İslam ilmihaline dair bilinmesi gereken terimler
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerîm'de, tüm inananlara hamd, tesbih, secde, ibadet, kulluk gibi hususlarda bazı emir ve yükümlülükler verdi. Bütün Müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma Müslüman olmanın ve Müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı olan bilgilere ilmihal adı verilir. Bu temel bilgilerin yer aldığı İslam ilmihaline dair bilinmesi gereken terimleri derledik.
Giriş Tarihi: 22.11.2019
09:14
Güncelleme Tarihi: 22.11.2019
09:37
Makam-ı mahmûd : Hz. Peygamber'in kıyamet gününde sahip olacağı mânevî konumu ifade eden bir tabir.
Sözlük anlamı "övgüye lâyık yer, yüksek dereceli mânevî makam" dır. Kıyamet gününde sorgulama öncesinde uzun bekleyiş sebebiyle bütün insanların sıkıntıda bulunduğu bir sırada, Peygamber Efendimize ilâhî rahmetin tecelli etmesi yolunda niyazda bulunması izin ve yetkisini ifade etmektedir.
Bu makam onun önce bütün insanlara umumî; sonra da kendi ümmetine hususi surette şefaat edeceği makamın adıdır.
"Gecenin bir vaktinde sana mahsus bir nafile namaz kılmak üzere uyan, belki böylece Rabbîn seni övülmüş bir makama (makam-ı mahmûda) ulaştırır" (el-İsrâ, 17/79).
Livâü'l-hamd ile ilgili haberimize ulaşmak için tıklayın.
Mektûbe : Allah'ın farz kıldığı namazlar
Hanefî mezhebi dışındaki mezhepler, namazı hüküm bakımından farz ve nafile olmak üzere iki grupta ele alır. Hanefî fıkhında ise çeşitli tasnifler söz konusudur. Bunlardan birine göre namazlar farz, vacip, nafile olmak üzere üç grupta ele alınırken bir diğer tasnif Allah'ın farz kıldığı (mektûbe ) namazlar, Hz. Peygamber'in sünnetiyle sabit olan (mesnûn) namazlar ve nâfile namazlar şeklindedir.
Ta'dîl-i erkân : Namazın rükünlerinin düzgün bir şekilde yapılmasıdır.
Namazda ta'dîl-i erkân, namazın kıyâm, rüku, gibi her bir rüknünün sükûnet, içinde yerine getirilmesi, acelecilik ve çabukluk gösterilmemesidir.
Örneğin rükûdan kalkıldığında vücut dimdik hâle gelmeli, en az bir kere "sübhâne rabbiye'l-azîm" diyecek kadar ayakta durup ondan sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da böyle bir tesbih miktarı durmalıdır. Yoksa rükûdan tam doğrulmadan secdeye varmak, birinci secdeden sonra tam doğrulmadan ikinci secdeye gitmek ta'dîl-i erkân'a zıddır.
Ashâb-ı yemîn: Kıyamet gününde amel defterleri sağ taraflarından verilecek olan mutlu kimselerdir. Ashab-ı yemin, Kur'an-ı Kerîm'de altı defa zikredilir.
"Ashab-ı yemin, ne mutlu ashab-ı yemine! Onlar dikensiz sedir ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen, bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler. Biz ashab-ı yemin için ceylan gözlü hurileri yeniden yaratmışızdır. Onları bakire, ellerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır. "
(el-Vakıa,56/27-38)
Ehliyyetü'l-hitâb: İnsanın dinin davetini anlayacak konum ve kıvamda olması.
Yüce Allah, Kur'an'da Ahzâb suresinde, yerin ve göğün taşımaktan çekindiği emaneti insanın yüklendiği belirtir. Bu durumla diğer bütün varlıklar arasında sadece insanın ehliyet ve sorumluluk taşıdığına işaret edilir. İnsanın dinin hitabına ehil olması, anlama, düşünme ve ona göre davranma kabiliyetine sahip bulunması sebebiyledir. İnsanın bu anlamdaki ehliyet ve sorumluluğuna İslâm âlimleri tarafından ehliyyetü'l-hitâb olarak adlandırılır.