Bilime yön veren Müslüman alimler ve icatları
Bugünkü teknolojinin temelleri, yüzlerce yıl önce Doğu'nun saraylarında, rasathanelerinde ve medreselerinde Müslüman bilim adamları tarafından atıldı. Bu alimler, icatlarıyla tüm dünyayı etkileyerek bilime yön verdi. Meryem el Usturlabi'den Cezeri'ye, İbni Sina'dan Aziz Sancar'a dünya tarihine yön veren bilim insanlarını sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 29.02.2020
17:42
Güncelleme Tarihi: 29.02.2020
18:01
Lagari Hasan Çelebi, Evliya Çelebi'ye göre IV. Murad'ın kızı Kaya Sultan'ın doğumu münasebetiyle yapılan şenlikler sırasında 50 okka barut macunundan yedi kollu bir fişek icat etti.
Rivayete göre Sarayburnu'nda IV. Murad'ın huzurunda fişeğe binen Lagari Hasan Çelebi, yardımcılarının fişeği ateşlemesiyle havaya yükseldi. Havada iken yanındaki fişekleri ateşleyince denizin yüzü aydınlanmış, büyük fişeğinin barutu kalmayıp yere doğru düşerken de ellerindeki kartal kanatlarını açıp Sinan Paşa Köşkü önünde denize inmişti.
Yine Evliya Çelebi'nin belirttiğine göre daha sonra Kırım'a Selâmet Giray Han'ın yanına giden Lagari orada vefat etmişti.
Lagari Hasan Çelebi, barutla çalışan iki katlı roketi 1633 yılında yaptı. 30 metre uzunluğundaki roketle, ateşlendikten sonra 2,5 kilometre yol aldığı ve ardından denize iniş yaptığı rivayet edilen Hasan Çelebi ilk kez gerçek anlamda roketli uçuş yapan insan oldu.
EVLİYA ÇELEBİ'DEN HASAN ÇELEBİ'NİN UÇUŞUNA DAİR DETAYLAR
Seyahatname'de geçen bilgilere göre Evliya Çelebi, 25 Mart 1611 tarihinde, İstanbul, Unkapanı'nda doğdu. Evliya, eğitiminin ilk aşamasında daha çok babasının Unkapanı pazar yerindeki dükkânına gelen bilgili ve çok yönlü tanıdıklardan yararlandı. Daha sonra Unkapanı'nda Fil Yokuşu'ndaki Hamid Efendi Medresesinde yedi yıl eğitim gördü.
1635 yılında, akrabası Silahdâr Melek Ahmed Paşa vasıtasıyla Ayasofya Câmii'nde IV. Murad Han ile tanıştırılan Evliya Çelebi, yüksek seviyede devlet ve bilim adamları ile üst rütbeli askerlerin yetiştiği Enderûn Mektebine kabul edildi.
Birçok savaşa katılan, ata iyi binen, sırası geldiği zaman iyi bir savaşçı olarak birçok kez ölüm tehlikesiyle yüz yüze gelmiş, fakat ince zekâsı, hazırcevaplığı ve güler yüzü ile bu ölüm tehlikelerinden yakasını kurtarmayı başarmış biriydi. Ömrünü gezmeye, yeni yerler ve insanlar tanımaya vakfeden Evliya Çelebi, seyahatnamesinde kendisinden seyyah-ı âlem ve nedim-i beni âdem Evliya-yı bî-riyâ yani dünya gezgini, insanoğlunun dostu, riyasız Evliya olarak bahseder.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinin altıncı cildinde, aile kökünün Ahmet Yesevî'ye kadar ulaştığını yazar. Türkçeyi düzgün, etkili ve sanatsal kullanabilme becerisine sahip olan Evliya, Enderun'da Arapça, Farsça ve Rumca; babasının arkadaşı Simyon Usta'dan ise Latince ve Yunanca öğrendi.
70 yılı aşkın bir hayat yaşamış ve bu ömrünün 50 yılını seyahatlerde geçirmiş olan Evliya, 26 milyon kilometrekare yüzölçümüne sahip, 3 kıta imparatorluğu olan muazzam devletin hemen her tarafını gezdi. Anadolu, Rumeli, Suriye, Irak, Mısır, Girit, Hicaz, Ukrayna, Romanya, Slovakya, Transilvanya, Moldovya, Avusturya, Macaristan, Polonya, Almanya, Hollanda, Bosna-Hersek, Dalmaçya, Güney Rusya, Kırım, Kafkasya, İran. Mısır, Habeşistan ve Sudan'a kadar gitti. Hayatını gezmeye vakfeden Evliya Çelebi, bu seyahatlerini 10 ciltten oluşan Seyahatname 'sinde anlattı.
Gördüğü bir rüyayla seyyahlığa başlayan Evliya Çelebi, gezdiği yerlere ait kültürel değerleri anlattığı 10 ciltlik Seyahatname'yi kaleme aldı. Bu eserle yalnızca yaşadığı döneme değil, birçok farklı milletin kültürel birikimine ışık tuttu.
İNSANLIK TARİHİNE YÖN VEREN EVLİYA ÇELEBİ'NİN SEYAHAT ROTASI
Ahmed Yesevî, bugün Kazakistan'ın Çimkent şehri yakınlarında yer alan Sayram kasabasında dünyaya geldi. Dinî tasavvufî eğitimini tamamladıktan sonra yine o bölgedeki Yesi şehrine yerleşip, uzun yıllar halkı maneviyat yolunda irşad etti. Yesevi, öğretisini hocası Arslan Baba'dan aldığı "ehl-i beyt" sevgisi ve bu doğrultudaki tasavvuf anlayışı üzerine kurdu.
12. yüzyılda yaşayan Ahmed Yesevî, bir yandan İslam şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını, tarikat adap ve erkânını öğretmeye çalışırken, bir yandan da İslamiyet'i insanlara sevdirmeye, ehl-i beyt akidesini yaymayı ve yerleştirmeyi kendine gaye edinmişti.