Cemil Meriç'e göre İslam düşüncesinin gelişimi
1983 yılında yayım hayatına giren kültür ve düşünce dergisi Hamle'de, dokuzuncu sayıdan on dokuzuncu sayıya kadar dönemin tanınmış entelektüellerine "İnanmış Aydının Problemleri" konusu bağlamında birtakım sorular sorulmuştur. "İslam Düşüncesi Neden Geriledi?" ve "İslam Düşüncesi Nasıl Gelişebilir?" başlığı altında oluşturulan dört farklı soru dönemdeki bazı aydınlara yöneltilmiştir. İlk olarak Cemil Meriç ile birlikte başlayan mülakat zincirinde, ünlü mütefekkir Cemil Meriç'in İslam düşüncesinin gelişimine dair görüşleri neler olmuştur?
Giriş Tarihi: 21.05.2020
17:25
Güncelleme Tarihi: 21.05.2020
20:16
"AKİF DE FİKRET DE YAHYA KEMAL DE BU TOPRAĞIN MÜMTAZ EVLATLARI"
Cemil Meriç sorunun devamında Akif'in beraberinde diğer şairleri ve düşünce adamlarını da zikretmiştir:
"Türk insanı, irfandan önce sevgiye ve anlayışa muhtaçtır. Fikret'i de, Akif'i de muhabbetle bağrımıza basarsak, ikisi de bize büyük dersler verebilir. Ben Akif'i daha çok severim. Ama bu sevgi inhisarcı değildir. Şiir bahçesinde çeşit çeşit çiçek var, en iyisi bütün bu çiçekleri zevkle okşamak, kokularından ve güzelliklerinden faydalanmaktır. Akif de, Fikret de, Yahya Kemal de bu toprağın mümtaz evlatları. Akif'i sevmek, Necip Fazıl'ı beğenmemek mânâsına gelmez. Bütün bu düşünce adamları, ülkemizin barındırdığı "milyonca ecsad" arasında pâk ve parlak bir "nasiye"dir. Onları sevelim ve tekrar tekrar okuyarak, yakından tanımaya çalışalım. Kısaca, Türk aydınının başlıca derdi, bir düşünce geleneğinden mahrum olmakta". Sevgi, düşünmenin ilk ve vazgeçilmez şartıdır. Batı tarihindeki her kepazeliği yüceltirken, kendi geçmişimizde karşımıza çıkan minnacık kusurlara takılıp kalıyoruz. Bu ne şuursuzluk! İslâmiyet bir yerde insaftır. İnsafını kaybedenler hiç bir hakikati bütünüyle kavrayamazlar. Kısaca,sorularınız böyle bir anketin çerçevesi içinde cevaplandırılamaz."
Cemil Meriç günümüz aydınına, Türk milletine İslami açıdan katkısı olmuş herkesi tanıması gerektiğini önermiştir. Ünlü mütefekkir, İslami düşüncenin gelişebilmesi için bu kişilerin "aydınlıklarından" faydalanılması gerektiğini düşünmüştür. Cemil Meriç'in bu soru bağlamındaki son cümleleri de şunlar olmuştur:
"Hakikat bütündedir bize göre. Doğu ile Batı, insan beyninin iki yarım küresi. Elbette ki başlıca kaynağımız Kur'an ve hadisler, Ama bu iki ilâhi kılavuzun kıstaslarına ters düşmeyen her düşünceyi benimseyecek ve gözlerimizi her yandan gelecek ışıklara açık tutacağız, önce kendi irfanımız, sonra beşeri irfanın bütünü... Unutmayalım ki, İslâm büyükleri, bir Sokrat'a, bir Psagor'a, bir Eflatun'a tanınmamış peygamberler gözüyle bakmış ve Kur'an'ı anlamakta onların getirdiği aydınlıktan da faydalanmak istemişlerdir. Dinimizde kininde, taassubun da yeri yoktur. İnanmış aydından beklediğimiz, Mevlânalara, Yunuslara, Hacı Bektaş Velilere yakışan bir anlayış yüceliği ve bütünü kucaklayan bir sevgidir. Kendi içimizdeki güzeli, ilâhiyi sırf kendimizindir diye küçümsemeyelim. İlâhi nur her yerde ve herkeste takdir ve takdis edilmeli. Bilgiyi beşikten mezara kadar aramak, her Müslüman'ın başlıca vazifesi değil midir?" (Hamle Dergisi, 1983: S. 9, 19).
Cemil Meriç, anketin bazı hakikatleri tekrar etmek açısından "çok yerinde bir teşebbüs" olduğunu vurgulayarak cümlelerine son vermiştir.
Hamle, döneminde Müslüman toplumların eksiklerini gören ve buna çözüm üretmeye çalışan bir dergi olmuştur. Bu konuda aydınlara düşen görevin bilincinde olan dergi, yayımladıkları bu mülakatlarla ülkenin zor zamanlardan geçtiği bir dönemde İslam düşüncesine katkı sağlamaya çalışmıştır. Derginin bu noktadaki duruşu takdire şayandır.