Türk edebiyatının sürgün kalemleri
İnsanın iradesi dışında istemediği bir coğrafyada yaşamaya mecbur edilmesidir sürgün. Adem ile Havva'nın cennetten dünyaya sürgünü nasıl bütün insanlığın kaderini etkilemişse sürgün cezaları da muhatap şair ve yazarların hayatlarını, kaderlerini, eserlerini ve hatta ailelerinin istikballerini bile etkiledi. Niyazi Mısri'den Mehmet Âkif'e sürgüne gönderilen yazarlar ve şairleri sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 12.11.2018
16:29
Güncelleme Tarihi: 12.11.2018
17:56
Yakup Kadri Karaosmanoğlu ilk olarak 1934 yılında Tiran'a elçi olarak atandı. Sonrasında sırayla 1935'de Prag, 1939'da Lahey, 1942'de Bern, 1949'da Tahran ve 1951'de tekrardan Bern'de elçilik görevlerinde bulundu. Bern elçisi iken Yakup Kadri emeklilik kararı aldı. Yazarın bu yıllarda kaleme aldığı "Zoraki Diplomat" adlı eseri; elçilik yıllarının bir ürünü olarak ortaya çıktı.
AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1912)
1873 yılında sahnelenen "Vatan Yahut Silistre" adlı Namık Kemal'in yazdığı oyunun sahnelenmesinin ardından çıkan olaylarla birlikte suçlu bulunup sürgüne gönderilecek beş gazeteciden biri olan Ahmet Mithat, Rodos' a sürgün edildi. Otuz sekiz ay süren sürgün sırasında yazmaya devam eden Ahmet Mithat Efendi Rodos'ta çok sayıda eser yayınladı.
Rodoslu çocuklara dersler verdi; "Medreseyi Süleymaniye" adlı bir ilkokul açtı. En üretken dönemlerinden birini yaşayan Ahmet Mithat "Hasan Mellah", "Hüseyin Fellah" ve "Dünyaya Yeniden Geliş" gibi önemli eserlerini burada yazdı. İstanbul'da çıkan "Kırk Ambar" dergisine yazılar gönderdi. Abdülaziz'in vefat etmesi üzerine V. Murat'ın tahta geçmesiyle çıkan genel af sonucu İstanbul'a geri dönmesine izin verildi.
KEÇECİZADE İZZET MOLLA (1785-1829)
Keçecizade, Osmanlı-Rus savaşı öncesinde arkadaşlarıyla birlikte bu savaşa girecek gücün ve moralin yeterli olmadığını, Osmanlı'nın savaşa hazır olamadığını içeren düşüncelerini padişaha bildirdi. Bununla rağmen savaşa girildiği takdirde, savaşın ağır kayıplar getireceğine yönelik bir "Layiha" hazırlayıp saraya sundu. Devrin sadrazamı Hamdullah Paşa aleyhinde söz söylemek ve devlete karşı olmak iddialarıyla 1832 yılında Keşan'a sürüldü. Keçecizade sürgün edilmesini ve devlet karşıtı olarak gösterilmesini hak etmediğini; sürgünde kaleme aldığı "Mihnet-Keşan" adlı eserinde söyle dile getirdi:
"Değildi sözümüz devlete itiraz
Edenlerde varsa bula inkıraz
Dedim onlara ömrünüz çok ola
Hıyanet eden devlete yok ola"
Şair ayrıca vatan özlemini ve gurbetlik acısını da "Mihnet-Keşan"da şöyle anlatır:
"Felek benden aldı diğer intikam
Kesildi vatandan selam-ı peyam
Çekip bam-ı gamdan nice hay u huy
Ederdim kabuterliği arzu"
EBUZZİYA TEVFİK (1849-1913)
1873 yılında Vatan Yahut Silistre oyunun Gedik Paşa Tiyatrosu'nda sergilenmesinin ardından İbret ve Sirac gazeteleri kapandı ve beş gazeteci sürgün edildi. Ebuzziya da sürgüne gönderilecekler arasındaydı. Ebuzziya Tevfik Rodos'a sürüldü. Rodos sürgünü sırasında mahpusların eğitimi ile meşgul oldu. Buradaki kişilerin ürettikleri el işlerinin gelişmesine, gelirlerinin artmasına katkıda bulundu. 'Zindanda Muharrir' adlı dergiyi çıkardı. Victor Hugo'nun "Angelo" adlı eserinde Türkçeye uyarladığı "Habibe veya Semahat-ı Aşk" adlı kitabını yazdı ve yayınladı. Ebuzziya Rodos yıllarında "Numune-i Edebiyat-ı Osmaniye" adlı kitabını meydana getirdi. İstanbul'daki yardımcısı Şemsettin Sami'ye gönderdiği yazılarla 1875'te İstanbul'da "Muharrir" adlı bir dergi yayımlamaya başladı. Ebuzziya Tevfik 10 Haziran 1876'da İstanbul'a dönebildi.
SÜLEYMAN NAZİF (1869-1927)
Nazif kaleme aldığı 'Pierre Loti Günü'nde işgalciler hakkında yazdığı yazılar sebebiyle İngilizler tarafından Malta'ya sürgün edildi. Yazar, 23 Mart 1920 salı gecesi bir harp gemisi olan Rezolişin adlı gemiyle Malta'ya sürgüne gönderildi. Sürgün yerinin Malta olmasını İngiliz Bahriye Nazırı olan Mr. Winston Churchill şöyle açıklar: "Bizim için savaşın mukadderatı Akdeniz'de belli olacaktı. Bu sebeple kendileriyle siyaset ve savaş alanında mücadele ettiğimiz insanlardan elimize geçenleri donanmamızın sürekli kontrolü altında olan bir yerde toplanması şarttı."
16 Malta'da 20 ay devam eden esaret hayatı, Nazif'teki vatan hasretini, parçalanmış ve işgal edilmiş yurdu karşısında hissettiği ıstıraplarını daha şiddetlendirerek ona en güzel vatan ve iman şiirlerini yazdırdı. Gurbet havası içinde terennüm ettiği "Malta Geceleri", "Daü's Sıla" ve "Son Nefesimle Hasbihal", Süleyman Nazif'in en güzel eserleri sayılmağa layık manzumeleriydi.