Arama

Turhan ve Ayşe Atacan çiftinin Ramazan Anıları | Ramazan'dan An'lar

Mübarek Ramazan ayı, beraberinde bereketi de getiren, faziletli bir mevsimdir. Yeme içmeden mahrum kalmanın yanı sıra kalpleri rahmet ile dolduran, insanların ruhlarını tazeleyen bir iklimdir. İslam medeniyetinin bir tezahürü olan bu ay geldiğinde insanlar daha çok paylaşır, birbirini gözetirler. Böylece büyüklerimizin anlattığı eski Ramazanlar yad edilir. Bu müstesna anların peşine düştüğümüz "Ramazan'dan An'lar" programımızın bu seneki ilk konukları Turhan ve Ayşe Atacan çifti oldu. Büyüklerimiz, bizlere eski Ramazanlara dair güzel anlarını anlattılar.

Ayşe Atacan:

◾ Bayram geliyordu, her eve el öpmeye gidiyorduk. Ondan sonra böyle bizden daha büyük gençler vardı. Onlar salıncak yeri vardı oraya salıncak kuruyorlar, biz de gidiyorduk peşleri sıra, çok seviyorduk hem de gitmeyi. Sallanıyordular salıncakta, akşama kadar orada oynuyordular. Yani bu şekilde güzel bayramlar oluyordu.

Turhan Atacan:

◾ Ortaokul 3. sınıfta, okul hayatım bittikten sonra babama yardımcı olmaya çalıştım çünkü birinin fedakar olması lazımdı. Bu bana düşüyordu. Ben babama yardım etmeye başladım ta ki askerlik sürem gelinceye kadar. 2 sene askerlik yaptık. Yaş yirmi beşe gelince Ayşe ile beraber tanışma oldu. Ondan sonra 1968 senesinde evlendik. Evlendik ama 68'de evlendik, 70'te bana Almanya göründü. O zaman şu şart vardı Almanya'da çalışan bir işçi, bir senesi dolmadan eşini Türkiye'den getirtemiyordu.

Ayşe Atacan:

◾ Bak bir şey anlatayım da bu bir mektup yazdı bize. Ramazan'dı biliyor musun? Dedi kız kardeşine, "Dön de bak, komposto var mı tencerede?" dedi. Bu da kompostoyu çok seviyordu. Bu koca bir tencere pilav yapıyormuş arkadaşı anlatıyor, bir de tavuk haşlıyormuş yanına. Bir hafta diyor gidip gelip onu yiyordu Turhan.

Turhan Atacan:

◾ Hiç kültürünü bilmediğin, insanları tanımadığın, lisanından anlamadığın bir ülkeye gidiyorsun. Çok zor günler o zamanlar. Oraya gidince kendisini artık bir boşlukta hissettiler. Annesinden, babasından, eşinden çevresinden uzak. Ben bir senem doldu. Bir sene dolduktan sonra iş yerini de değiştim, daha iyi bir iş yerine geçtim ve ondan sonra ev kiraladım, eşimi istek yaptım Almanya'ya getirdim.

Ayşe Atacan:

◾ Almanya'ya ilk defa 1971'de gittim. Onuncu ayın 1'inde hiç unutmam. Dışarı çıkıyordum sade kuşların sesini anlıyordum, içeri giriyordum kimse yok, zaman zaman ağlıyordum. Bunun küçük kız kardeşi vardı benim çocuğum yoktu ya, onun fotoğraflarını alıp gittim, onu çok seviyordum. Onun fotoğrafına bakıp bakıp ağlıyordum sanki her şeyi kaybettim gibi. Şimdi Ramazan tutacağız o sene zaten ben onuncu ayda gittim on birinci ay da Ramazan'dı. Ezan yok dışarıda ezan okunmuyor. Ben buradan alışkın olduğum için dışarı çıkıyordum, bakayım ezan okunacak mı içeride duyabilir miyim diye dışarıda oturuyordum bunlar namaz kılana kadar. Orada teravih kılıyordular bir odada beş altı kişi anca oluyordu. Onları dinliyordum. Çok garipti yani gerçekten çok garipti. Konu komşu Türk yok öyle çok. En üst katımda işte bir tane Trabzonlu aile vardı. Onunla çok samimi olduk ama kardeş neydi o zaman birbirimizle olan samimiyetimizde. Birbirimize gittik, geldik böyle sürekli. Ramazan'ı öyle tuttuk. Ya o Bayram. Bayram ne? Bayramda kim gelecek yanına sen zaten gençsin, küçüksün bayramda da gelen giden yok, tek başına o garip yani.

