Arama

İman ile ilgili merak edilen 20 dini soru

İman, Peygamber Efendimizin (sav) yüce Allah'tan getirdiklerini tasdik etmek ve onlara tereddüt etmeyerek gönülden inanmaktır. İslam'a göre kişinin kurtuluşa erebilmesi için iman etmesi şarttır. Kainatı yaratan, kendisine ibadet edilen tek ve en yüce varlık olan Allah'a inanmak, iman esaslarının birincisi ve temelidir. Bütün inanç esasları Allah'a imana ve O'nun birliği esasına dayanır. Peki, İsmi Azam ne demektir? Allah lafzı yerine "Tanrı" kelimesini kullanmak caiz midir? Çocuklara Allah'ın isimleri verilebilir mi? Kur'an'ın korunmuşluğunun delilleri nelerdir? Sizler için iman ile ilgili Diyanet'e sorulan dini soruları derledik.

  • 16
  • 20
Önceki semavî dinler İslam diye adlandırılabilir mi?
Önceki semavî dinler İslam diye adlandırılabilir mi?

İslam; Allah'a teslim olmak, boyun eğmek ve itaat etmek manasına gelir. Kur'an'a göre İslam; kişinin kendisini yalnız Allah'a teslim etmesi, O'na kul olması ve O'na ibadet etmesi demektir. Tevhidin gereği de budur. Bu anlamıyla İslam; sadece son peygamber olan Hz. Muhammed'in (s.a.s.) getirdiği dinden ibaret değil, bütün peygamberlerin getirdiği bir inanç sistemidir. Bu bakımdan insanlığı temel iman esaslarına davet açısından peygamberlerin tamamının vazifesi aynıdır. Buna göre, bütün peygamberlerin ilk daveti tevhiddir. Çünkü tevhid, Hak yoluna girmenin başlangıcı ve Allah'a inanmanın ilk basamağıdır. Cenabı Hak gönderdiği her peygambere, ümmetini tevhide davet etmesini şöyle emretmiştir: "Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona: 'Benden başka ilah yoktur; şu hâlde bana kulluk edin.' diye vahyetmiş olmayalım." (Enbiya, 21/25)

Hak din, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem'le başlamış, Hz. Muhammed ile son bulmuştur. Dolayısıyla Allah'ın peygamberler aracılığıyla farklı zamanlarda gönderdiği dinin esası aynıdır ve hepsine "İslam", müntesiplerine de ''Müslüman'' denilmektedir. Kur'an-ı Kerim bunu açıkça ifade etmektedir: "Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur'an'da Müslüman diye isimlendirdi." (Hac, 22/78)

  • 17
  • 20

"İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru Müslüman idi." (Âl-i İmran, 3/67) ayetinde İbrahim(a.s.) için Müslüman ifadesi kullanılmıştır. Ayrıca "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilen ve diğer peygamberlere Rableri tarafından verilene iman ettik. Onlar arasında bir ayrım yapmayız, biz de Müslümanlarız, deyin." (Bakara, 2/136) ayetinde de peygamberlerin mesajının temelde bir ve aynı olduğu ve bunun da İslam'dan ibaret olduğu ifade edilmiştir.

Ancak bugünkü hâliyle Yahudilik ve Hristiyanlık peygamberlere indiği şekliyle muhafaza edilemediği için o dinlere bu hâliyle İslam denilemez. Esas itibariyle hak dinin temel prensiplerinde değişiklik yoktur. Fakat yüce Allah zaman içinde ibadetlerin şekillerinde ve muamelata dair hükümlerde bazı değişiklikler yapmıştır. Yahudi ve Hristiyanlara gayrimüslim denmesi, onların Allah tarafından, İslam'ın son peygamberi Hz. Muhammed'e ve onunla gönderilen dine inanmamaları sebebiyledir

  • 18
  • 20
Kader ve kazaya inanmak iman esası mıdır?
Kader ve kazaya inanmak iman esası mıdır?

