Türk edebiyatının sürgün kalemleri
İnsanın iradesi dışında istemediği bir coğrafyada yaşamaya mecbur edilmesidir sürgün. Adem ile Havva'nın cennetten dünyaya sürgünü nasıl bütün insanlığın kaderini etkilemişse sürgün cezaları da muhatap şair ve yazarların hayatlarını, kaderlerini, eserlerini ve hatta ailelerinin istikballerini bile etkiledi. Niyazi Mısri'den Mehmet Âkif'e sürgüne gönderilen yazarlar ve şairleri sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 12.11.2018
16:29
Güncelleme Tarihi: 12.11.2018
17:56
ON DÖRT SENE SONRA VATANINA GERİ DÖNDÜ
Halide vatanına ilk kez 10 sene sonra torunu Ömer'i görmeye geldi. Çocukları ve torunu ile hasret giderdikten sonra tekrar Londra'ya döndü. Halide'nin sürgünü ancak Atatürk'ün ölümünden sonra Cumhurbaşkanı olan İnönü'nün davetiyle 1939 yılında, tam 14 sene sonra son bulacaktı.
REFİK HALİT KARAY (1888-1965)
Refik Halit, Sadrazam Şevket Paşa'nın öldürülmesi üzerine Cemal Paşa tarafından hazırlanan sürgünler listesine eklenilerek Sinop'a sürgüne gönderildi. Karay, Sinop'a sürgün edilmesinin nedenini "Minelbab İlelmihrab " adlı kitabında Talat Paşa'yı kastederek yazdığı "Hırkaya alışanlar birden bire frak giyerlerse gülünç olurlar ." cümlesine bağlar.
Refik Halit Karay ilk olarak 1913 yılında Sinop'a sürgün edilir. Oradan sonra 1916 yılında bu kez Çorum'a sürülür, daha sonra Ankara' ya oradan da Bilecik'e gönderilir. Refik Halit sürgün olarak Anadolu'yu bucak bucak dolaşır.
Refik Halit Karay affedilmesi üzerine 1918'te İstanbul'a geri döner. İstanbul'a döndükten sonra maruz kaldığı baskılara dayanamayarak 1922 yılında ülkeyi terk eder. Beyrut'a giden Halit Karay buradan da "Cünye" ye gider ve 1927 yılına kadar burada kaldıktan sonra bir süre Halep'te kalır.
YURDA DÖNÜŞ YILLARINI ALDI
1933 yılında affedilerek tekrardan ülkeye döner. Yazar Anadolu'da geçirdiği süre boyunca yaşadıklarını ve gördüklerini birleştirerek "Memleket Hikâyeleri" adlı eserinde anlatır. Sürgün yıllarını ise "Minelbab İlelmihrab" adlı hatıra kitabında ele alır. Refik Halit sürgündeyken kaleme aldığı "Boz Eşek" adlı hikâye kitabıyla adını duyurur ve Ziya Gökalp'in isteği üzerine "Yeni Mecmua" dergisinde yazmaya başladı.
"Bir sürgün için memleketindekilerle ve başka yerlerdeki memleketli dostlarıyla mektuplaşmak o kadar ehemmiyetli, lüzumlu bir iştir ki, bundan mahrum kalmaktan duyulan azap, âdeta, gittikçe havası azalan bir odada teneffüs zorluğuna benzer ve mektup yazılıp cevabını almak çok defa bir tedavi yerine geçer. Bu sebepten olacak, kendi iradeleri dışında gurbet illerinde yaşayanlar ekmek paralarından keserler, açlığa katlanırlar, mektuplaşmayı tercih ederler. Mektup alış, hayat hakkına sahip oluşu gösterir, yarın için ümit verir, büsbütün lüzumsuz, rabıtasız bulunmadığına alamettir. Ortada, 'Aranılıyorum, şu hâlde yaşıyorum. ' gibi bir düstur mevcuttur. Onun içindir ki, sürgünlere en fazla postanede rastlarsınız yahut mektup yazarken ve ceplerinden zarflar çıkartırken…"