Eski dönem edebiyatımızın şiir defterleri: Mecmualar
Altı asırlık bir geleneği, hem gerçek hem de mecaz sistemine göre vücut bulan Divan Edebiyatı, kendi dünyasında orijinal söyleyişini meydana getirdi. Bu söyleyişlerin asılar boyu devamı, geliştirilmesi ve korunup saklanması mecmualar sayesinde gelenek halini aldı. On dokuzuncu yüzyıl sonları veya yirminci yüzyıl başlarında, bir defterde toplanmış şiirlerin yani mecmuaların kütüphanelerde "şiir defteri" olarak kaydedildiği de görüldü. İşte, edebiyatımızda mecmuaların gelişimi ve ilk örnekleri…
Giriş Tarihi: 30.07.2019
13:34
Güncelleme Tarihi: 30.07.2019
14:39
Edebiyatımızda nazire mecmualarının dışında da mecmualar meydana getirildi.
Mecmuanın orijinal nüshası, İngiltere British Library Or. 4129 numarada Nuh b. Mustafa Konevi "Mecmûa-i Gazeliyyât" adıyla kayıtlı. Eserin orijinal nüshasını inceleme imkânımız maalesef bulunmuyor. Ancak temin edilen dijital kopyasından eserin fiziki niteliği ve muhtevasıyla ilgili şu bilgilere ulaşılabiliyor.
Mecmua 120 varaktan oluşuyor. Baştan iki ve sondan üç sayfa boş. Mecmua, hareketli nesih ile çift sütun halinde ve 13 satır olarak yazılmış. Müstensihi ve istinsah tarihi belli değil. Mecmuada 16 adet minyatür bulunuyor.
Bu mecmua, düzenleyeni ya da müstensihi bilinmemekle birlikte antoloji niteliğinde bir seçme şiirler mecmuasıdır. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi (Üniversite) A.26'da kayıtlı olan mecmua 33 yapraktan oluşuyor. Yaprak ölçüsü 182x110 milimetre olup yazı ölçüleri ve sütunları düzensiz. Suyolu filigranlı kâğıt üzerine Ani Çelebi'nin divanî ile yazılmış gazeli dışındaki şiirler talikle yazılmış. Mecmua sırtı meşin, deffeleri ebru kaplı mukavva bir ciltle kaplı olup, sağ deffenin üst köşesi kopuktur. Eserin başında, okunamayan bir imza ile sonradan yazılmış şu not var:
"Şiir Mecmuası. Bu mecmua bir müntahabat-ı eşʿār ise de vasat taraflarında Şemsi̇ ̄ isminde gayr-ı maruf bir şairin bağ, çemen ve ezhar methinde müteaddit gazelleri vardır. Gül, karanfil, sümbül, vasfında ve fakat kasi de şeklinde tek tük de gazel tarzında şiirler meşhur ise de böyle birbiri ardınca ve gazel vadisinde çiçeklere dair topluca bir eser malum değildir ve ben de görmedim. 24 Temmuz 925."
Mecmuada kimlikleri tespit edilebilen şairler göz önünde bulundurulduğunda genellikle on beşinci ve on altıncı yüzyılda yaşamış 23 şairin şiiri yer alıyor. Bu şairler, Necati, Figânî, Hayreti, İshak Çelebi, Selîkî, Za'fî-i Gülşenî, Fuzuli, Hayalî, Hayalî-i Gülşenî, Emri, Şemsî, Ulvî, Makâlî, Âşık Çelebi, Muhibbi, Bâkî, Sıdkî, Günâhî, Revânî, Sezâyî, Mâtemî, Ahmedî ve Ânî Çelebi'dir.
Bu mecmuayı önemli kılan, Şemsî Ahmed Paşa'ya ait, eski Türk edebiyatında tabiata ait unsurların şiire yansımasına örnek teşkil eden bahar, bağ, çemen, serv, çınar, gonca, gül, sümbül, lale, nergis, benefşe, karanfil, yasemin ve zambak redifli 14 gazelin birbiri ardınca yer alması. Mecmuadaki şiir sayısına gelince; 50 gazel, 3 mesnevi kafiyeli manzume, 1'i Farsça 3 muhammes, 1 tahmis, 1'i Farsça 2 kıta, 9 matla ve 4 fert olmak üzere 73'tür.
MECMUʿATÜ'L-LETAʾİF VE SANDUKATÜ'L-MAʿARİF
Aynı kafiye, redif ve vezinle yazılmış, aralarında hayal ve ruh birlikteliği olan şiirlerin kafiye harfine göre sıralandığı eser, bu özellikleriyle nazire mecmuası özelliği gösteriyor. Bununla birlikte Bursa nüshasında şiirlerin başlıklarındaki şair tanıtımlarında ve bazı şiirlerde yer alan kimi ifadelerde eserin letaif türüne kayan özelliklere sahip olduğu görülüyor. Mecmuada 252 şaire ait 1429 şiir yer almaktadır Mecmû'atü'l-Letâ'if ve Sandûkatü'l-Ma'ârif'te yer alan şiirlerin içeriklerinden ve başlıklarından şairlerin aynı edebî muhite mensup şairler olduğu, şiirlerin bir kısmını şakalaşma ve hiciv amacıyla birbirlerine yazdıkları anlaşılır.
Şairlerin büyük bir çoğunluğunun danişment zümresinden olması, derleyicinin ve şairlerin ilmiye sınıfından olduğunu göstermekte… Başlıklardaki ve şiirlerdeki teklifsiz, kaba saba söyleyişler, derleyicinin ve şairlerin birbirlerini muhtemelen eğitim gördükleri dönemden itibaren tanıdıklarını düşündürüyor. Bazı şiirlerde bu şakalaşmaların çok ileri boyutlara ulaştığı; hatta hicvin sınırlarını aşarak aşağılama ve küfre kadar vardığı dikkati çeker. Derleyicinin Fuzûli gibi büyük şairlere bir şiirlik yer ayırması bunun yanı sıra ikinci, üçüncü sınıf şairlere fazlaca yer vermesi bu tezi destekler.