Deyimlerin ilginç hikayeleri
Lisan, duygu, düşünce ve tüm değerlerin yegâne temsilcisi ve ortak hazinesidir. Köklü geçmişimiz ile birlikte zenginleşen Türkçe, birçok deyimi bünyesinde barındırıyor. Peki, o deyimlerin gerçek anlamlarını ve ortaya çıkış hikâyelerini hiç düşündünüz mü? Dilimizden düşmeyen birçok deyimin, hikâyelerini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 17.09.2019
23:58
Güncelleme Tarihi: 28.01.2020
14:57
Osmanlı döneminde bazı suçlular, işledikleri kabahatlerden dolayı İstanbul'da çarşı pazar gibi kalabalık yerlerde ibret olsun diye eşeğe ters bindirilip teşhir edilirdi.
Bazen bununla da yetinilmez, suçlunun başına koyun işkembesi geçirilirdi. Şüphesiz suçlu açısından oldukça küçük düşürücü olan bu durum halka yönelik bir mesaj taşımaktaydı. Bu uygulamadan hareketle günlük dile geçen bu deyim, bir işi yolu yordamıyla, herkesin bildiği ve uyguladığı şekliyle değil; zahmet çekerek ve çevresindekileri de sıkıntıya sokacak şekilde yapmak manasında kullanılmıştı.
''Eşek sudan gelinceye kadar dövmek''
Balkan Harbi sıralarında cephedeki bir askeri birlikte su ihtiyacını her bölüğün saka neferleri temin ederdi.O zamanlar, mekkare katırlarından başka adına karanfil kolu denilen, merkepli nakliye kolları da vardı. Her bölüğe de bir merkep tahsis edilmiş. Saka neferleri bu eşeklere yükledikleri fıçılarla, ordugâha yarım saat uzaklıktaki bir pınardan su taşırlarmış. Bölüklerden birisinin saka neferi çok saf ve tembel imiş. Bir gün pınar başında yatmış, uyumuş. Eşek de çimenler üzerinde otlarken uzaklara gitmiş. Uyandığı zaman akşam olmak üzere imiş. Merkebi aramış, bulamamış. Koşarak bölüğe gelmiş. Susuzluktan kıvranan bölüğün çavuş ve onbaşıları sakayı yakaladıkları gibi, bölük kumandanı alaylı yüzbaşının karşısına çıkarmışlar. Çok sert ve aksi bir adam olan yüzbaşı saka neferini sorguya çekmiş. Neticede uyuduğunu ve eşeğini kaçırdığını öğrenince, hemen etrafa atlılar çıkarıp eşeği aratmaya göndermiş. Sakayı da çadırın direğine bağlayıp başlamış dayak atmaya. Can acısı ile avaz avaz bağıran saka: Aman yüzbaşım, ölüyorum, bir daha uyumayacağım. Artık dövme! diye yalvardıkça, yüzbaşı: Acele etme, daha eşek bulunamadı. Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceksin ki bir daha eşeğine sahip olup, muharebe yerinde, vazife başında uyumayacaksın demiş...
"Mersi, pabucumun tersi!"
Tanzimat döneminde Batılılaşmaya hız verilmesiyle beraber sosyal hayatta yeni karakterler ortaya çıkmış, bunların bazı davranışları halk tarafından tepkiyle karşılanmıştı.
Alafranga ve şık olarak adlandırılan bu tipler, kılık kıyafet yanında davranışları ve konuşma tarzlarıyla Batılı görünmek ve toplum içinde bu yönleriyle tanınmak çabasında olmuşlardı. Konuşma sırasında bir kelimenin Türkçesi varken Fransızcasını kullanmak, Fransızca-Türkçe karışık konuşmak bu kişilerin özelliklerinden biriydi.
O sıralarda bu kişiler aracılığıyla günlük konuşma diline giren Fransızca kelimelerden biri de teşekkür etmek karşılığı olan "Merci! (mersi)"ydi. Bu duruma hoş bakmayan halk "Mersi" kelimesinin sonuna "pabucumun tersi" sözünü ekleyerek, alafranga ve şık beylerin züppeliklerine tepkilerini dile getirmiş, bu deyim uzun süre varlığını korumuştu.
''Denize düşen yılana sarılır''
Dönem II.Mahmut dönemi ve Kavalalı Mehmet Paşa Mısır Valisidir. Kendine aşırı güvenen Kavalalı Mehmet Paşa'nın amacı önce Suriye, ardında Osmanlı yı ele geçirmektir. Oğlu İbrahim Paşa ,Suriyeyi ele geçirmiş Osmanlının yolladığı gücüde yenmişti. İstanbula doğru yola çıkmıştı. II. Mahmut, ordunun o an için bunlarla baş etmek için uygun olmadığından Ruslarda yardım isteme taraftarıdır. Rus çarı Nikoladan yardım ister. Bir Osmanlı sultanın Ruslardan yardım istemesi yadırganır. Bir takım vezirler ''bu nasıl işdür?'' diye mırıldanınca, Sultan Mahmut Ne yapalım? Düştük denize sarılırız yılana der.
''Dağdan gelip bağdakini kovmak''
Köylünün biri kendine ekecek bir saha açmak için dağdaki fundalık ve çalıları söküp temizliyormuş. Ayrık otu gibi çabuk üreyip etrafı kaplayan otları da söküp söküp atmış. Bu ayrık otlarından biri arazinin eğiminden olsa gerek, çok bakımlı bir bağın içine düşmüş. Bağ sahibi de bunu önemsememiş. Fakat bir de bakmış ki bağının her tarafının ayrık otlarıyla dolduğunu görmüş. Bir sürü işçi tutarak bağını bu ayrık otlarından temizlemiş, iyice masrafa girmiş. Toprağın derinliklerine salkım saçak kök salan bu ayrık otlarını temizletirken kendi kendine şöyle mırıldanmış, "Dağdan geldiniz, bağdaki asmalarımı kovmaya kalktınız. Öyle yağma yok!"