Kader ve kaza, iman esaslarından söz eden âyetlerde (Bakara, 2/177, 285; Nisa, 4/136) zikredilmemiştir. Ancak her şeyin Allah'ın takdirine bağlı bulunduğuna işaret eden âyetlerin yanı sıra ilahî ilmin olmuş ve olacak tüm varlık ve olayları kuşattığını belirten âyetlerde de bu esas vurgulanmıştır. Bu âyetlerin bir kısmında Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "...O'nun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir." (Ra'd, 13/8); "...Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir." (Furkan, 25/2); "De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez..." (Tevbe, 9/51) Bu âyetlerden başka Allah'ın her şeyin yaratıcısı olduğunu, -kulun tercihi ile irtibatlı olarak- dilediğini dalâlette bırakıp, dilediğini hidâyete erdirdiğini, insanların ölümlerini O'nun takdir ettiğini bildiren âyetler de kapsam açısından kâinatta her şeyin belli bir kadere bağlı bulunduğu, bunun da Allah Teala tarafından belirlendiği sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) de "Cibrîl hadisi" diye bilinen hadiste, kaderi, iman edilmesi gereken şeyler arasında saymıştır. Bu hadise göre Cebrâil (a.s.)peygamberimize, "İman nedir?" diye sormuş, o da, "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır." (bk. Müslim, Îmân, 1; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; İbn Mâce, Mukaddime, 9) cevabını vermiştir. Ehl-i sünnet âlimleri belirtilen âyetler ve Hz. Peygamber'in hadisleri çerçevesinde kader ve kazaya inanmayı iman esaslarından saymışlardır.

  • 19
  • 20
Bela ve musibetler kader midir?
Bela ve musibetler kader midir?

Bela ve musibetleri üç grupta değerlendirmek gerekir:

a) İnsan iradesinin söz konusu olmadığı bela ve musibetler (doğal afetler gibi).
b) İnsan iradesinin kısmen söz konusu olduğu bela ve musibetler (kısmen kabahatli olunan trafik kazaları gibi).
c) İnsan iradesinin söz konusu olduğu bela ve musibetler (alkollü araç kullanarak sebebiyet verilen kazalar, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu maruz kalınan hastalıklar gibi).

Bu sayılanların hepsi Allah'ın takdiri iledir. Mümine düşen ise, kaderini bilmediğinden dolayı her çeşit bela ve musibete karşı tedbir almak, bunlara maruz kalınması durumunda ise sabredip kadere inanarak teslimiyet göstermektir. Bu teslimiyet, ihmal, kusur veya kasıtlı olarak gerçekleşen ve hak ihlallerine yol açan durumlarda sorumlulukların cezasız bırakılmasına rıza gösterilmesi anlamına gelmez.

Şunu unutmamak gerekir ki Allah sonsuz rahmet ve inayet sahibidir. Dolayısıyla musibete maruz kalan bir kimseyi, sabretmesi kaydıyla büyük mükâfatlara nail kılacaktır. Ayrıca Allah insanları imtihan ettiği için, dilerse birtakım bela ve musibetler verebilir. Nitekim Hz. Peygamber'in (s.a.s.) haber verdiğine göre tarih boyunca en büyük sıkıntılara peygamberler ve salih insanlar maruz kalmıştır (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 173). İnsanlar bu durumda kulluklarının gerektirdiği tutum içinde olmalıdırlar.

  • 20
  • 20
Kerâmet ne demektir, İslam’da kerâmet var mıdır?
Kerâmet ne demektir, İslam’da kerâmet var mıdır?

Sözlükte "değer", "kıymet" gibi anlamlara gelen "kerâmet", dinî bir kavram olarak peygamberlik iddiasıyla ilgisi olmaksızın salih amel sahibi bir müminde meydana gelen olağanüstü hâl demektir. Şayet bu hâl kendisinde meydana gelen kimse salih amel sahibi biri değilse, o olağanüstü hâle "istidrâc" adı verilir. "Kerâmet zâhir olur, izhâr edilmez" yani Hakk'ın dilemesi ile meydana gelir; isteğe bağlı olarak gösterilemez.

Bir müminin veli olması için bu tür kerâmet göstermesi şart değildir. Akaid kitaplarında "kerâmet haktır" şeklinde bir hüküm vardır. Bunun anlamı veli bir kimseden kerâmet sadır olabilir, demektir. Dolayısıyla keramet, takva sahibi kimselere Allah'ın bir ikramı olarak görülmelidir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN