Arama

Deyimlerin ilginç hikayeleri

Lisan, duygu, düşünce ve tüm değerlerin yegâne temsilcisi ve ortak hazinesidir. Köklü geçmişimiz ile birlikte zenginleşen Türkçe, birçok deyimi bünyesinde barındırıyor. Peki, o deyimlerin gerçek anlamlarını ve ortaya çıkış hikâyelerini hiç düşündünüz mü? Dilimizden düşmeyen birçok deyimin, hikâyelerini sizler için derledik.

  • 15
  • 34
''Kaş yapayım derken göz çıkarmak''
’’Kaş yapayım derken göz çıkarmak’’

Düğünlerde, perşembe günü gelin hanımın yüzü süslenirmiş. Eskiden kalemkâr denilen kadınlar gelinin yüzüne saatlerce makyaj yaparlarmış. Gelinin kaşlarına, gözlerine özel kalemlerle şekil verirlermiş. Bu tür işler yapılırken düğün evinde de davetliler çalgı çalıp oyunlar oynarlarmış.

Ortalıkta oynamakta olan genç kızlardan birinin her nasılsa ayağı kaymış, bu arada makyaj yapan kadına çarparak yere düşmüş. Kadının elindeki sert uçlu kalem gelin hanımın gözüne batmış, zavallı kör olmuş. Bu olaydan sonra gelin hanım yüzünden makyajcı kadın da işinden olmuş. Bu kadını kimse çağırıp bir daha ona iş vermemiş.

  • 16
  • 34
''Saman altından su yürütmek''
’’Saman altından su yürütmek’’

Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: "Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!"

  • 17
  • 34
"İnsan kuş misali"
İnsan kuş misali

Üsküdar'da miskin (cüzzam) hastalığına tutulanların barındırıldığı "Miskinler Tekkesi"nde, hastalığın en son safhasında olan ve neredeyse bütün dünya ile alakaları kesik bir halde yaşayan iki derbeder vardı.

Bir koğuşun iki ayrı köşesinde yatan bu iki hasta, bir gün nasılsa yerlerini değiştirme kararı aldılar. Ancak bu karar alındıktan sonra her gün konuşup sözleştikleri halde bir türlü kalkıp yerlerini değiştirmeleri mümkün olmadı.

Neredeyse bir sene uğraşarak büyük bir zahmetle yerlerini değiştirdikten sonra biri diğerine dönerek "İnsan kuş misaliymiş... Geçen yıl neredeydik bu yıl neredeyiz ?" der. ​

  • 18
  • 34
''Ölme eşeğim ölme''
’’Ölme eşeğim ölme’’

Memlekette bir sene kıtlık olmuş; arpa, buğday kalmamış. Kış da gelip çatmış. Nasreddin Hoca, eşeğinin her gün arpasını azaltmaya ve hayvanın günlük payından kesmeye mecbur kalmış. Her gün birer parmak eksilen arpa, son zamanlarda iyice azalmış. Hoca hayvana yem verirken onunla konuşur gibi yaparmış; "Aman benim emektar eşeğim, sakın açlıktan ölme. Senin için on dönüm yonca ektirdim. Hele bir bahar gelsin, hepsi de senin olacak, bol bol yonca yiyeceksin. Yalnız şimdi biraz tasarruf etmemiz lazım." deyip, arpayı günden güne azaltırmış.

Buna alışamayan eşek günden güne zayıflamış, iskeleti çıkmış ve bir sabah Hoca, ahıra girince eşeğin ölüsüyle karşılaşmış, "Vah zavallı eşeğim vah… Tam tasarrufa alışmıştın ama ecel sana zaman tanımadı. Yemyeşil yoncalara hasret gittin." demiş.

  • 19
  • 34
''Mürekkep yalamak''
’’Mürekkep yalamak’’

Mürekkep bezir isinden hazırlandığı için suda çözülmesi tabidir. Bu yüzden el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmez. Ancak kitap henüz yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yarar, gerek divitlerin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek, gerekse sayfaya küçük imla koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış.

Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Sonuçta eskiler, bir insanın yaladığı mürekkep miktarca ilminin ziyadeleştiğini varsayarlar ve okuma yazma bilenlerin pek az olduğu çağlarda azıcık da olsa mürekkep yalamış olmayı toplum içinde saygı alameti olarak alırlarmış.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN