Gurbeti ve hasreti bavulunda taşıyan sürgün edebiyatçılar
"Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde"
Sürgünlük, hasreti, acıyı, özünün ruhundan çekilip koparılmasını, kimi zaman dil yarasını, yürek yarasını, yapayalnız kalmayı ifade eder. Sürgünde edebiyat denince de yine bu sözcükler her defasında kendisini açığa vurur. Türküsü dilden dile söylenir. İnsanın cennetten kovulmasıyla başlar bu türkü. Acılı gönül melodisi, insanın dünyaya anne karnından ayrılmasıyla söylenmeye devam eder. İçine kapanmak da bir tür sürgün sayılabilir. Kişinin kendine verebileceği belki de en büyük cezadır bu.
Giriş Tarihi: 11.10.2018
12:08
Güncelleme Tarihi: 11.10.2018
12:24
CAVİT ŞAKİR KABAAĞAÇLI (Halikarnas Balıkçısı)(1890-1973)
"Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin
Senden öncekiler de böyleydiler
Akıllarını hep bodrumda bırakıp gittiler."
Cavit Şakir dört asker kaçağının kadersizliğiyle ilgili olarak "Hüseyin Kenan" Takma adıyla kaleme aldığı 13 Nisan 1925 tarihli "Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler" başlıklı öyküsünden ötürü İstanbul İstiklal Mahkemesinde "Memlekette isyan bulunduğu bir dönemde askeri isyana teşvik edici yazı yazmak" suçundan yargılanıp suçlu bulundu. Kabaağaçlı mahkeme başkanı Ali Çetinkaya tarafından idama mahkûm edildi. Kılıç Ali Bey'in önerisiyle idam edilmesinden vazgeçilerek Kalebentlikle Bodrum'a sürüldü.
Bodrum sürgününden sonra Bodrum'a hayran kalan yazar İstanbul sürgününün bitmesiyle Bodrum'a dönmüştür. Bodrum'a bir aşkla bağlanan yazar üzerinde Bodrum etkili olmuştur; özellikle de Cavit Şakir Kabaağaçlı Bodrum yıllarıyla birlikte akıllarda "Halikarnas Balıkçısı" olarak kalır. Yazar sürgün yıllarına hitaben "Mavi Sürgün" adlı eserini kaleme alır.
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN (1875-1957)
30 Ocak 1919 yılında Tevfik Paşa kabinesi, hem İngilizlerin hem de Hürriyet ve İtilaf ileri gelenlerinin baskısıyla geride kalan nüfuzlu ittihatçıları tutuklamaya başlamıştır. Bu arada diğerleri gibi Hüseyin Cahit de "asayişi bozmak" bahanesiyle suçlanmıştır. Sansaraysan Han'ına hapsedilmiştir. 2 Haziran 1919'da İngilizler, Cahit Yalçın'ın da içlerinde bulunduğu İttihatçıların ilk grubunu Malta'ya götürmüşlerdir. Yaklaşık 23 ay süren Malta sürgününde Hüseyin Cahit, Batıda çeşitli bilim dallarında çıkmış olan temel eserleri Türkçeye aktarma ve gençlere kültürel bir zemin hazırlama çalışmasına girmiştir.
MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)
İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif; Milli Mücadele kazanıldıktan sonra Atatürk'e karşı sert ve şiddetli muhalif olanların arasında yer alan Ali Şükrü Bey gibi isimlerle yakın arkadaşlığı ve bu muhalif isimlerin bazılarının adının Atatürk'e suikast planlarına karışması nedeniyle doğal şüpheli durumuna düşmesinden sonra polis ve istihbarat takibine alınmıştı. Bu durum Akif'i üzüyor ve rahatsız ediyordu.
Bu koşulların hüküm sürdüğü yıllarda Akif'in kurucusu ve yazarı bulunduğu Sebilürreşad dergisi "Şeyh Said, Sebilürreşad okuyormuş, isyana senin dergin de sebep oldu." denerek kapatıldı ve sahibi Eşref Edip, Fergana da yakalanarak istiklal mahkemeleri tarafından idamla yargılanmak üzere tutuklandı. Mehmet Akif artık sıkılmıştı, onun tabiriyle peşindeki "polis hafiyesi" ile gezmekten. 52 yaşındayken Mısır'a gitmeye karar verdi.
11 yıl Mısır'da Türk dili ve edebiyatı dersleri verdi. 63 yaşında çok hastayken, vefat etmesine yakın İstanbul'a dönmeye karar verdi. Vapur Çanakkale'den geçerken İstanbul'un camilerini görünce ağlamaya başlamıştır. Milli mücadelenin önderlerinden Mehmet Akif Ersoy, kendi vatanında şüpheli muamelesi görüyordu. Kendi vatanında böyle bir vefasızlığa maruz kalmanın burukluğuyla İstanbul'a geldikten 5 ay sonra vefat etti.
NAZIM HİKMET RAN (1902-1963)
"Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim."
Nazım Hikmet Ran 1921'de gittiği Moskova'da, devrimin ilk yıllarına tanık oldu ve Komünizm ile tanıştı. 1924'te Moskova'da ilk şiir kitabı "28 Kanunisani" yayınlandı. O yıl Türkiye'ye dönerek Aydınlık Dergisi'nde çalışmaya başladı, ancak dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince tekrar Sovyetler Birliği'ne gitmek zorunda kaldı. 1928'de Af Kanunu'ndan yararlanarak Türkiye'ye döndü. Resimli Ay Dergisi'nde çalışmaya başladı.
1938 yılında yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. 12 sene tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle bir kez daha kaçmak zorunda kaldı.1950 yılında Stalin yönetimindeki Sovyet Birliği'ne giden Nazım, 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığından çıkarılmasının ardından Polonya vatandaşlığına geçti. Nazım Hikmet'deki memleket özlemi hiç dinmedi.
REFİK HALİT KARAY (1888-1965)
"Bir sürgün için memleketindekilerle ve başka yerlerdeki memleketli dostlarıyla mektuplaşmak o kadar ehemmiyetli, lüzumlu bir iştir ki, bundan mahrum kalmaktan duyulan azap, âdeta, gittikçe havası azalan bir odada teneffüs zorluğuna benzer ve mektup yazılıp cevabını almak çok defa bir tedavi yerine geçer. Bu sebepten olacak, kendi iradeleri dışında gurbet illerinde yaşayanlar ekmek paralarından keserler, açlığa katlanırlar, mektuplaşmayı tercih ederler. Mektup alış, hayat hakkına sahip oluşu gösterir, yarın için ümit verir, büsbütün lüzumsuz, rabıtasız bulunmadığına alamettir. Ortada, 'Aranılıyorum, şu hâlde yaşıyorum.' gibi bir düstur mevcuttur. Onun içindir ki, sürgünlere en fazla postanede rastlarsınız yahut mektup yazarken ve ceplerinden zarflar çıkartırken…"
Refik Halit, Sadrazam Şevket Paşa'nın öldürülmesi üzerine Cemal Paşa tarafından hazırlanan sürgünler listesine eklenilerek Sinop'a sürgüne gönderilir. Karay, Sinop'a sürgün edilmesinin nedenini "Minelbab İlelmihrab " adlı kitabında Talat Paşa'yı kastederek yazdığı "Hırkaya alışanlar birden bire frak giyerlerse gülünç olurlar." cümlesine bağlar.