Bilime yön veren Müslüman alimler ve icatları
Bugünkü teknolojinin temelleri, yüzlerce yıl önce Doğu'nun saraylarında, rasathanelerinde ve medreselerinde Müslüman bilim adamları tarafından atıldı. Bu alimler, icatlarıyla tüm dünyayı etkileyerek bilime yön verdi. Meryem el Usturlabi'den Cezeri'ye, İbni Sina'dan Aziz Sancar'a dünya tarihine yön veren bilim insanlarını sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 29.02.2020
17:42
Güncelleme Tarihi: 29.02.2020
18:01
Birçok savaşa katılan, ata iyi binen, sırası geldiği zaman iyi bir savaşçı olarak birçok kez ölüm tehlikesiyle yüz yüze gelmiş, fakat ince zekâsı, hazırcevaplığı ve güler yüzü ile bu ölüm tehlikelerinden yakasını kurtarmayı başarmış biriydi. Ömrünü gezmeye, yeni yerler ve insanlar tanımaya vakfeden Evliya Çelebi, seyahatnamesinde kendisinden seyyah-ı âlem ve nedim-i beni âdem Evliya-yı bî-riyâ yani dünya gezgini, insanoğlunun dostu, riyasız Evliya olarak bahseder.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinin altıncı cildinde, aile kökünün Ahmet Yesevî'ye kadar ulaştığını yazar. Türkçeyi düzgün, etkili ve sanatsal kullanabilme becerisine sahip olan Evliya, Enderun'da Arapça, Farsça ve Rumca; babasının arkadaşı Simyon Usta'dan ise Latince ve Yunanca öğrendi.
70 yılı aşkın bir hayat yaşamış ve bu ömrünün 50 yılını seyahatlerde geçirmiş olan Evliya, 26 milyon kilometrekare yüzölçümüne sahip, 3 kıta imparatorluğu olan muazzam devletin hemen her tarafını gezdi. Anadolu, Rumeli, Suriye, Irak, Mısır, Girit, Hicaz, Ukrayna, Romanya, Slovakya, Transilvanya, Moldovya, Avusturya, Macaristan, Polonya, Almanya, Hollanda, Bosna-Hersek, Dalmaçya, Güney Rusya, Kırım, Kafkasya, İran. Mısır, Habeşistan ve Sudan'a kadar gitti. Hayatını gezmeye vakfeden Evliya Çelebi, bu seyahatlerini 10 ciltten oluşan Seyahatname 'sinde anlattı.
Gördüğü bir rüyayla seyyahlığa başlayan Evliya Çelebi, gezdiği yerlere ait kültürel değerleri anlattığı 10 ciltlik Seyahatname'yi kaleme aldı. Bu eserle yalnızca yaşadığı döneme değil, birçok farklı milletin kültürel birikimine ışık tuttu.
İNSANLIK TARİHİNE YÖN VEREN EVLİYA ÇELEBİ'NİN SEYAHAT ROTASI
Ahmed Yesevî, bugün Kazakistan'ın Çimkent şehri yakınlarında yer alan Sayram kasabasında dünyaya geldi. Dinî tasavvufî eğitimini tamamladıktan sonra yine o bölgedeki Yesi şehrine yerleşip, uzun yıllar halkı maneviyat yolunda irşad etti. Yesevi, öğretisini hocası Arslan Baba'dan aldığı "ehl-i beyt" sevgisi ve bu doğrultudaki tasavvuf anlayışı üzerine kurdu.
12. yüzyılda yaşayan Ahmed Yesevî, bir yandan İslam şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını, tarikat adap ve erkânını öğretmeye çalışırken, bir yandan da İslamiyet'i insanlara sevdirmeye, ehl-i beyt akidesini yaymayı ve yerleştirmeyi kendine gaye edinmişti.
Divan-ı Hikmet, Hoca Ahmed Yesevî'nin söylediği "hikmet" adlı şiirleri bir araya getiren, tasavvuf edebiyatımızın bilinen en eski örneklerini içeren eserdir. Ahmed Yesevî'nin en önemli eseri Dîvân-ı Hikmet'in kaynağı, ayet ve hadislerdir. Kur'an-ı Kerim ve sünnetleri kaynak alarak söylediği hikmet adlı şiirleri sayesinde, 12. yüzyılda Orta Asya'da İslam'ın iman, amel ve ahlaka yönelik hükümlerinin benimsenip uygulanmasında etkili oldu.
Hoca Ahmed Yesevi'nin dilinde seslendirildikten asırlar sonrasında bile insanlara ulaşan bu hikmetler, İslam etrafında örgütlenen bir iman birliğinin teşekkül etmesine, hizmeti yönüyle Türklüğün manevi hayatında çok önemli bir yere sahiptir.
AHMET YESEVİ'DEN HİKMETLER
Bilimler tarihi alanında dünyanın sayılı isimlerinden olan Fuat Sezgin, 300 bin yazma eseri inceleyerek, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar alanındaki en kapsamlı eser olarak gösterilen 18 ciltlik Arap-İslam Bilim Tarihi'ni kaleme aldı.
24 Ekim 1924'te Bitlis'te dünyaya gelen Fuat Sezgin, ilkokulu Doğubayazıt, ortaokul ve liseyi Erzurum'da okuyup 1943 yılında İstanbul'a geldi.
Çocukluğundan itibaren mühendis olmak isteyen Sezgin, bir tavsiye üzerine katıldığı İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsünde görev alan Alman Hellmut Ritter'in semineri sonrası hayata bakışını tamamen değiştirdi. Ritter'le çalışmaya başladıktan sonra çalışma düzeninin nasıl değiştiğini şu sözlerle anlatırdı:
"Ritter'le çalışmaya başladım. Çok zor bir adamdı. Çalışmaya başladıktan bir iki gün sonra bana: "Fuat! Günde kaç saat çalışıyorsun?" diye sordu. "13-14 saat çalışıyorum" dedim. O zaman bana: "Bu çalışmayla âlim olamazsın. Eğer âlim olmak istiyorsan bu miktarı artıracaksın. Benim hocam (Eilhard) Wiedemann günde 24 saat çalışırdı. Gün daha uzun olsaydı daha çok çalışırdı" dedi. Ben bu konuşmadan sonra çalışma saatlerimi yavaş yavaş artırdım. 17 saate kadar çıkardım. Uzun zaman böyle devam ettim. Son senelerde, malum, artık yaşlanınca çalışma tempomu biraz yavaşlattım."