Arama

Turhan ve Ayşe Atacan çiftinin Ramazan Anıları | Ramazan'dan An'lar

Mübarek Ramazan ayı, beraberinde bereketi de getiren, faziletli bir mevsimdir. Yeme içmeden mahrum kalmanın yanı sıra kalpleri rahmet ile dolduran, insanların ruhlarını tazeleyen bir iklimdir. İslam medeniyetinin bir tezahürü olan bu ay geldiğinde insanlar daha çok paylaşır, birbirini gözetirler. Böylece büyüklerimizin anlattığı eski Ramazanlar yad edilir. Bu müstesna anların peşine düştüğümüz "Ramazan'dan An'lar" programımızın bu seneki ilk konukları Turhan ve Ayşe Atacan çifti oldu. Büyüklerimiz, bizlere eski Ramazanlara dair güzel anlarını anlattılar.

Ayşe Atacan:

◾ Annem en büyükleriydi, ailenin en büyük geliniydi. Annemi anne olarak görüyordular hep, idareciydi yani. Allah razı olsun hepsinden. Bu şekilde bayram geliyordu. Her eve el öpmeye gidiyorduk biz bayramda. Neye en çok ne veriyordular? Helva. Helvaya bayılıyorduk...

Turhan Atacan:

◾ Gerek helva o zamanki verilen şeyler gerek şeker, şeker daha lükstü yani o zaman için diyelim şeker veriliyordu. Bir ayrı sevgi, bir ayrı bir coşku. Büyükler küçükleri sever, küçükler de büyükleri sayardı. Bu saygı gerçekten çok zirvedeydi yani o zamanlar. Ekmekle üzümü yiyorduk bize çok tatlı ve lezzetli geliyordu. Daha sonraları oldu, Allah (CC) nimetlerine daha çok ulaştık, daha çok bir araya geldik, daha çoğaldık, bir arada bulunduk fakat yemek adetlerimiz çoğaldı ve bir gün babama dedim "Baba, biz eskiden ekmek ile üzüm yiyorduk. Çok tatlı, çok lezzetli geliyordu bize. Ama şimdi çok çeşit yemeklerimiz var fakat o tat, eski huzur kalmadı". Babam da dedi "Çünkü nimetler çoğaldıkça biz insanlar da bir başka alışkanlıklar başladı. İnsanlar evvelden maddi durumları iyi olmayan insanlar birbirlerine daha çok yardım ediyor, daha çok birbirlerine muhtaç idiler ancak dünyalığa daha çok sahip oldular, daha çok maddeye sahip oldular, bu madde o insanları biraz değiştirdi".

Ayşe Atacan:

◾ Mutlu etmedi...

Turhan Atacan:

◾ Biraz değiştirdi. Herkesin maddi durumları düzeldi, herkes daha çok paraya, eşyaya sahip oldu, evi barkı oldu ama o eski samimiyet kalmadı. Çünkü niye? Kimse artık kimseye muhtaç değil öyle anlıyoruz.

Ayşe Atacan:

◾ Bayram geliyordu, her eve el öpmeye gidiyorduk. Ondan sonra böyle bizden daha büyük gençler vardı. Onlar salıncak yeri vardı oraya salıncak kuruyorlar, biz de gidiyorduk peşleri sıra, çok seviyorduk hem de gitmeyi. Sallanıyordular salıncakta, akşama kadar orada oynuyordular. Yani bu şekilde güzel bayramlar oluyordu.

Turhan Atacan:

◾ Ortaokul 3. sınıfta, okul hayatım bittikten sonra babama yardımcı olmaya çalıştım çünkü birinin fedakar olması lazımdı. Bu bana düşüyordu. Ben babama yardım etmeye başladım ta ki askerlik sürem gelinceye kadar. 2 sene askerlik yaptık. Yaş yirmi beşe gelince Ayşe ile beraber tanışma oldu. Ondan sonra 1968 senesinde evlendik. Evlendik ama 68'de evlendik, 70'te bana Almanya göründü. O zaman şu şart vardı Almanya'da çalışan bir işçi, bir senesi dolmadan eşini Türkiye'den getirtemiyordu.

Ayşe Atacan:

◾ Bak bir şey anlatayım da bu bir mektup yazdı bize. Ramazan'dı biliyor musun? Dedi kız kardeşine, "Dön de bak, komposto var mı tencerede?" dedi. Bu da kompostoyu çok seviyordu. Bu koca bir tencere pilav yapıyormuş arkadaşı anlatıyor, bir de tavuk haşlıyormuş yanına. Bir hafta diyor gidip gelip onu yiyordu Turhan.

Turhan Atacan:

◾ Hiç kültürünü bilmediğin, insanları tanımadığın, lisanından anlamadığın bir ülkeye gidiyorsun. Çok zor günler o zamanlar. Oraya gidince kendisini artık bir boşlukta hissettiler. Annesinden, babasından, eşinden çevresinden uzak. Ben bir senem doldu. Bir sene dolduktan sonra iş yerini de değiştim, daha iyi bir iş yerine geçtim ve ondan sonra ev kiraladım, eşimi istek yaptım Almanya'ya getirdim.

Ayşe Atacan:

◾ Almanya'ya ilk defa 1971'de gittim. Onuncu ayın 1'inde hiç unutmam. Dışarı çıkıyordum sade kuşların sesini anlıyordum, içeri giriyordum kimse yok, zaman zaman ağlıyordum. Bunun küçük kız kardeşi vardı benim çocuğum yoktu ya, onun fotoğraflarını alıp gittim, onu çok seviyordum. Onun fotoğrafına bakıp bakıp ağlıyordum sanki her şeyi kaybettim gibi. Şimdi Ramazan tutacağız o sene zaten ben onuncu ayda gittim on birinci ay da Ramazan'dı. Ezan yok dışarıda ezan okunmuyor. Ben buradan alışkın olduğum için dışarı çıkıyordum, bakayım ezan okunacak mı içeride duyabilir miyim diye dışarıda oturuyordum bunlar namaz kılana kadar. Orada teravih kılıyordular bir odada beş altı kişi anca oluyordu. Onları dinliyordum. Çok garipti yani gerçekten çok garipti. Konu komşu Türk yok öyle çok. En üst katımda işte bir tane Trabzonlu aile vardı. Onunla çok samimi olduk ama kardeş neydi o zaman birbirimizle olan samimiyetimizde. Birbirimize gittik, geldik böyle sürekli. Ramazan'ı öyle tuttuk. Ya o Bayram. Bayram ne? Bayramda kim gelecek yanına sen zaten gençsin, küçüksün bayramda da gelen giden yok, tek başına o garip yani.

Turhan Atacan:

◾ Şimdi biz gittiğimiz zaman biz ve bizden önceki gidenlerin zamanında cami yok, din görevlisi yok. Ancak sonra her şehirde, her küçük beldede bile şu anda camiler var. Ramazan olsun, bayram olsun yani insanların orada bir araya gelecek imkanları oluştu. Aynı Türkiye'deki gibi elhamdülillah şimdi böyle devam ediyor.

Ayşe Atacan:

◾ Yani insan önemli bize, insan önemli. Yoksa yani onlar, bunlar hepsi gelip geçici. İnsansız bunlar hiç mutluluk vermiyor. Şu kapını açan olmadıktan sonra burada hiç mutlu olamıyorsun. İlla birisi tıklattı mı kapını oh senden daha iyisi yok, en güzeli o.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN