Deprem bölgesinde en çok merak edilen dini sorular
6 Şubat'ta gerçekleşen 7,7 ve 7,6 şiddetindeki Kahramanmaraş depremleri sonucunda ülkemizin ciddi bir kısmı afet bölgesi haline geldi. İnsanlar bu zor durumda dini vecibeleri öğrenmek ve uygulamak için Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'na onlarca soru sordu. Bu soruların içinden en çok merak edilenleri cevaplarıyla beraber sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 22.02.2023
11:15
Güncelleme Tarihi: 23.02.2023
18:17
◾ Adetli veya lohusa kadın camiye girebilir mi?
➡ İslam âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre, kadınların adet veya lohusalık hallerinde camiye girmeleri caiz değildir (Mevsıli, el-İhtiyar, 1/73-74; Mevvak, et-Tac, 1/552; Şirbini, Muğni'l-muhtac, 1/119). Hayız ve nifas halleri, dinimizce hükmen kirlilik sayılmakta ve ibadetlere engel kabul edilmektedir. Camiler de ibadet mekânıdır. Hz. Peygamber "Ben hayızlı ve cünüp kimsenin mescide girmesini/mescitte bulunmasını helal görmüyorum." (Ebu Davud, Taharet, 94; İbn Huzeyme, Sahih, 2/284), "Mescit, hayızlı ve cünübe helal değildir." (İbn Mace, Tahara, 126) buyurmuştur. Bazı âlimler ise ihtiyaç halinde örneğin, camideki bir eşyayı almak için, adetli kadının camiye girmesini veya camiden geçen yolun daha yakın olması gibi bir sebeple caminin içinden geçmesini caiz görmüşlerdir (İbn Kudame, el-Muğni, 1/166; Şirbini, Muğni'l-muhtac, 1/119). Hanefiler de ihtiyaç olması halinde cünüp kişinin, teyemmüm yapmak şartıyla mescitten geçebileceğini ve orada ihtiyaç oranında kalabileceğini caiz görmüşlerdir (Kasani, Bedai', 1/38). Hanbelilerden bir görüşe göre cünüp, adetli veya lohusa kimseler bu durumda iken namaz abdesti almaları şartıyla mescitte bulunabilirler (Merdavi, el-İnsaf, 1/347). Zahirilere göre ise adetli kadın camiye girebilir ve orada durabilir (İbn Hazm, el-Muhalla, 5/196). İhtiyaç halinde bu görüşlerle de amel edilebilir.
Adetli veya lohusa olan kişiler hakkındaki bu hükümler, duvar veya başka bir şeyle çevrilip mescid olarak inşa edilmiş ve içerisinde itikâfın yapılmasının sahih olduğu yerler için geçerlidir. Bu nedenle mescidlerin avlusu ve müştemilatında bulunup da duruma göre imama uyulabilen yerler mescidden farklı değerlendirilmiştir. Bu yerler Hanefi, Maliki ve Hanbelilerden gelen sahih görüşe göre bu konuda mescidin hükümlerine tabi değildir (Bkz. el-Mevsuatü'l-fıkhiyye, 5/224).
◾ Âfet bölgelerinde Cuma namazı
➡ Cuma namazı, gerekli şartları taşıyan her mümin erkeğe farzdır. Ancak cemaate katılmaya engel bir mazeretin varlığı, cuma namazının farziyetini düşürmektedir. Hastalık, cana, mala ve namusa bir zarar gelme tehlikesi ve şiddetli yağış gibi sebepler bu mazeretlerden birkaçıdır. Cuma namazına iştirak edemeyecek derecede doğal âfetlerden etkilenmek de mazeret oluşturur. Fiilen yürüttüğü görev gereği cumaya katılamayacak olanlardan da Cuma namazı yükümlülüğü düşer. Bu şekilde cuma namazını kılamayan kimseler, öğle namazını kılmakla yükümlüdürler.
Bununla birlikte âfet bölgelerinde cuma namazını edâ etme imkânı bulanlar, namazlarını kılarlar.
◾ Adak Kurbanı Kesilmeden Bedeli Para Olarak Depremzedelere Verilebilir mi?
➡ Adak, kişinin ibadet niteliğindeki bir şeyi yapacağına dair Allah'a söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir.
Belirlenerek adanan şey aynen yerine getirilmedikçe adak yükümlülüğü düşmez (Kâsânî, Bedâi', V, 90). Bundan dolayı kurban keseceğine ve etini fakirlere dağıtacağına dair adakta bulunan kişi, ancak kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Bu itibarla, adak kurbanını kesmek yerine, parasını fakirlere vermek ya da aynî yardımda bulunmakla bu adak yerine getirilmiş olmaz.
Bununla birlikte adak kurbanı olanların vekâlet yoluyla kestirmek ve deprem bölgesindeki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak üzere kurban bedelini göndermeleri caizdir.
◾ Akika kurbanı kesmek yerine onun bedeli depremzedelere gönderilebilir mi?
➡ Akika kurbanı, adak olarak niyet edilmedikçe farz ya da vacip olmayacağından bu kurban için ayrılan para depremzedelere gönderilebilir.
◾ Depremzedelere Zekât Verilebilir mi?
➡ Zekât, toplumsal dayanışma ve insanların temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için farz kılınmış bir ibadettir. Deprem gibi büyük afet zamanlarında toplumun acil ihtiyaçlarının karşılanması son derece önemli hale gelmektedir. Böyle durumlarda diğer bağışların yanında zekât yoluyla da yaraların sarılmasına destek olmak gerekir. Buna göre şartlarına riayet etmek kaydıyla zekât farizası doğrudan ya da her bakımdan güvenilir kişi ve kuruluşlar aracılığı ile yerine getirilebilir. Normal şartlar altında zengin sayılacak mal varlığına sahip olan kimselere de içinde bulunduğu olağanüstü şartlar sebebiyle malına ulaşamadığı sürece zekât verilebilir.
Zekâtı bir aracı kuruluş vasıtasıyla yerine getirirken şu hususlara dikkat edilmelidir:
Bu kuruluşun her bakımdan güvenilir olması,
Bu kuruluşun, zekâta aracılık ettiğini açıkça taahhüt ediyor olması ve topladıkları zekâtların tamamını aynî veya nakdî olarak hak sahiplerine teslim etmesi,
Zekâtın, söz konusu kuruluşun özel "zekât hesabı"na yatırılması.
Öte yandan dinimize göre dayanışma ve yardımlaşma sorumluluğu sadece zekâttan ibaret değildir. Dolayısıyla zekât dışındaki infak ve bağışlar ile de yardıma muhtaç olanlara ulaşmak ve yaralarını sarmak inancımızın bir gereğidir.