Turhan Atacan:

◾ Şimdi biz gittiğimiz zaman biz ve bizden önceki gidenlerin zamanında cami yok, din görevlisi yok. Ancak sonra her şehirde, her küçük beldede bile şu anda camiler var. Ramazan olsun, bayram olsun yani insanların orada bir araya gelecek imkanları oluştu. Aynı Türkiye'deki gibi elhamdülillah şimdi böyle devam ediyor.

Ayşe Atacan:

◾ Yani insan önemli bize, insan önemli. Yoksa yani onlar, bunlar hepsi gelip geçici. İnsansız bunlar hiç mutluluk vermiyor. Şu kapını açan olmadıktan sonra burada hiç mutlu olamıyorsun. İlla birisi tıklattı mı kapını oh senden daha iyisi yok, en güzeli o.

  • 10
  • 13

Turhan Atacan:

◾ Bir senesi Maraş ile Kayseri arasında yolculuk yapıyoruz. Yol da o zaman orada yeni yapılmış, güzel de bir çeşme yapmışlar, çeşme de çok yeniydi. Yeni olduğu için hemen çeşmeye uğradık zaten suya ihtiyacımız oluyor. 7-8-9 tane çocuk koştu karşıdan geldiler bizim yanımıza. Çocuğun bir tanesinin elinde bir bakraç ayran. Dedi "Ayran vereyim size". Çıkardım çocuğa para vereceğim, çocuklar fakir belli yani. Çocuk "Yok ben almam" dedi. "Niye?" dedim. "Yok ben parayla satmıyorum" dedi. Ya al yavrum falan yok. İsimleri de hep peygamber isimleri kimi Mustafa, kimi Ahmet, kimi Musa, kimi Yunus. Neyse çocuğun bizden para almaması bizi duygulandırdı. Biz daha sonraki senelerde aynı hattan gene geçeceğiz aynı arabayla. Aynı arabayı o çeşmenin başına çektik, karşı taraftan çocuklar koştu geldi. Ama biz bu defa oradan geçeceğimiz için o çocuklarla hazırlıklı geldik.

Ayşe Atacan:

◾ Kıyafet almıştık.

Turhan Atacan:

◾ Onlara kıyafet aldık, onlar ile resim çekilmiştim, resimleri hazırladım onlara vermek üzere. Sonra uğradık çocuklar geldi. Aynı çocuklar baktım ki her biri daha büyümüşler. O çocuklar yine bize ayran getirdiler orada. Dedi "Biz arabayı tanıdık". Allah Allah, beş altı sene sonra aynı arabayı tanımışlar yine geldiler. Aradan seneler geçti biz aynı güzergahtan gene geçeceğiz ama bir başka arabayla geçeceğiz. Bu sefer uğradık, çocuk çoluk gelmedi. Geldi bir yaşlı adam, elinde gene bir ayranla geldi. "Kimsin? Yunus nerede?" dedim. Dedi "Ben Yunus'un babasıyım". "Yunus nerede?" dedim. "Yunus askere gitti" dedi. Yunus askere gitmiş meğer büyümüş. Şimdi oradan ayrılacağız, dedi ki "Ben sizi bırakmam. Siz benim bu akşam misafirimiz olacaksınız". Dedim "Biz yolcuyuz, gideceğimiz yer var, bekleyenler var vesaire". "Yok, bu akşam burada kalacağız, bir davar kesip yiyeceğiz" dedi. Orada 3-5 tane keçisi var adamın samimiyetine bak. Çocukların samimiyeti, adamın samimiyetine bak bu sefer. Ne oldu? Adam bir davarını kesecek de bizimle yiyecek, bize ikram edecek.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN