Hz. İbrahim kıssası üzerinden 'korku' felsefesi
Varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden Kierkegaard, Hz. İbrahim'in kıssası üzerinden "korku" kavramını temellendirdi. Korkuyu varoluşçu felsefe ve özgürlük bağlamında açıklayan Kierkegaard'ın düşüncelerini, felsefesini ve korku kavramının İslamiyet'teki yerini siz Fikriyat okurları için incelemeye tabi tuttuk.
Giriş Tarihi: 23.12.2019
17:21
Güncelleme Tarihi: 23.12.2019
18:34
Korku ve Titreme kitabında ‘korku’ kavramı
Kierkegaard, İbrahim'in oğlunu Morioh Dağı'na kurban etmeye götürürken çektiği ıstırapları yaşadığı duyguyu ve ardından gelen suskunluk sürecini "korku" olarak tanımlamıştır. Bu varlıkla ilk defa yüz yüze gelindiği anda yaşanılan evrensel bir "korku" dur.
Kierkegaard için korku ve özellikle kaygı, özgürlüğüyle karşı karşıya kalan insanın içine düştüğü varoluşsal bir durumdur. Kirkegaard'ın bahsettiği korku, özgürlüğün getirdiği bir sonuçla seçme hakkına sahip olan insanın iradesiyle seçeceği şeye duyduğu korkudur . İnsanın seçimlerinde özgür olması Kierkegaard için büyük bir korkudur.
İslamiyet'te de birey özgürdür, iradeye sahiptir fakat birey özgürken bile yalnız değildir. Özgür olan birey, her daim yaratıcısını yanında olduğunun bilincindedir. Bu sebeple Hira Dağı'nda Peygamber Efendimiz Hz. Ebubekir'e, "Korkma, Allah bizimledir." cümlesini kurmuştur.
İslamiyet'te korku ve ümit her daim yan yanadır. Korku tek başına var olmaz, 'ümit' mutlaka korkunun yanındadır. Zıtlıklardan kaim olan bu durum İslamiyet'teki korku kavramının mahiyetinizi bize gösterir.
Aynı zamanda, İslamiyet, korkunun sağlam bir güç ve iradeyle dengelendiği vakit bireyi olgun bir konuma taşıyacağını düşünür. Kur'an-ı Kerim'deki havf yani korku kavramı yalnızca ilk aklımıza gelen manasıyla değil, "kaygı, endişe, saygı ve çekinme ile birlikte gelen korku" olarak kullanılmıştır. Her şeyden önce İslam korku dini değil, sevgi ve ümit dinidir. Bu sebeple korkunun geçtiği her cümlenin peşi sırasında ümit de gelir.
Korku ve Titreme kitabından alıntılar
"İbrahim inanmıştı ve şüphe etmiyordu. O, akıl olmaz olana inanmıştı ve o yaşlı adam inancı uğruna orada, yanında biricik oğluyla doğruldu fakat şüphe etmedi. Kaygıyla sağa sola bakmadı. Herhangi bir ağıt da yakmış değildi. Biliyordu ki onu sınayan İlah'tı. Biliyordu ki bu, ondan istenecek en zor kurbandı ve yine biliyordu ki İlah, dilediğinde hiçbir kurban zor olamazdı. İbrahim inanmamış olsaydı eleminden donuklaşırdı şüphesiz. İlah'ın dileğini yerine getirmeye memur edildiğini anlamaz, buna bir gençlik hülyası der, güler geçerdi fakat o inanmıştı. Demek ki gençti. Hep en iyisi için umut taşıyan dünyadan yaş alır. Hep en kötüsüne hazır olan çabucak çöker ama inanan, daimi bir gençlik sürer. Öyleyse methedilsin bu öykü…"
"Bütün dünya ile çekişmek bir rahatlıktır, ancak kendi kendinle çekişmek korkunçtur..."
"Eğer İbrahim Yaratanı sevmeseydi, o imana sahip olamazdı. Kim iman olmaksızın Yaratanı severse kendisini yansıtır, kim İlah'ı severse İlah'ı yansıtır."
"Ebedî bilincim İlah'a olan aşkımdır ve bu benim için her şeyden daha yücedir"