Deyimlerin ilginç hikayeleri
Lisan, duygu, düşünce ve tüm değerlerin yegâne temsilcisi ve ortak hazinesidir. Köklü geçmişimiz ile birlikte zenginleşen Türkçe, birçok deyimi bünyesinde barındırıyor. Peki, o deyimlerin gerçek anlamlarını ve ortaya çıkış hikâyelerini hiç düşündünüz mü? Dilimizden düşmeyen birçok deyimin, hikâyelerini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 17.09.2019
23:58
Güncelleme Tarihi: 28.01.2020
14:57
Eskiden, namaz abdesti alınırken, abdest alan kişi, bir usta ise, çırakları, kalfaları, Medrese hocası ise mollaları, öğretmen ise öğrencileri, eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurlardı.Böyle önemli bir kişinin eline, yolu yordamınca, ibrikten su dökmek için, o kişiye biraz yakın olmak, onun yanında iyi kötü bir yer almış bulunmak gerekirdi. Yoksa her önüne gelenin yapacağı iş değildi.İşte bu nedenle, iki değerli kişi ölçülürken, bilgisi, yeteneği, zekası daha az olan için, bu deyim kullanılır.
''Onun ipi ile kuyuya inilmez''
Eskiden, kendir ve keten liflerinden çul, yular, ip, urgan ve halat gibi günlük işlerde kullanılan eşyalar yapılırdı. Bu işlerle uğraşan, hileli malzeme ile çürük ip yapan Ali Usta adında biri varmış. Hatta bu adama İpi Çürük Ali Usta demeye başlamışlar. Bu ustanın yaptığı ip ve urganlar olmadık yerde kopar, birçok kazalara sebep olurmuş.
Bir gün, derin bir kuyuya bir kuzu düşmüş. Kuyuya inmeye hazırlanan biri, ev sahibinden urgan istemiş. Getirilen urganı beğenmemiş:
- Bu urgan, İpi Çürük Ali Usta'nın malıdır. Onun ipiyle kuyuya inilmez, demiş.
- Haksızlık ediyorsun, Ali Usta'nın ipiyle kuyuya inilir, ama aynı iple çıkılır mı çıkılmaz mı, orasını bilmem, deyince çevresinde bulunanlar, gülüşmüşler.
''Atı alan Üsküdar'ı geçti''
Bolu Bey'ine başkaldıran, çoğunlukla ünlü halk şairi ile karıştıran eşkıya Köroğlu, bir gün atını çaldırmış. Köroğlu, değerli ve akıllı bir hayvan olan atını aramak için diyar diyar dolaştıktan sonra, İstanbul'da satılık hayvanlar arasında kendi atını bulmuş. O'nu tanımayan satıcıya müşteri gibi görünmüş. Önce şöyle bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da sahibini tanıdığından, atı mahmuzlamasıyla şimşek gibi fırlayıp kaybolmuş. Kıyıya varınca da sala fazla para verip Üsküdar'a çektirmiş. Öfkesinden küplere binip izlemeye yeltenen at cambazına, kalabalıktan biri seslenmiş: Beyhude çabalama atı alan Üsküdar'ı geçti. O adam Köroğlunun kendisi idi.
''Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak''
Dimyat Mısır'da Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye'ye gelirdi. Dimyad'a pirinç almaya giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdeniz'de Arap korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışlar.Binbir müşkülât içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş. İstanbul'dan kalkmış memleketi olan Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar. Dimyad'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak sözünün aslı buradan kalmıştır.
Vaktiyle Muharrem ayında ilahiler okuyarak kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bunlar, Muharrem ayından iki gün önce Üsküdar'daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında toplanır ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı.
Muharrem'in birinci gününden onuncu gününün akşamına kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, durdukları kapının önünde "Cenab-ı Hak evvel ab-ı kevserden sizlere de bizlere de kana kana içmeyi müyesser eylesin!" diye dua ederlerdi.
Ev sahibinin kendilerine verdiği zahireyi ise yine dualarla alır, Üsküdar'daki tekkeye getirirler; on günün sonunda toplanan erzak orada paylaşılırdı. Günümüzde bu deyim "gevezelik, boşboğazlık yapmak" anlamında kullanılmaktadır.