Türkiye'nin roman haritası
Edebiyata yön veren yazarların çoğu yaşadığı şehrin kültüründen, tarihinden ve dokusundan etkilenir. Okuduğumuz romanların kahramanları ve hikâyeleri kadar, yaşadıkları yerler de bizleri sarıp sarmalar. Edebiyatımızda en çok mesken tutan mekân ise İstanbul olarak bilinir. Burada başlayıp şekillenen roman sevdasında en büyük etken, yayınevlerinin, gazetelerin ve matbaaların burada olmasıdır. Anadolu'yu ise daha çok Milli Mücadele ve Erken Cumhuriyet anlatıları ve sonrasında köy romanlarında görmek mümkün.
Giriş Tarihi: 28.12.2018
15:43
Güncelleme Tarihi: 28.12.2018
17:52
UŞAK; Toz Duman İçinde, Talip Apaydın, 1974
Ayaklarının altını öpeyim beyim. Ben yoksul bir adamım. Elli şinik buğday yazmışlar. Nereden bulayım ben elli şinik buğdayı? Sakladın diyorlar, vallahi billlahi saklamadım. (…) Efendi tabanlarını öpeyim. Vallahi billahi saklamadım. Olup olacağı harmanda işte. İsterseniz hepsini alın. Başka yok diyorum, inan.
– Yıkın ulen, yıkın! Çıkarın çarıklarını! Dürzüler sizi! Oyun mu oynuyoruz burada ulen? Devlete borcunu vermeyen dürzünün kemiklerini kırarım ben. Vurun, gebertin!
Adamı yıktılar. Ayaklarını tüfeğe geçirip sopayla vurmaya başladılar. Zaptiyelerden birisi geride duruyordu. O pek karışmıyordu nedense. Ama öbürleri pek iştahlıydılar. Vurdukça adam sarsılıyor, tozun toprağın içinde debeleniyor, bar bar bağırıyordu.
İbrahim Bey dayanamadı.
Bırakın şunu Başefendi, dedi. Buğday saklayacak adam değil o. Beceremez. Zavallıın biri.
Zaptiye başı gülümsedi,
– Maksat köylüye gözdağı vermek ağa, dedi. Saklamak isteyen olursa ibret alsın. Literatür Yayınları, 2017, s. 97.
Talip Apaydın kimdir?
Türk toplumcu yazar. İlkokuldan sonra Çifteler Köy Enstitüsü'ne ardından Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'ne kaydoldu. Daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü'nü bitirdi.
YOZGAT; Yılkı Atı, Abbas Sayar, 1970
Bugün aklım Doru Kısrak'a takıldı. Çifte gittim geldim, onu düşündüm. Dışarıda kış geldim diyor. Ahırdaki saman belli. Ben, öküzlerin, tayın, kıratın yeygisini onunla paylaştıramam. Tayın arpasına ortak edemem. O, bu yılbaşının çaresine bakacak. O, bu yıl "Yılkılık…". Dağda ot kalmadı, çöp kalmadı. Köyün sığırı üç beş gün yaylıma ya çıkar ya çıkmaz. Nerde ise şimdi sığır döner. Harman yerinde yolunu kesersin, kısrağı çevirirsin. Burnunu dağa doğru dönderirsin, sürersin tepeye kadar. Varsın başının çaresine baksın. Bahara sağ salim elimize geçerse ne âlâ… Yook bir dereyi doldurursa, o da onun bileceği iş… E. Yayınları, 1971, s. 13.
Abbas Sayar her ne kadar ardına kadar açık olduğunu söylese de aslında Türk edebiyatının kapalı bir kapısı olarak kalmıştır. Yılkı Atı ile TRT Roman Ödülü (1970), ikinci romanı Çelo ile 1973 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü, üçüncü romanı Can Şenliği ile de 1975 Madaralı Roman Ödülü'nü kazanmış olmasına rağmen edebiyatımızda hemen her yazarın başına geldiği gibi vefasızlığa uğramış, ömrünün son yıllarında iyiden iyiye unutulmuştur.
