Tanpınar’ın en zorlanarak yazdığı kitap: Beş Şehir
Ahmet Hamdi Tanpınar, roman, şiir, öykü, deneme gibi edebiyatın hemen hemen bütün türleriyle eserler veren modern Türk edebiyatının kurucu isimlerinden biridir. Tanpınar, "mutlak kısırlıkla, mutlak yazmak hevesinin bir mahsulü" olarak tanımladığı Beş Şehir eserinde medeniyet arayışının izini, şehirlerin tarihinde ve bu tarihi oluşturan toplumsal bellekte sürer. Biz de Tanpınar'ın medeniyet tasavvurunun izini sürmek adına Beş Şehir eserini siz Fikriyat okurları için tahlil ettik.
Giriş Tarihi: 28.12.2019
10:30
Güncelleme Tarihi: 28.12.2019
11:52
Küçük köşelerde aranması gereken İstanbul
Tanpınar büyük mimari eserlerden bahsederken İstanbul'un asıl olarak "küçük köşelerde" ve "sürpriz peyzajlarda" aranması gerektiğini söyler.
"İstanbul'un Üsküdar ve Boğaziçi'nin hemen her tarafında bu köşelere sık sık rastlanır. Bazıları ayaklarının ucuna takılmış deniz parçasıyla bulundukları yokuştan uçmağa hemen hazır görünürler. Bir kısmı fetih yıllarından bir parça gibi asil ve eskilik havasında yaşarlar. Hepsinde ağaç, su, taş, insanla geniş ilhamlı bir ruh gibi konuşur. Bizim asıl peyzajlarımız bu köşelerdir. İstanbul halkı onları yaşarken yapmıştır. Kainata ruhlarındaki birlik çerçevesinden bakan insanların eseridir."
Bu köşeler, fetih yıllarından bu zamana kadar, asaleti ve eskiliğiyle "parçalanmaz akışın" içerisinde bir bütün olarak bugüne intikal etmiştir. Kainata ruhlarındaki birlik çerçevesiyle bakan insanların oluşturmuş olduğu bu köşeler, Tanpınar'da zamanın birliğiyle açıklanmıştır.
"Küçük köşeler" ve "geçmişi şimdide arama isteği"
Şerif Eskin, Zamanın ve Hafızanın Kıyısında isimli çalışmasında, "Asıl İstanbul buradadır" dediği köşelerin "gerçek zamanın sezgisini veren" bir faktör olarak karşımıza çıktığını ifade eder. "Bir kısmı fetih yıllarından bir parça gibi asil ve eskilik havasında yaşarlar." Özellikle bu cümle Tanpınar'ın geçmişi "şimdi"de arama isteğinin bir göstergesidir.
"Şurası var ki tıpkı kendimiz gibi geçmiş zaman da bizdeki aksiyle tekevvün halindedir. Kainatımızı nasıl kendi akislerimizle yaratırsak; maziyi de düşüncelerimizle, duygularımızla ve değer hükümlerimize göre yaratır, değiştiririz."
Görüldüğü üzere Tanpınar geçmiş zamanın biz de "tekevvün" yani, oluş halinde olduğunu dile getirir. Bireylerin içsel yaşantılarına göre "sezilebilir" bir konumdadır. Maziyi kendi benliğimiz ve düşüncelerimizle yeniden şekillendirebiliriz. Çünkü tarih ona göre bitmiş hadiseler toplamı değil, "oluş" unu tamamlamamış ve benliğin yaratıcı gücüyle şekillenen bir alandır. Yahya Kemal'de gördüğümüz gibi; yaşanmış ve bitmiş vakalardan "güzel" anların seçilerek "sonsuz bir rüya" misali her daim yaşanılmak istenen bir alan değildir. Tanpınar, Beş Şehir'de sürekli oluş halindeki bir geçmişten bahsetmesinden dolayı onun eserinde geçmişin mutlak kabulü ve özlemi yoktur.
"Niçin geçmiş zaman bizi bir kuyu gibi çekiyor? İyi biliyorum ki aradığım şey bu insanların kendileri değildir; ne de yaşadıkları devre hasret çekiyorum… Hayır, aradığım şey ne onlar ne de zamanlarıdır."
Tanpınar'ın "aradığı şey eski günler, yitirilmiş cennetler değil, bugün yaşadığı ânın zaman yüklü olmasıdır" Tarih, bugüne olan "bağlantısı" noktasında önemlidir. Geçmişle hangi noktada bağlanacağımız ve bugüne olan katkısı bahis konusudur. Nitekim Beş Şehir' in sonunda bu görüşlerini açıkça izah eder.
"En büyük meselemiz budur: mazi ile nerede ve nasıl bağlanacağız, hepimiz bir şuur ve benlik buhranının çocuklarıyız, hepimiz Hamlet'ten daha keskin bir "olmak veya olmamak" davası içinde yaşıyoruz. Onu benimsedikçe hayatımıza ve eserimize daha yakından sahip olacağız. Belki sadece aramak ve bütün kapıları çalmak kâfidir."