Dünya edebiyatına getirdikleriyle öncü olmayı başaran 10 edebi eser
Her şeyin bir ilki vardır. Ölümünden yıllarca sonra bile korku ve polisiye edebiyatını şekillendirmeye devam eden, Edgar Allan Poe'nun alanında bir öncü olduğunu biliyor muydunuz? Ya da "okur" olacak kişinin mutlaka okuyacağı kitaplar arasında yer alan Don Kişot'un ilk modern roman olduğunu? Dünya edebiyatına getirdikleriyle öncü olmayı başaran 10 edebi eseri derledik.
Giriş Tarihi: 29.09.2019
09:11
Güncelleme Tarihi: 29.09.2019
09:19
Bilinen ilk masal anlatıcısı: Aisopos(Ezop) / Ezop Masalları
Aisopos , yoksul bir ailenin çocuğu olduğuna inanılan Aisopos bilinmeyen bir nedenle esir düşüp köle tüccarları tarafından satılmıştır. Zekâsı ve mizah yeteneği ile sahibinin takdirini kazanmış, söylediği masallar sayesinde özgürlüğünü kazanmıştır. Edebiyat eserlerinin genellikle manzum olarak verildiği bir dönemde bu masallar nesir olarak söylenmiştir. Aisopos masallarını ilk kez derleyip kitaplaştıran, İskenderiye Kütüphanesi'nin kurucusu Atinalı filozof Dimitrios Falireas'dır.
Bu eserden geriye hiçbir iz kalmamıştır. En meşhur ardılı ise La Fontaine'dir, 12 kitapta topladığı 238 masaldan 124'ünde büyük oranda Aisopos'tan esinlenmiştir. Delphoi kehanetlerini sahtekârlık olarak niteleyen Aisopos, rahiplerin iftirasına uğramış, hırsızlıkla suçlanarak ölüme mahkûm edilmiştir.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
Otranto Şatosu - Horace Walpole
İlk Gotik roman: Horace Walpole / Otranto Şatosu
"Gotik" terimini edebiyat alanında ilk kullanan kişi olarak bilinen Walpole, 1764'te kendi özel basımevinde hazırladığı Otranto Şatosu'nun toplumda nasıl karşılanacağını kestiremediği için, kitabı XVI. yüzyıldan kalma İtalyanca eski bir el yazmasının çevirisi olarak sundu. İlk baskının kapağında "Otranto Aziz Nicholas Kilisesi Kilise Heyeti Üyesi Onuphrio'nun yazdığı İtalyanca aslından William Marshal tarafından çevrilmiştir" ibaresi vardı. İkinci baskıdaysa ne çevirmen adı vardı, ne de yazar. Şöyle der Walpole bir mektubunda: "Uyandığımda o düşten anımsadığım tek şey, kendimi bir Orta Çağ şatosunda görmemdi (benim gibi kafası Gotik hikâyelerle dolu biri için bu mekân çok doğal sayılır); hayli yüksek bir merdivenin en tepesinde, tırabzanın üzerinde son derece büyük bir zırhlı el gördüm. O akşam oturdum ve ne söyleyeceğimi, ne anlatacağımı bilmeden yazmaya koyuldum. Yazdıkça hikâye gelişti, benim de hoşuma gitmeye başladı (üstelik politikadan başka bir şey düşünebildiğim için de çok seviniyordum); kısacası kendimi öylesine kaptırdım ki, kitabı iki aydan kısa sürede bitirdim."
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…