Gurbeti ve hasreti bavulunda taşıyan sürgün edebiyatçılar
"Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde"
Sürgünlük, hasreti, acıyı, özünün ruhundan çekilip koparılmasını, kimi zaman dil yarasını, yürek yarasını, yapayalnız kalmayı ifade eder. Sürgünde edebiyat denince de yine bu sözcükler her defasında kendisini açığa vurur. Türküsü dilden dile söylenir. İnsanın cennetten kovulmasıyla başlar bu türkü. Acılı gönül melodisi, insanın dünyaya anne karnından ayrılmasıyla söylenmeye devam eder. İçine kapanmak da bir tür sürgün sayılabilir. Kişinin kendine verebileceği belki de en büyük cezadır bu.
Giriş Tarihi: 11.10.2018
12:08
Güncelleme Tarihi: 11.10.2018
12:24
EBUZZİYA TEVFİK (1849-1913)
1873 yılında Vatan Yahut Silistre oyunun Gedik Paşa Tiyatrosu'nda sergilenmesinin ardından İbret ve Sirac gazeteleri kapandı; beş gazeteci yargılanmadan sürgün edildiler. Ebuzziya da sürgüne gönderilecekler arasındaydı. Ebuzziya Tevfik Rodos'a sürüldü. Rodos sürgünü sırasında mahpusların eğitimi ile meşgul oldu, onların ürettikleri el işlerinin gelişmesine, gelirlerinin artmasına katkıda bulundu.
"Zindanda Muharrir" adlı dergiyi çıkardı. Victor Hugo'nun "Angelo" adlı eserinde Türkçeye uyarladığı "Habibe veya Semahat-ı Aşk" adlı kitabını yazdı ve yayınladı. Ebuzziya Rodos yıllarında "Numune-i Edebiyat-ı Osmaniye" adlı kitabını meydana getirdi. İstanbul'daki yardımcısı Şemsettin Sami'ye gönderdiği yazılarla 1875'te İstanbul'da "muharrir" adlı bir dergi yayımlamaya başladı. Ebuzziya Tevfik; Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesinden sonra affedildi ve 10 Haziran 1876'da İstanbul'a dönebildi.
ELMAS YILDIRIM (1907-1952)
"Aç koynunu uzaktan gelmişim, çok yaslıyım;
Eli yurdu çalınmış bir garip Kafkaslıyım"
Elmas Yıldırım'ı diğer işlediğimiz sürgün edebiyatçılardan ayıran iki önemli özelliği var: Bunlardan biri Sovyetler Birliği yönetimi altında yaşan bir Azeri Türkü olması ve Sovyetler Birliği tarafından sürgüne zorlanması. Diğeri ise Türkiye'den ayrılıp zorunlu gitmesi değil Türkiye'ye zorunlu olarak gelmesidir.
Bu sürgün hayatından bunalan Elmas Yıldırım, İran üzerinden Türkiye kaçmaya karar verir. Şair ilk Van'a oradan da Elazığ'a geçer. Elazığ nüfusuna kaydedilir. Elazığ'daki Hazar gölü ona Hazar denizini hatırlatır ve şu dizeleri yazdırtır:
"Kaleden kaleye şahin uçurdum
Ah ile vah ile ömrüm geçirdim
Yâre şeker ezdim şerbet içirdim
Öyl'olur böyl'olur Türkmen güzeli
Edası hoş olur Türkmen gelini"
HALİDE EDİB ADIVAR (1884-1964)
Halide Edib Adıvar'ın ülkeyi terk etmeye, ayrı bir değişle sürgüne kendi isteği ile gitmesinin en önemli nedeni, eşi Adnan Adıvar'ın siyasi fikirleri ve muhalefet partisindeki etkinliğidir. Adnan Adıvar'ın Mustafa kemal Atatürk'e yönelik İzmir Suikastına adının karıştırılmasıyla 1926'da ülkeyi terk ederek İngiltere'ye gitmek zorunda kalmışlardır.
Halide Edib'in anılarında sürgünde yaşadıkları hiçbir şekilde yer almamaktadır. Bu yıllara dair küçük bir değinme dahi yoktur. İngiltere ve İngilizlere dair anılarını ve izlenimlerini ancak Türkiye'ye döndükten sonra Akşam gazetesinde 1 Haziran- 24 Ağustos tarihleri arasında 1939 yılında yayımladı. Dizi halinde yayımlanan bu makalelerde İngiltere ile ilgili izlenimlerini anlatır; fakat İngiltere'deki özel hayatına dair bilgi vermez.
CAVİT ŞAKİR KABAAĞAÇLI (Halikarnas Balıkçısı)(1890-1973)
"Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin
Senden öncekiler de böyleydiler
Akıllarını hep bodrumda bırakıp gittiler."
Cavit Şakir dört asker kaçağının kadersizliğiyle ilgili olarak "Hüseyin Kenan" Takma adıyla kaleme aldığı 13 Nisan 1925 tarihli "Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler" başlıklı öyküsünden ötürü İstanbul İstiklal Mahkemesinde "Memlekette isyan bulunduğu bir dönemde askeri isyana teşvik edici yazı yazmak" suçundan yargılanıp suçlu bulundu. Kabaağaçlı mahkeme başkanı Ali Çetinkaya tarafından idama mahkûm edildi. Kılıç Ali Bey'in önerisiyle idam edilmesinden vazgeçilerek Kalebentlikle Bodrum'a sürüldü.
Bodrum sürgününden sonra Bodrum'a hayran kalan yazar İstanbul sürgününün bitmesiyle Bodrum'a dönmüştür. Bodrum'a bir aşkla bağlanan yazar üzerinde Bodrum etkili olmuştur; özellikle de Cavit Şakir Kabaağaçlı Bodrum yıllarıyla birlikte akıllarda "Halikarnas Balıkçısı" olarak kalır. Yazar sürgün yıllarına hitaben "Mavi Sürgün" adlı eserini kaleme alır.
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN (1875-1957)
30 Ocak 1919 yılında Tevfik Paşa kabinesi, hem İngilizlerin hem de Hürriyet ve İtilaf ileri gelenlerinin baskısıyla geride kalan nüfuzlu ittihatçıları tutuklamaya başlamıştır. Bu arada diğerleri gibi Hüseyin Cahit de "asayişi bozmak" bahanesiyle suçlanmıştır. Sansaraysan Han'ına hapsedilmiştir. 2 Haziran 1919'da İngilizler, Cahit Yalçın'ın da içlerinde bulunduğu İttihatçıların ilk grubunu Malta'ya götürmüşlerdir. Yaklaşık 23 ay süren Malta sürgününde Hüseyin Cahit, Batıda çeşitli bilim dallarında çıkmış olan temel eserleri Türkçeye aktarma ve gençlere kültürel bir zemin hazırlama çalışmasına girmiştir.