Sait Faik ve arkadaşları okuldan niçin sürgün edildi?
Bu, bir sürgün hikayesi aslında. 1925 yılında İstanbul Erkek Lisesi onuncu sınıf öğrencilerinden birinin Arapça hocasının minderine iğne koymasıyla başlıyor. "Alt tarafı öğretmene yapılan bir şaka." diyebilirsiniz. Ancak mesele basını günlerce meşgul eden bir olaya dönüşüyor, Sait Faik ve arkadaşlarının sürgün edilmesine yol açıyor. Liseli bir grup genç hayatlarının en büyük utançlarıyla yüzleşiyor. İlk hikayelerini bu sürgünle yazacak olan Sait Faik, süreçte yaşadıklarıyla edebiyat dünyasının en ilginç okul anısını da sizinle paylaşıyor.
Giriş Tarihi: 22.06.2019
10:52
Güncelleme Tarihi: 22.06.2019
11:18
Sait Faik'i çocukluğundan beri tanıyan ve bir ara öğretmeni de olan Hakkı Süha Gezgin ise, aksine onun "sınıfta sakin ve dalgın, bahçede yalnız" dolaştığını söylüyor. Şu hale göre Sait Faik büyüdükçe haylazlıklarından vazgeçmişe benziyor. Öyle ki, Hikmet Feridun, Salih Hoca'ya yaptıkları çocukça şakayı her aklına geldiğinde Sait Faik'in "Ne de efendi bir adamdı. Nasıl elimiz vardı da o iğneyi minderine koyduk?" diye esef ettiğini yazmaktadır. Bir bakıma vicdan azabı çeken Sait Faik'in iğne olayında bir numaralı aktör olduğunu ise Hikmet Feridun'a anlattıkları belgelemektedir.
SAİT FAİK’İN VİCDAN AZABI
"Aradan yıllar geçti. Bir gece yarısı Sait Faik'i Beyoğlu'nda, Ağa Camii durağında gördüm. Büyük bir haberi varmış gibi önümü kesti ve:
"Ne oldu biliyor musun?" dedi.
Merakla yüzüne baktığımı görünce anlatmaya başladı:
Salih Hoca'yı gördüm!"
Nerede?"
Eyüp Sultan'da… Yanına koşup elini öptüm ve 'Hocam bizi affettin mi?' dedim. Hoca şaşardı. Sonra 'Niçin sizi affedeyim, sebep ne?' dedi. Kekeledim: 'Hani şu iğne meselesi hocam!' Elini öptüğüm zat büsbütün afalladı: 'Evladım, sen yanlıyorsun galiba. Beni birisine benzetmiş olmayasın?' Bu sefer ben şaşaladım: 'Siz Arabî Hocası Salih Efendi Hazretleri değil misiniz?' Güldü: 'Yok çocuğum, ne münasebet? Ben Arapça hocası değilim, ismim de Salih değil!' cevabını verdi. Bu sefer boynumu büktüm: 'Bir çocukluk yaramazlığının vicdan azabı içindeyim hoca efendi. Benzettiğim kimse olmasanız bile zararı yok. Onun namına beni affetseniz de şu iş olup bitse!' Hoca gülümsedi: 'Affettim gitti oğlum affettim!' dedi. Bir daha elini öptüm ve ayrıldım."
Sait Faik durdu ve bir yükten kurtulmuş gibi: Oh be yahu… Hafifledim vallahi!" dedi.
Bir vicdan azabı onu yallarca adım adım takip etmişti.
SAİT FAİK OKUMAKTAN HOŞLANMAZDI
Annesi Makbule Hanım, Sait Faik'in daha okula başlamadan "okumaktan hoşlanmadığını belli ettiğini" de söylüyor. Başarılı ve parlak bir tahsil hayatının olmadığı ortada olan kahramanımız son röportajlarından birinde, okuldan hiç hazzetmediğini, derslere karşı isteksizliğini belirtmekle beraber edebiyat derslerini ise şaşılacak bir biçimde sevdiğini kaydetmektedir. İlk hikâye denemelerine sürgün gittiği Bursa Erkek Lisesi'nde başladığını anlatan Sait Faik'e göre, "İpekli Mendil ve Zemberek" adlı hikâyeler bu dönemin mahsulü olup sanat yolunda atılmış ilk adımlar"dır.
SAİT FAİK OKUMAKTAN HOŞLANMAZDI
Annesi Makbule Hanım, Sait Faik'in daha okula başlamadan "okumaktan hoşlanmadığını belli ettiğini" de söylüyor. Başarılı ve parlak bir tahsil hayatının olmadığı ortada olan kahramanımız son röportajlarından birinde, okuldan hiç hazzetmediğini, derslere karşı isteksizliğini belirtmekle beraber edebiyat derslerini ise şaşılacak bir biçimde sevdiğini kaydetmektedir. İlk hikâye denemelerine sürgün gittiği Bursa Erkek Lisesi'nde başladığını anlatan Sait Faik'e göre, "İpekli Mendil ve Zemberek" adlı hikâyeler bu dönemin mahsulü olup sanat yolunda atılmış ilk adımlar"dır.
Bursa Erkek Lisesi gerçekten Sait Faik için tam anlamayla hayatının dönemeçlerinden biri olmuştur. Lisenin onuncu sınıfındayken Edebiyat Öğretmeni Mustafa Mümtaz Bey'in ödev olarak yazdırdığı "İpekli Mendil" hocası tarafından çok beğenilmiş ve sınıfta yüksek sesle okunmuştu. Dahası Mustafa Mümtaz Bey, imlâ kurallarına dikkat etmesi için uyardığı Sait Faik'i, gelecekte iyi bir hikâyeci olacağını söyleyerek cesaretlendirmişti.
Annesinin belirttiği gibi okumakta gözü olmayan Sait Faik, lisenin onuncu sınıfında kalmış ancak ne hikmetse 1928 yılında ite kaka liseyi bitirebilmişti: "… Yarı nankörlük, yarı korkaklığımdan lisenin onuncu sınıfında çakınca hiçbir şey olmamaya karar vermiş; ama neden gene onuncu sınıfı bir daha okumuştum, bilmem."