre taksit hesaplamıştık.
Kapak için bir grafikçiye gittim. Şu kadar lira dedi. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Çıkarken sen bir tabaka letraset al, bendeki karakterleri de katarım, kapak sana bir tabaka letrasete mal olur. Ancak sen de letraseti bana bırakırsın" dedi. Kapak da böyle halloldu.
Kitap basılı. Adı işaret çocukları. Eşe dosta imzaladık. Bazıları zorla parasını verdi. Bir iki arkadaş da beş on tane alıp gönüllü olarak sattılar. İşte hepsi bu. Kitabı bastırmıştım ama bunu ne yapacağımı bilmiyordum. Yani hiç dağıtamadım. Bir yandan matbaaya her ay aldığım 250 lira bursu götürüp yatırıyor, bense oradan buradan borç harç geçiniyorum. Matbaadan kitapları alıp götürmem için çağrı üzerine çağrı. Nereye koyacağım belli değil. Bir yer yok.
Nihayet bir dost, ağabeyinin yazıhanesine muvakkaten koymayı teklif etti. Aldı götürdü. Aradan beş altı ay geçti. Ne kitabı, arayan soran var, ne isteyen. Meraklısı birkaç kişinin eline geçmişti ya.
Bu defa o arkadaştan sık sık haber gelmeye başladı. Ağabeyi kitabı oradan almamı istiyormuş. Bir türlü gidemedim. Gidecek alacak nereye götürecektim. Binlerce kitap.
Beş altı ay daha geçti.
İki üç ay daha geçti.
Birkaç hafta daha geçti.
Bir gün o arkadaşla karşılaştık. Özürler beyan ettim. Şiirler yazdım, dedim, onlar bir kitap hacminde birikti, onları bastırmam da gerekiyordu ve bastırdım. Ancak bundan sonrası benim işim değil, kimin işi ise o ilgilensin.
Çocuk, hassas ince bir arkadaş, anlamlı anlamlı baktı, durumun komik trajiğini anlattığımı hissediyordu.
Ben vazifemi yapmıştım. Ama bundan sonrasıyla ilgilenmesi gerekenler hem yoktu hem de benim farkımda bile değillerdi.
Arkadaşım:
- Ağabeyim senin kitabı maalesef soba tutuşturmak için yakıp duruyormuş dedi, hatta belki doğrudan doğruya odun olarak. Nasıl olsa bol miktarda var, sahibi de terk etmiş durumda.
Velhasıl bizim ilk şiir kitabı o kış mütevazı bir büro sahibinin odasını ısıtarak işe yaradı.
Bir gün Cağaloğlu yokuşundan iniyorum. Bir elçiliğin duvarının dibinde her zaman açık, okunmuş, elden düşme kitaplar satan sergicide baktım bizim "İşaret Çocukları." 20 adet kadar. Üzerine 5 lira fiat koymuşuz ama adam 2 liradan satıyor. Yine de iyi. Bir tane aldım, kim bilir kimin kitabı gibi karıştırmaya başladım. Fena değil galiba. Bir tane satın aldım. Ertesi gün iki adet daha aldım. Zira Anadolu'dan bir arkadaş istemişti. Ona yolladım. Bir gün sergiciye bu kitaptan bana çokça lazım, temin edebilir miyim, dedim, kaça verirsin. İstediği kadar getiririm dedi, 150 kuruştan hatta çok alırsan 1 liradan bile veririm. Demek ki kendisi en çok 50 kuruşa falan satın almış. Öyle kaldı. Daha iki yıl kadar yalnız o sergicide bulundu. Sonra onda da bitti.