Sezai Karakoç hatıralarında Necip Fazıl'ı nasıl anlattı?
Sezai Karakoç'un Diriliş dergisinde yayımladığı Hatıralar yazıları, hem kendisinin hem de etrafındakilerin yaşanmışlıklarına ayna tutar niteliktedir. Hatıralar'ın içerisindeki en önemli isimse şüphesiz Necip Fazıl Kısakürek'tir. Üstad kendisine "Sevgili Sezai Karakoç'um" diye seslenir. Aralarındaki bağ bir dostluk, bir ideoloji bağıdır. Karakoç, bunların ışığında Necip Fazıl ile nasıl tanıştığını, aralarında geçen konuşmaları ve dargınlığı anlatır. Sezai Karakoç'un hatıralarıyla Necip Fazıl Kısakürek'i 36'ncı ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyoruz…
Giriş Tarihi: 25.05.2019
14:36
Güncelleme Tarihi: 25.05.2019
15:26
Necip Fazıl ve Büyük Doğu
Karakoç bütün bu okumalar sonucunda tarifi mümkün olmayan bir hayret ve sevinci bir arada yaşar. Öncelikle bu dergi onun aşina olduğu hepsi de bir örnek kitap, gazete ve dergilerden oldukça farklı bir kulvarda durmaktadır.
Hem politik hem sosyal açıdan kişiler ve kurumlar üzerinde hissedilebilir bir baskı oluşturulduğu, insanların inancını dile getirmeye çekindiği, ezanın Türkçe okunduğu kritik bir zaman diliminde, Büyük Doğu, İslam'ı cesur bir şekilde savunmaktan çekinmemektedir. Egemen güçlerle uzun soluklu çatışmalara girmeyi göze alan dergide yer alan yazılarda İslami bir duyarlılık dikkat çekmektedir. Üstelik bunu İstanbul'da yaşayan, Fransızca bilen, çağdaş bir üslubu benimseyen bir entelektüel, Necip Fazıl Kısakürek başarmaktadır.
Kısakürek ve Karakoç’un ilk karşılaşması
"Bir gün yine çalışırken pardösülü, koltuğunun altında çanta, üstad hızla içeri girdi. "Ankara'dan size müjdelerim var çocuklar" dedi. Menderes'le görüştüğünü ima etti. Coşkuluydu. Sonra beni gördü. Kendimi tanıttım."
Sezai Karakoç 1950 yılında Gaziantep Lisesi'nden mezun olduğunda yükseköğrenimine İstanbul'da devam etmek ister. Bu sayede ülkeyi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtaracağına inandığı Büyük Doğu hareketine ve Necip Fazıl'a daha yakın olacaktır.
Diğer taraftan ailesini güçlükle geçindirebilen baba Yasin Karakoç meseleye başka bir pencereden bakmaktadır. Ona göre Sezai, başarılı öğrencilere burs imkânı sağlayan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi veya İlahiyat Fakültesi'nde öğrenim görmelidir. Karakoç, şansını zorlayıp burs imkânlarını araştırmak amacıyla İstanbul'a gider. Burada Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin sınavlarına "gönülsüz" olarak girer.
Yıllardır mücadelesine uzaktan tanık olduğu önderiyle tanışabilmek umuduyla Vilayetin karşısındaki Büyük Doğu idarehanesine gider. Heyecanla içeri girer ve sessizce çalışmakta olan çalışanlara "Selam size" der. Bu, Büyük Doğu camiasında uygulanan bir ritüeldir. İki kişi karşılaşınca biri "selam size" diyecek, öbürü de "size selam" diyerek karşılık verecektir.
Ne yazık ki şairin selamına kimse karşılık vermez. Ayrıca Üstat Ankara'dadır. Karakoç bu duruma aldırmaz ve idarehanenin işlerine yardım eder. Birkaç gün sonra pardesülü biri hızla içeri girer ve çalışanlarla heyecanla konuşur. Babacan tavırlarıyla dikkat çeken bu adam, üstattır.
1950 yılının yaz aylarında gerçekleşen bu tanışma esnasında Kısakürek kırk altı, Karakoç on yedi yaşındadır. Üstat kendisine samimiyetle inanan bu genci Moda'daki evine, kahvaltıya davet eder. Karakoç, birçok üniversiteli gencin katıldığı bu sohbetlerde bulunmaktan zevk alır. Aynı günlerde sınav sonuçları açıklandığında Mülkiye'yi burslu olarak kazandığını öğrenir. Artık Ankara'ya gitmek mecburiyetindedir.
Ankara’da yapılan sık görüşmeler
Sezai Karakoç şanslıdır çünkü Ankara'da yaşarken Necip Fazıl'ı sık sık görme fırsatını bulur. Üstelik şair, Ankara'ya geleceğini önceden o sırada haftalık olarak yayımlanan Büyük Doğu dergisinde duyurmaktadır. Kısakürek ve gençler Ulus'ta bulunan İstanbul Kıraathanesi ya da Havuzlu Kahve gibi mekânlarda bir araya gelirler.
Bu buluşmalarda gençler genellikle konuşmaz, üstatlarını dinlerler. Buna ilave olarak İstanbul'a dönmek istediğinde onu kalabalık bir grup halinde uğurlarlar. Ankara Garı'ndaki bu uğurlamalar dikkat çeker. Öyle ki görenler "Acaba kimdir bu uğurlanan?" diye meraka düşerler.