Arama

Deyimlerin ilginç hikayeleri

Lisan, duygu, düşünce ve tüm değerlerin yegâne temsilcisi ve ortak hazinesidir. Köklü geçmişimiz ile birlikte zenginleşen Türkçe, birçok deyimi bünyesinde barındırıyor. Peki, o deyimlerin gerçek anlamlarını ve ortaya çıkış hikâyelerini hiç düşündünüz mü? Dilimizden düşmeyen birçok deyimin, hikâyelerini sizler için derledik.

  • 7
  • 34
"Eşref saati"
Eşref saati

Eski İstanbul'da sefer, savaş, düğün, seyahat gibi önemli bir işe girişmeden önce mutlaka eşref, yani uğurlu bir vakit gözetilirdi. Saray halkından sokaktaki insana kadar herkes buna inanırdı.

Aslında bu inanış sadece İstanbul'a ve Osmanlı'ya has değil; Doğu'da ve Batı'da kadim kültürler tarafından uygulanmıştı. Kişi önemli bir işe girişmeden önce dönemin astronomu sayılan bir müneccime başvurur, müneccim de yıldızların hareketlerinden ve gezegenlerin gökyüzündeki durumlarından bir mana çıkararak eşref saat tayin ederdi.

Günlük dilde bu deyim sinirli bir mizaca sahip olan sağı solu belli olmayan bir kişiden bir şey isteneceği zaman "Şu an sırası değil, eşref saatini beklemek lazım" şeklinde kullanılır.

  • 8
  • 34
"Üsküdar’da sabah oldu"
Üsküdar’da sabah oldu

Üsküdar'da deniz kıyısındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş'taki cami müezzinlerinden önce okurlardı.

Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak anlamında günümüzde de kullanılan "Üsküdar'da sabah oldu"deyimi, vaktiyle aynı hat üzerinde olmalarına rağmen, Üsküdar'ın Beşiktaş'tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklanır.

  • 9
  • 34
"Eşeğe ters binmek"
Eşeğe ters binmek

Osmanlı döneminde bazı suçlular, işledikleri kabahatlerden dolayı İstanbul'da çarşı pazar gibi kalabalık yerlerde ibret olsun diye eşeğe ters bindirilip teşhir edilirdi.

Bazen bununla da yetinilmez, suçlunun başına koyun işkembesi geçirilirdi. Şüphesiz suçlu açısından oldukça küçük düşürücü olan bu durum halka yönelik bir mesaj taşımaktaydı. Bu uygulamadan hareketle günlük dile geçen bu deyim, bir işi yolu yordamıyla, herkesin bildiği ve uyguladığı şekliyle değil; zahmet çekerek ve çevresindekileri de sıkıntıya sokacak şekilde yapmak manasında kullanılmıştı.

  • 10
  • 34
''Eşek sudan gelinceye kadar dövmek''
’’Eşek sudan gelinceye kadar dövmek’’

Balkan Harbi sıralarında cephedeki bir askeri birlikte su ihtiyacını her bölüğün saka neferleri temin ederdi.O zamanlar, mekkare katırlarından başka adına karanfil kolu denilen, merkepli nakliye kolları da vardı. Her bölüğe de bir merkep tahsis edilmiş. Saka neferleri bu eşeklere yükledikleri fıçılarla, ordugâha yarım saat uzaklıktaki bir pınardan su taşırlarmış. Bölüklerden birisinin saka neferi çok saf ve tembel imiş. Bir gün pınar başında yatmış, uyumuş. Eşek de çimenler üzerinde otlarken uzaklara gitmiş. Uyandığı zaman akşam olmak üzere imiş. Merkebi aramış, bulamamış. Koşarak bölüğe gelmiş. Susuzluktan kıvranan bölüğün çavuş ve onbaşıları sakayı yakaladıkları gibi, bölük kumandanı alaylı yüzbaşının karşısına çıkarmışlar. Çok sert ve aksi bir adam olan yüzbaşı saka neferini sorguya çekmiş. Neticede uyuduğunu ve eşeğini kaçırdığını öğrenince, hemen etrafa atlılar çıkarıp eşeği aratmaya göndermiş. Sakayı da çadırın direğine bağlayıp başlamış dayak atmaya. Can acısı ile avaz avaz bağıran saka: Aman yüzbaşım, ölüyorum, bir daha uyumayacağım. Artık dövme! diye yalvardıkça, yüzbaşı: Acele etme, daha eşek bulunamadı. Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceksin ki bir daha eşeğine sahip olup, muharebe yerinde, vazife başında uyumayacaksın demiş...

  • 11
  • 34
"Mersi, pabucumun tersi!"
Mersi, pabucumun tersi!

Tanzimat döneminde Batılılaşmaya hız verilmesiyle beraber sosyal hayatta yeni karakterler ortaya çıkmış, bunların bazı davranışları halk tarafından tepkiyle karşılanmıştı.

Alafranga ve şık olarak adlandırılan bu tipler, kılık kıyafet yanında davranışları ve konuşma tarzlarıyla Batılı görünmek ve toplum içinde bu yönleriyle tanınmak çabasında olmuşlardı. Konuşma sırasında bir kelimenin Türkçesi varken Fransızcasını kullanmak, Fransızca-Türkçe karışık konuşmak bu kişilerin özelliklerinden biriydi.

O sıralarda bu kişiler aracılığıyla günlük konuşma diline giren Fransızca kelimelerden biri de teşekkür etmek karşılığı olan "Merci! (mersi)"ydi. Bu duruma hoş bakmayan halk "Mersi" kelimesinin sonuna "pabucumun tersi" sözünü ekleyerek, alafranga ve şık beylerin züppeliklerine tepkilerini dile getirmiş, bu deyim uzun süre varlığını korumuştu.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN