Büyük İslam âlimi Muhyiddin İbnül Arabi, 12. yüzyılda Endülüs'te dünyaya geldi. Babası Ali b. Muhammed Abbasi Halifesinin kumandanı aynı zamanda filozof İbn Rüşd'ün yakın arkadaşıydı. Annesi ise ensar soyundan geliyordu.
İbnü'l-Arabî'nin görüşlerini takdir edenler onun tasavvufta otorite oluşunu kendisine "Şeyhü'l-Ekber", dinî ilimlerde müceddid oluşunu da "Muhyiddin" lakaplarını vererek ifade ettiler. Mâlikî kadısı ve kelâm âlimi Ebû Bekir İbnü'l-Arabî'den ayırt edilebilmesi için bazı kaynaklarda adı İbn Arabî şeklinde de yazıldı.
On beş - on altı yaşlarındayken İbnü'l Arabî, İbn Rüşd'ün dikkatini çekti, İbn Rüşd bu gençle tanışmak için babasından görüşme talebinde bulundu. İbnül Arabî, felsefî bakış açısıyla tasavvufî bakış açısının mukayesesi bakımından önemli semboller içeren bu görüşmede filozofun kendisine, "Senin keşif ve feyz-i ilâhîde bulduğun şey mantığın (nazar) bize verdiği şey midir?" diye sorduğunu, ona hem "evet" hem "hayır" diye cevap verdiğini söyler. "Bu 'evet' ve 'hayır' arasında ruhlar yerlerinden, boyunlar cesetlerinden fırlar" deyince İbn Rüşd'ün benzinin sarardığını, titremeye başladığını, birden sanki elli yaş yaşlandığını söyler ve bu görüşmenin sonunda İbn Rüşd'ün, herhangi bir eğitim ve öğrenim görmeden bilgisiz olarak halvete girip de böyle bir bilgiyle oradan çıkan birini kendisine tanıttığı için Allah'a şükrettikten sonra, "Zira artık bu gibi hallerin erbabı kalmadı, biz hiç görmedik" dediğini, kendisinin de, "Allah'a hamdolsun ki işte biz bu zamanda bunlardan biriyiz" diye karşılık verdiğini kaydeder.
Endülüs'te bir süre daha kaldıktan sonra, seyahate çıktı. Şam, Bağdad ve Mekke'ye giderek orada bulunan tanınmış alim ve şeyhlerle görüştü. Bu senelerde 'Şekkaz' isminde bir şeyh'le tanıştı. 1182-1183'de İşbiliyye'ye bağlı Haniyye'de 'Lahmî' isimli bir şeyhden, bu zatın adını taşıyan bir mescidde Kur'an dersi aldı. 1184-1185'de 'Ureynî' isimli bir şeyh'le tanıştı. Eserlerinde Ondan ilk hocam diye bahseder, çok faydalandığını söyler.
Arabi, İşbiliyye'deyken (1190) hastalanıp okuma kabiliyyet'ini kaybetti. İki yıl bu halde kaldıktan sonra 589'da (Hicri) Sebte Şehri'ne giderek orada ahlak makamına erdiğini söylediği İbnu Cübeyr ile tanıştı. Bir süre sonra İşbiliyye'ye döndü. 1196'da Fas'a gitti. Orada yaptığı Seyahatler sırasında büyük şöhret kazandı.
Daha sonraki yıllarda Medine, Musul, Bağdat ve Musul'a gittikten sonra Konya'ya geldi. Orada tanıştığı Sadreddin Konevî'nin dul annesi ile evlendi. Daha sonraki yıllarda Şam'a yerleşen Arabi, zaman zaman civar şehirlere seyahat yaptı. 1239 yılında Şam'da vefat eden Arabi Şam şehri dışında Kasiyun dağı eteğinde medfundur.
İslam alimlerinden hayatınıza yön verecek nasihatlar için tıklayın.