Sezai Karakoç hatıralarında Necip Fazıl'ı nasıl anlattı?
Sezai Karakoç'un Diriliş dergisinde yayımladığı Hatıralar yazıları, hem kendisinin hem de etrafındakilerin yaşanmışlıklarına ayna tutar niteliktedir. Hatıralar'ın içerisindeki en önemli isimse şüphesiz Necip Fazıl Kısakürek'tir. Üstad kendisine "Sevgili Sezai Karakoç'um" diye seslenir. Aralarındaki bağ bir dostluk, bir ideoloji bağıdır. Karakoç, bunların ışığında Necip Fazıl ile nasıl tanıştığını, aralarında geçen konuşmaları ve dargınlığı anlatır. Sezai Karakoç'un hatıralarıyla Necip Fazıl Kısakürek'i 36'ncı ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyoruz…
Giriş Tarihi: 25.05.2019
14:36
Güncelleme Tarihi: 25.05.2019
15:26
Dergi, Necip Fazıl'ın yeni yayımlanan Sonsuzluk Kervanı adlı kitabı üzerinde de durur. Buna ilave olarak Karakoç, gelecek sayılarda söz konusu metni merkeze alan incelemeler yapacağını da not düşmüştür. Karakoç'a göre bu, Necip Fazıl'ın edebiyat ortamında algılanışı hususunda önemsenmesi gereken bir hamledir.
Çünkü Nurullah Ataç gibi eleştirmenlerin birçoğu Kısakürek'ten hiç bahsetmemeyi ya da "vebalı bir adammış gibi bahset[meyi]" alışkanlık hâline getirmişlerdi. Bundan dolayı Sonsuzluk Kervanı'nı da görmezden gelmişlerdi. Karakoç'un yazısı bu boykotu kırmayı başarır. Hatta Ataç, kitap üzerine bir eleştiri kaleme alır.
Yine de Şiir Sanatı'ndaki yazı, büyük övgüler içermeyişinden olsa gerek, Necip Fazıl'ı memnun etmeye yetmez. Üstat dergiyi dili dolayısıyla tenkit eder. Ayrıca Karakoç'u teşvik edecek herhangi bir yorum yapmaz. Onun bu tutumu, genç şairin dergisini devam ettirmeyişinde etkin rol oynar.
Üstad ile Karakoç arasında soğuk rüzgârlar
Sezai Karakoç'un Necip Fazıl'a darılmasına neden olan olay 1956 yılında gerçekleşir. Büyük Doğu gazetesinin Edebiyat-Sanat sayfasında Karakoç'un bilgisi dışında başarısız ve "seviyesiz " şiirler yayımlanır. Şiirler, nezaketsiz tavırlarıyla dikkat çeken yazı işleri müdürünün bir arkadaşına aittir. Sayfayı cazibe merkezi hâline getiren Karakoç, bu duruma oldukça üzülür. Yazı işleri müdürüyle "çirkin bir şekilde" tartışırlar. Karakoç "Burası Büyük Doğu'dur. Burada kavga etmeyelim." diyerek tartışmaya son verir.
Karakoç ertesi gün gazeteye geldiğinde Necip Fazıl'ın asık bir suratla çalıştığını görür. Kısa süre içinde yazı işleri müdürünün kendisine iftira ettiğini anlar. Zira Kısakürek, genç şairin-üstatla aralarındaki ilişkiye binaen-müdürü gazeteden attırmakla tehdit ettiğini zanneder. Oysa Karakoç'un ağzından böyle bir söz çıkmaz. Zaten bir an olsun dürüstlükten ödün vermeyen ve sırtını kimseye yaslamayan Karakoç'un mizacı bu tür bir beyanda bulunmasına manidir. Diğer taraftan Kısakürek, altı yıldır yakından tanıdığı, "Sevgili Sezai Karakoç'um" diye seslendiği genç adama inanmaz. Ona konuşma veya kendini savunma hakkı da vermez. Büyük bir bağlılık duyduğu Necip Fazıl'ın onu tanımaması ve ona itibar etmemesi Karakoç'u derinden yaralar.
"Ne olduğunu bile sormadan; 'Sen onlara, Necip Fazıl Bey'e söyler, sizi buradan attırırım demişsin.' dedi. Oysa böyle bir söz asla ağzımdan çıkmamıştı. Bunu söylemem mümkün de olamazdı. O kadar yıl beraber olduğumuz üstadın bunu bilmesi lâzımdı. Canım sıkıldı. Ben de 'onların bu sözüne inandınız mı?' dedim. O da 'Söylemiş olabilirsin.' deyince çok müteessir oldum. Bir şey söylemedim."
Karakoç, anılarında Kısakürek'i suçlayıcı herhangi bir ifade kullanmaz. Kırıldığını bile açık bir şekilde söylemez. Yalnızca bu olaydan sonra şairi uzun müddet aramadığını belirtmekle yetinir. Bu dargınlık 1959'a dek sürer.
Karakoç'un edebi yönünü keşfeden Necip Fazıl
Sonraki günlerde Son Posta gazetesinde yazmaya başlayan Kısakürek, genç şair Sezai Karakoç'un ikinci şiir kitabı olan Şahdamar üzerine bir fıkra kaleme alır. Esasen sanatçı, çok yakın olmasına rağmen uzun zaman farkına varılmayan bir hakikatin sebep olduğu hayret duygusunu yaşamaktadır. Elbette Kısakürek, Karakoç'un sanatçı kişiliğini yeni öğrenmemiştir. Onun Büyük Doğu'da neşredilen şiirlerinden ve edebi yazılarından haberdardır.
Bununla beraber o zamana kadar genç şairin edebi metinlerine pek fazla dikkat etmemiştir. Toplumu sarsan olaylar, dergi çıkarma telaşı ve hapis çilesi gibi faktörler de onun şairliğini Kısakürek'e unutturmuş olabilir.