Bilime yön veren Müslüman alimler ve icatları
Bugünkü teknolojinin temelleri, yüzlerce yıl önce Doğu'nun saraylarında, rasathanelerinde ve medreselerinde Müslüman bilim adamları tarafından atıldı. Bu alimler, icatlarıyla tüm dünyayı etkileyerek bilime yön verdi. Meryem el Usturlabi'den Cezeri'ye, İbni Sina'dan Aziz Sancar'a dünya tarihine yön veren bilim insanlarını sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 29.02.2020
17:42
Güncelleme Tarihi: 29.02.2020
18:01
Ahmed Yesevî, bugün Kazakistan'ın Çimkent şehri yakınlarında yer alan Sayram kasabasında dünyaya geldi. Dinî tasavvufî eğitimini tamamladıktan sonra yine o bölgedeki Yesi şehrine yerleşip, uzun yıllar halkı maneviyat yolunda irşad etti. Yesevi, öğretisini hocası Arslan Baba'dan aldığı "ehl-i beyt" sevgisi ve bu doğrultudaki tasavvuf anlayışı üzerine kurdu.
12. yüzyılda yaşayan Ahmed Yesevî, bir yandan İslam şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını, tarikat adap ve erkânını öğretmeye çalışırken, bir yandan da İslamiyet'i insanlara sevdirmeye, ehl-i beyt akidesini yaymayı ve yerleştirmeyi kendine gaye edinmişti.
Divan-ı Hikmet, Hoca Ahmed Yesevî'nin söylediği "hikmet" adlı şiirleri bir araya getiren, tasavvuf edebiyatımızın bilinen en eski örneklerini içeren eserdir. Ahmed Yesevî'nin en önemli eseri Dîvân-ı Hikmet'in kaynağı, ayet ve hadislerdir. Kur'an-ı Kerim ve sünnetleri kaynak alarak söylediği hikmet adlı şiirleri sayesinde, 12. yüzyılda Orta Asya'da İslam'ın iman, amel ve ahlaka yönelik hükümlerinin benimsenip uygulanmasında etkili oldu.
Hoca Ahmed Yesevi'nin dilinde seslendirildikten asırlar sonrasında bile insanlara ulaşan bu hikmetler, İslam etrafında örgütlenen bir iman birliğinin teşekkül etmesine, hizmeti yönüyle Türklüğün manevi hayatında çok önemli bir yere sahiptir.
AHMET YESEVİ'DEN HİKMETLER
Bilimler tarihi alanında dünyanın sayılı isimlerinden olan Fuat Sezgin, 300 bin yazma eseri inceleyerek, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar alanındaki en kapsamlı eser olarak gösterilen 18 ciltlik Arap-İslam Bilim Tarihi'ni kaleme aldı.
24 Ekim 1924'te Bitlis'te dünyaya gelen Fuat Sezgin, ilkokulu Doğubayazıt, ortaokul ve liseyi Erzurum'da okuyup 1943 yılında İstanbul'a geldi.
Çocukluğundan itibaren mühendis olmak isteyen Sezgin, bir tavsiye üzerine katıldığı İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsünde görev alan Alman Hellmut Ritter'in semineri sonrası hayata bakışını tamamen değiştirdi. Ritter'le çalışmaya başladıktan sonra çalışma düzeninin nasıl değiştiğini şu sözlerle anlatırdı:
"Ritter'le çalışmaya başladım. Çok zor bir adamdı. Çalışmaya başladıktan bir iki gün sonra bana: "Fuat! Günde kaç saat çalışıyorsun?" diye sordu. "13-14 saat çalışıyorum" dedim. O zaman bana: "Bu çalışmayla âlim olamazsın. Eğer âlim olmak istiyorsan bu miktarı artıracaksın. Benim hocam (Eilhard) Wiedemann günde 24 saat çalışırdı. Gün daha uzun olsaydı daha çok çalışırdı" dedi. Ben bu konuşmadan sonra çalışma saatlerimi yavaş yavaş artırdım. 17 saate kadar çıkardım. Uzun zaman böyle devam ettim. Son senelerde, malum, artık yaşlanınca çalışma tempomu biraz yavaşlattım."
BÜYÜK YANKI UYANDIRAN ÇALIŞMALARI
Sonrasında aynı enstitüde, alanının en tanınmış uzmanlarından olan Ritter'in öğrencisi olan Sezgin, hocasının bilimlerin temelinin İslam bilimlerine dayandığını belirtmesi üzerine bu alana yöneldi.
Sezgin, 1951'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra Arap Dili ve Edebiyatı üzerine doktora çalışmalarına başladı, 1954'te "Buhari'nin Kaynakları" adlı adlı tezini tamamladı.
Bu teziyle Sezgin, hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari'nin (810-870) bilinenin aksine sözlü kaynaklarla değil, yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı. Bu yazılı kaynakların İslam'ın erken dönemine, hatta 7. yüzyıla kadar geri gittiğini ortaya koydu. Sezgin'in bu tezi, oryantalist çevrelerde büyük yankı uyandırdı ve hala tartışılıyor.
Sezgin, bir gün üniversiteye giderken aldığı gazetede, Milli Birlik Komitesinin aldığı kararla üniversitelerden uzaklaştırdığı "147'likler" olarak bilinen zararlı akademisyenler arasında yer aldığını öğrendi. Kendisine daha önce yurt dışından yapılan teklifleri vatanına bağlılığı dolayısıyla reddeden Sezgin, bu karar sonrasında Frankfurt'a gitmek zorunda kaldı.
FUAT SEZGİN'İN FİKRİYAT'TAKİ TÜM YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN...
Frankfurt Üniversitesinde misafir doçent olarak ders vermeye başlayan Sezgin, Cabir bin Hayyan üzerine hazırladığı tez sonrasında 1966 yılında profesör oldu. Sezgin, bilimsel çalışmalarını Arap-İslam kültürünün tabi bilimler tarihi alanında yoğunlaştırdı