Dini modernleşme ekseninde oluşan dergi: İslam Mecmuası
İktidarda bulunan İttihat ve Terakkî Fırkası'nın ittihâd-ı İslâm siyasetinden vazgeçerek onun yerine resmî politika olarak Türkçülüğü benimsediği devrede çıkmış olan İslâm Mecmuası dergisi, I. Dünya Savaşı'nın ağır şartlarından etkilenmesine rağmen yayımını sürdürdü. İlk sayılarında belirttiği amaçlarından da hiç ayrılmadı. Osmanlı Devleti içinde Türkçülük ve milliyetçilik fikirlerinin ortaya çıkmasında ve belli bir sisteme bağlanmasında rol oynadı. İslam Mecmuası sahasının uzmanı bir ekip tarafından (İlhami Danış-Mustafa Göleç-Ömer Faruk Köse) Latin alfabesine aktarılıp yeniden yayımlandı.
Giriş Tarihi: 04.04.2019
09:32
Güncelleme Tarihi: 04.04.2019
09:45
Derginin yazar kadrosunda başta Halim Sabit olmak üzere çoğu geleneksel eğitiminin yanı sıra modern öğrenimini de almış olan M. Şerefettin (Yaltkaya), Mansûrîzâde Said, M. Şemsettin (Günaltay), Ziya Gökalp, Mahmud Esad, Mûsâ Kâzım, Ahmet Agayef (Ağaoğlu), Mûsâ Cârullah, Rızâeddin Fahreddin, Abdürreşid İbrahim, Bereketzâde İsmâil Hakkı, Ispartalı Hakkı, Besim (Atalay), Bursalı Mehmed Tâhir, Köprülüzâde Mehmed Fuad, Aka Gündüz, Ömer Seyfeddin gibi isimler yer aldı.
Mecmuada İslâm hukukuna geniş yer verilmiş, ictihad ve icmâ hususunda bilhassa Halim Sabit'in konunun önemini ortaya koyduğu bazı makaleleri tartışmalara yol açtı. Ziya Gökalp de din, ahlâk ve eğitim konuları yanında İslâm hukukunu sosyal açıdan inceleyerek "içtimâî usûl-i fıkıh" adıyla yeni bir metot geliştirmeye çalıştı.
İzmirli İsmail Hakkı Sebîlürreşâd'da, Gökalp'in dini sosyal vicdana ve sosyal kurallara dayandırmaya yönelik fikirlerine karşı çıktı. Ziya Gökalp'in bu konudaki diğer makaleleriyle ortaya koymak istediği tez ise sosyoloji ile fıkıh arasında bir çatışmanın bulunmadığıydı. Halim Sabit ile Mustafa Şeref'in yazıları da bu görüşü destekler mahiyetteydi.
Ziya Gökalp'in 1914 yılında İslâm Mecmuası'nda neşrettiği "Fıkıh ve İctimâiyat" başlığını taşıyan bir makalesi ve ardından yayınladığı bir dizi makale dönemin birçok ilim ve fikir adamını harekete geçirmiştir. II. Meşrutiyet döneminde gerek hukuk alanında, gerekse diğer alanlarda yapılan birçok tartışmanın önde gelen isimlerinden birisi olan Ziya Gökalp'in İslâm Mecmuası'nda başlattığı, "İctimâî Usûl-i Fıkıh" tartışmasının, Osmanlı toplumunun kurtuluşu için aynı yıllarda ortaya koyduğu; "Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak" teziyle yakından irtibatlı olduğu açıktır.
Ancak genel anlamda, Gökalp'in "İctimâî Usûl-i Fıkıh"a yönelik ortaya attığı ve temelde fıkıhla sosyolojinin, daha genel anlamda İslâm düşüncesiyle Batı düşüncesinin sentezine dayanan düşüncelerini, Osmanlı toplum hayatının tanzim ve terakkisi için öngördüğü bir çözüm yolu olarak değerlendirmek gerekir. Bu düşünce İslâm Mecmuası'nda Gökalp'le beraber Halim Sâbit ve Mustafa Şeref gibi isimlerin de desteğini almıştır.
GÖKALP'E DESTEK HALİM SABİT'TEN GELDİ
Gökalp İslâm Mecmuası'nda açtığı "İctimâî Usûl-i Fıkıh" tartışmasında yalnız kalmaz. Derginin beşinci sayısında, derginin müdürü Halim Sâbit, Gökalp'in görüşlerini destekleyen bir yazı kaleme alır ve bu yazısında örfün; "Müslümanların hayat ve maişetlerinde, ahlâk ve sîretlerinde tecelli eden içtimaî vicdandan ibaret olduğunu" ifade ettikten sonra şeriatın nassa verdiği ehemmiyet kadar, örfe de o derece ehemmiyet verdiğini belirtir.
"İctimâî Usûl-i Fıkıh" meselesi sadece İslâm Mecmuası'nda tartışılmamış; bunun yanında, İzmirli İsmail Hakkı, Sebîlürreşâd, C. XII, S. 292 (1330)-298 (1330)'da "Fıkıh ve Feteva" başlığı altında, talebe-i ulûmdan Iraklı A. K. imzalı bir şahsın sorduğu on iki suali cevaplandırmak üzere yedi makale kaleme almıştır. Bu suallerin hepsi, aşağı yukarı ictimâî usûl-i fıkıh tartışmalarıyla ilgilidir. On ikinci sual, "İctimâî Usûl-i Fıkha İhtiyaç Var mıdır?" şeklindedir. İzmirli bu soruyu yirmi madde halinde ele alıp cevaplandırmıştır.
DERGİYE GÖRE İSLAM NEDEN GERİ KALDI?
İslâm Mecmuası'nda ele alınan önemli konulardan biri de İslâm dünyasının geri kalış sebepleriydi. Daha çok Cemâleddîn-i Efgānî'nin etkisi görülen birçok makalede İslâmiyet'in ilerlemeye engel olmadığı vurgulanmış, İslâmiyet'e uygun olarak yaşanmadığı fikri üzerinde durulmuştu. Ayrıca hurafelerin etkisinde kalındığı, ilerlemek için bu hurafelerin atılarak Asr-ı saâdet'teki sadeliğe dönülmesi gerekliliği belirtilmiş, Müslümanların halen içinde bulunduğu durum sert bir dille eleştirilerek ıslahat hareketlerine önem verilmesi istendi.