ZONGULDAK; Yanartaş, Mehmet Seyda, 1970
1970 TRT Roman Başarı Ödülü
Üçüncü vardiya işçileriydi bunlar. Lambahane önünde toplanmış, İbraham Efendi'yi beklerken ayak değiştiriyorlardı. Gelecek, sayacak. 'Yürü koçum!' diyecek. Kapalı, somurtuk bir kış gecesinin altında sokulmuşlardı birbirlerine. Kir, apış arası, koltuk altı teri, kömür tozu karışımı pis bir koku yayılmıştı havaya. Çok üşüyorlardı. Sırtlarında, omuz başları dirsekleri yırtık, rengi atmış birer gömlek. Başlarında biçimini yitirmiş yağlı birer kasket, ya da enseden düğümlü birer mendil. Şalvar potur pantolon karışımı bacaklarında. Çoğunda o bile yok. Ayak bileklerine varan kapkara donlarla fırlamış gelmişler. Çıplak ayakları ocağın sızıntı sularıyla şişik, mor, çatlak. Evrensel Basım Yayın, 2016, s. 88.
Mehmet Seyda, Türk yazar. Mehmet Seyda olarak bilinmekte olup asıl soyadı "Çeliker"dir. Pertevniyal Lisesi'ni bitirdikten sonra 1937-1946 yılları arasında memur olarak çalıştı.
AKSARAY; Bizim Köy, Mahmut Makal, 1950
Burası yedi yüze yakın nüfuslu bir köy. İlk olarak bu yıl okula kavuştu. Okul için yükseltilen dört duvarın öğretmen evi bölümünün üstü, Köy İhtiyar Kurulu, hükümet duyursa böyle örttürmez diyerek, kamış, hasır, ne bulduysa onunla, çabucak derme çatma kapatıverdi. Caminin bir bölümünün derslik olarak kullanılması, onları gayrete getirmişti. Bu duvarlar 1945'te yapılmış, bu yıl da örtülmeseydi, yağmurdan çökecekti. Nitekim daha 1936'da da bir okul için böyle dört duvar yapılmış, ama üstü bir türlü örtülemediğinden yıkılmaya yüz tutmuş, köylü taşlarını bölüşmüş. Zaten kendileri de demiyorlar mı, "Efendi, bu yıl seni göndermeselerdi, bunu da yıkardık. Beş-on yıl daha rahat ederdik. Ama olmadı işte…" Literatür Yayınları, 2017. s.107.
Mahmut Makal, 1950'de "Köy Edebiyatı" akımını başlatan Türk yazar, şair ve öğretmen. Makal, 1930 yılında Aksaray ilinin Gülağaç ilçesi Demirci Kasabası'nda doğdu. 1943 yılında İvriz Köy Enstitüsü'ne başladı. Edebiyata şiirle başladı.
IĞDIR; Ağrı Dağı Efsanesi, Yaşar Kemal, 1970
Ağrı'nın tam tepesinde bir ateş harmanı vardır. Doruğun tam ortasında bir kuyu dünyanın ortasına iner. İlk ateş bu kuyudan alınmıştır. İnsanoğlunun gördüğü ilk ateş Ağrı Dağı yüreğindeki ateştir. İnsanlar bu ateşi almak istemişler, almışlar da… Ateşi kaçıranlardan bir tanesi dağın gafletinden faydalanmış, ateş gölünden bir tutam ateş koparmış, başlamış dağdan aşağı koşmağa, ta aşağılara inmiş. Tam bu sırada Ağrı uyanmış, bakmış ki ateşi koparan başını almış gidiyor. Hemen eli ateşli adamı orada, olduğu yerde yakalamış, durdurmuş. Adamı da elindeki ateşi de o anda, orada dondurmuş.
Ağrı Dağı'nın yamaçları böyle taş olmuş adamlarla dolu. Ağrı, doruğuna çıkanı, orayı göreni, ateşini çalsın çalmasın, hiçbir zaman bağışlamamıştır. Yapı Kredi Yayınları, 2014, s. 100.