Arama

  • Anasayfa
  • Galeri
  • Edebiyat
  • Nurullah Genç Şiirleri: Anlamlı, En Güzel Nurullah Genç Sözleri ve Alıntıları

Nurullah Genç Şiirleri: Anlamlı, En Güzel Nurullah Genç Sözleri ve Alıntıları

"Yağmur" şiiriyle ismini geniş kitlelere duyuran Nurullah Genç, geniş imge denizinin içinde sebatkar bir şiir işçisidir. Şiirleri ile genç nesli yakalayabilmiş az sayıdaki modern şairden olan Genç, şiire yüklediği ilahi anlam ve sanatsal dokunuşlar ile öne çıkıyor. Bugüne kadar yazdığı eserler Nurullah Genç sözleri ve Nurullah Genç şiirleri başlıkları ile aratılan şairin en bilinen şiirlerini sizler için derledik.

  • 11
  • 76

Rüveyda

Fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına

Bir güvercin uçurup kıtalar arasından

Çağırdın beni

Geçerek birer birer sürgün kanyonlarını

Derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına

Yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı

Yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı

Yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana

Koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına

Adını söylemek istemiyorum

Her hecesi amansız bir kor dudaklarımda

Her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım

Zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım

Adını söylemek istemiyorum

Rüveyda dediğim zaman

Anla ki, senin için yürüyor kelimeler

Çığlığımın atardamarlarından

Hangi yıldızdır bilmem, gözlerin

Kayar da üzerime Rüveyda

Önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime

Sonra açılır önümde ıstırap vadileri

Silik renkleriyle adımlarıma

Çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir

Hayalin bittiği menfeze doğru

Alaca bir at koşar içimde

Zamansız, mekânsız nefese doğru

Uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair

Yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda

Oysa Rüveyda

Baştanbaşa ben

Kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim

  • 12
  • 76

Kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden

Bir anlatsam nasıl utandığımı

Bir doğrulsam eğildiğim yerlerden

Ağarır tanyeri nilüferlerin

Alaca bir at koşar içimde

Ezer toynaklarıyla anılarımı

Sular köpürmemeliydi Rüveyda

Kırılmamalıydı ıslak dalları hasret servilerinin

Ben zehire alışkınım, şerbete değil

Rüyalar nefret eder avare duruşumdan

Kâbuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde

Sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber

Ben her gece bir Mehdî türküsüyle çilekeş

Yargılamak için zeval kayıtlarını

İnkılap bekliyorum

Hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin

Uzanır da gönlüme Rüveyda

Derinden bir ok saplanır bağrıma

Beynimi çağıran bir sese doğru

Alaca bir at koşar içimde

Zamansız, mekânsız nefese doğru

Varlığın cinayettir memleketimde işlenen

Akıtır kanını asil pehlivanların

Yokluğun sükûnettir kuşatır evrenimi

Varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın

Şimdi yıldızlardan bakamıyorsun

Göklerinde bir Belkıs otururdu Rüveyda

Binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin

Güneş bir anne gibi dururdu başucunda

Artık dokunamıyor kâkülün bulutlara

Karalara bürünmüş saçlarında dolunay

Ben bu kadar zulme lâyık mıyım Rüveyda

Hangi ressamı vurur bilmem, endamın

Sarar da benliğimi

Ben beni tanımam kaldırımlarda

Kafesleri yutan kafese doğru

Alaca bir at koşar içimde

Zamansız, mekânsız nefese doğru

  • 13
  • 76

Kırmızı bir kurdele bağlayarak alnına

Duydun mu orkideye duâ eden birini

Bu ısmarlama yüzler yok mu Rüveyda

Bu yapmacık bebekler

Gözyaşı akıtırken gülenler yok mu

Beni kahrediyor geceler boyu

Hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün

Soluk bir dünyanın mezarlarına

Gömerek gurbetimi

Kapadı karanlığa Yesrib, kapılarını

Meydan okuyuşun çağın ordularına

Bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır

Doruklardan öte hevese doğru

Alaca bir at koşar içimde

Zamansız, mekânsız nefese doğru

Yasını tutuyorum kararttığım düşlerin

Yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda

Amansız bir yalnızlık üfleyen pencereler

Lif lif yoluyor kahır seyyahı bedenimi

Önümde, haksızlığın hesaba çekildiği

Siyahın simsiyahı tanımadığı mahşer

Arkamda, kare kare ömrümü belirleyen

Hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler

Söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını

Yeniden bir Nil olup taşar mıyım çöllere

Kim giydirir başıma tacını nihayetin

Kim takar bileğime hürriyet künyesini

Karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle.

Rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı

Ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı

Asırlardır köhne barınaklarda

Küflenen, çürüyen çığlıklarımı

At vuruldu; içim paramparça Rüveyda

Gölgelerin ardına sakladım kusurumu

Sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin

Ben burda damla damla eriyip akıyorum

Yine de, bırakamam yerlere gururumu

İstenmediğim yeri usulca terk ederim

Hâtıra kalsın diye bırakır da ruhumu

Mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim

  • 14
  • 76

Denizin Son Martıları

Hayat hece hece öğretti bana

Sevginin açtığı kör kapıları

Ne zaman döndüysem hülyalarıma

Damladı içime kahır suları

Kalsın istiyorum kulaklarımda

Umut saatinin tıkırtıları

Mehtab neden böyle kanlı ve mağrur

Nerede ışıklı çöl atlıları

Uysal zamanlara kanatlanıyor

Rüya denizinin son martıları

Nurullah Genç

  • 15
  • 76

Ey Mona Lisa'nın Kıskandığı El

Bu kaçıncı yalnızlık trenlerin ardında

Bin pare olduğum kaçıncı bozgun

Bir gün bu esrarlı hikâye biter

Erzurum garında, banklar üstünde

Kalem bana kızgın, kitaplar kızgın

Hasret katar katar uzayıp gider

İçimde bir figân her düdük sesi

Her vagon efkârlı bir uzun hava

Göçmen kuşlar hâlâ dönmedi geri

Kurumuş, evlerin karanfilleri

Ey Mona Lisa'nınkıskandığı el

Sihrine bir defa dokunmak için

Hep aynı şarkıyı söyleyip durdum

Başımı umutsuz taşlara vurdum

Vermedin bir siyah fotoğrafını

Ya da bir hatıra parmaklarından

Beni bir kaygısız kral mı sandın

Hangi düşmanımın sözüne kandın

Götür, senin olsun bütün ihtişam

Gece mahkûmuna kalır mı akşam

Erzurum garından ayrılıyorum

Banklar mütereddit bakıyor ardım sıra

Abdurrahman Gazi yokuşlarında

Mecnun'la, Kerem'le buluşacağız

Bu çaresiz derdi konuşacağız

Yollar kıvrım kıvrım, çetin ve uzun

Dağlar malihulya, dereler hüzün

Takvimleri görmek istemiyorum

Karanlığa dönmek istemiyorum

Ey Mona Lisa'nınkıskandığı el

Bu kar yığınları cehennemden mi

Bu sokaklar mahşerden mi geliyor

Gürcükapı ihtirası bilmezdi

Altın kalpli zambakların

Filizlendiği Taşmağazalar

İlmek ilmek bileklerine

Geçirmezdi nefret urganlarını

Nerede dadaşın gür bıyıkları

Aziziye neden böyle derbeder

Solan renkler kimin, kaldırımlarda

Ya bu Erzurum Erzurum değil

Ya ben başkasıyım bu Erzurum'da

Ey Mona Lisa'nın kıskandığı el

Belki de o eski sinemalarda

Hâlâ bir çin filmi oynamaktadır

Çifteminareler mum ışığında

Sonsuzluğa geçit aramaktadır

Küskün çinileri Yâkutiye'nin

Yine sessiz sessiz ağlamaktadır

Issızlığa kurşun sıkan tabyalar

Başına karalar bağlamaktadır

Abdurrahman gazi yokuşlarında

Ne Mecnun ve Kerem, Leyla ve Aslı

Ne de Çin filminden kalan görüntü

Alevli bir köpük sadece dünya

Erzurum garına, banklar üstüne

Dönüyorum çıplak ayaklarımla

Yine kuşlar, yine rüzgâr ve yağmur

Zavallı gözlerim kırmızı, mahmur

Unutuyor sevda resimlerini

Ey Mona Lisa'nın kıskandığı el

O eşsiz, ebedî sıladan mahrum

Şarkıları sana bırakıyorum

Nurullah Genç

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN