Arama

Fikriyat ile ne görelim, ne okuyalım, nereye gidelim?

Hafta içinin yoğun iş koşuşturmasından sıyrılıp hafta sonunda ne yapacağınızı mı düşünüyorsunuz? Pek çok kişi, hafta sonlarını dinlenme günü olarak değerlendirir. "Fikriyat ile ne görelim, ne okuyalım, nereye gidelim?" başlığı altında birbirinden değerli hafta sonu tavsiyelerini sizlerle buluşturuyoruz. Kitap okuyarak günün karmaşasından kurtulabilir, tarihi bir anekdotu öğrenerek bilinçlenebilirsiniz. Ya da güneşli bir pazar gününün tadını çıkartarak yeşillikler arasındaki tarihi eserleri ziyaret edebilirsiniz. Gelin sizler için hazırladığımız bir tavsiye listesine daha yakından bakalım.

  • 7
  • 12
KİMİ YAD EDELİM?
KİMİ YAD EDELİM?

Türk şiirinin zarif şairi: Cahit Zarifoğlu

"Yedi Güzel Adam" şiiriyle hafızalarda ve gönüllerde yer bulan şair ve yazar Cahit Zarifoğlu, vefatının yıl dönümünde hayırla yad ediyoruz.

1940 yılında Ankara'da Maraşlı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasının memuriyeti dolayısıyla ilk ve orta öğrenimini Siverek, Ankara, Kızılcahamam ve Kahramanmaraş'ta tamamladı. Abdurrahman Cahit Zarifoğlu, Kafkasları çok severdi ve soylarının da Kafkasya'dan gelip Maraş'a yerleştiklerini söyledi. "Bunlar üç kardeşmiş ve içlerinden birinin adı Zarif'miş. İşte bizim aile bu Kafkasyalı Zarif'ten geliyor. Daha çok bu sebeple olacak Kafkasya'yı çok seviyorum" der bir sohbetinde Zarifoğlu.

Cahit Zarifoğlu'nun 'Yaşamak' kitabından hayata dokunan alıntılar

Lise yıllarında göze çarpan suskunluğu, içe dönüklüğü ve derin düşünceleri Aristo diye çağrılmasına sebep oldu. İlerleyen yıllarda kendine olan güveni ve merakından dolayı Necip Fazıl Kısakürek tarafından "artist" diye çağrıldı.

Liseyi arkadaşlarından üç yıl gecikmeli bitirdikten sonra 1961'de İstanbul'a gitti. O yıllar için "Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatını bitirdim. Öğrenciliğim sırasında çalışmak zorundaydım. Muhtelif gazetelerde sayfa sekreteri olarak çalıştım. Bu yüzden tahsilim biraz ağır aksak ilerledi. Bütün bunlar zarfında vazgeçmediğim, değişmeyen, istikrarlı bir yönüm vardı, o da şairliğim ve yazarlığımdı." der Zarifoğlu. Tahsilini yaklaşık on yıl gibi bir sürede bitirir.

Şair, edebiyat çevrelerinde ilgiyle karşılanan ilk kitabını kendi parasıyla çıkardı ve kitabı yeterince dağıtamadığı için büyük bir kısmı elinde kaldı. Zarifoğlu'nun Eylül 1973'te çıkan ikinci kitabı "Yedi Güzel Adam", en bilinen eserleri arasına girdi. Zarifoğlu, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt ve Alaeddin Özdenören'i "Yedi Güzel Adam" şiirinde anlatmış ve bu grubun adı artık, "Yedi Güzel Adam" olmuştu.

İçine kapanık bir karakteri olan ve şiirini temelde "İkinci Yeni"nin kazanımları üzerine kurarak bu akımda kendi yeniliğinin peşine düşen Zarifoğlu, alışılmadık söz dizimiyle, imge ve bütünlüğe verdiği önemle, Türk şiirine kendi orijinalliğini getirebilen şairlerden biri oldu.

Cahit Zarifoğlu, "Yeni Devir", "Milli Gazete" ve "Zaman" gazetelerinde ve "İslam" dergisinde Ahmet Sağlam, Abdurrahman Cem ve Vedat Can müstear isimleriyle günlük yazılar kaleme aldı. Şiir yazmakta zorlanmayan, kendi deyimiyle "ilhamı ele geçiren" Zarifoğlu'nun şiirleri İngilizce ve Arapçaya çevrildi.

Cahit Zarifoğlu'nun okunması gereken kitapları

Başarılı edebiyatçı, ömrünün son yıllarında yöneldiği çocuk edebiyatında kaleme aldığı "Yürekdede ile Padişah" eseriyle, 1984'te Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Ödülünü kazandı. Gül Çocuk dergisinde de yazan Zarifoğlu, "Çocuklar için yazmak, acılarımı azaltıyor." ifadelerini kullanmıştı.

Şair, pankreas kanseri nedeniyle, 7 Haziran 1987'de İstanbul'da vefat etti.

Zarifoğlu'nun şiiri hakkında yakın dostu Rasim Özdenören, "Şiiri bunca anlaşılmaz, kapalı ya da zor anlaşılır bulunmasına rağmen, şimdiye kadar hiçbir aklı başında şiir okuyucusu, (eleştirmen ya da okuyucu olarak) bu şiirleri reddetmek, yok saymak cesaretini gösterememiştir." yorumunda bulunurken, yine yakın arkadaşı Erdem Bayazıt şu yorumu yapmıştı:

"Cahit Zarifoğlu o hale gelmişti ki kendi dünyası içinde bir şiir dili kurmuştu ve bunu çok iyi kullanırdı. Yani şiire, o anlatılmaz olana ait bir durum çıktığı, bir algılama olduğu zaman onu hemen anında şiire döküverirdi."

Şair Akif İnan'ın "anadan doğma şair" olarak tarif ettiği Zarifoğlu hakkında, Cemal Süreya da "Ece Ayhan'a sordum, ona göre Cahit Zarifoğlu şiirde yapı sorununu en iyi kavramış, bu konuda örnek gösterilebilecek sanatçılardan biri. Kolsuz bir Hattat'ta da ayrıca belirtmiş bunu." şeklinde görüşlerini dile getirmişti.

Şair İsmet Özel ise, Zarifoğlu'nu şu sözlerle anlattı:

"Kendinden sonra yazmaya başlayan genç Müslüman şairlere, hangi özellikleriyle yol göstermiş olursa olsun, ondan sonrakiler onda ders alınacak bir taraf bulacaktır, hem şiirin kendine mahsus kaliteleri bakımından hem Müslüman bir şairin dünya hayatındaki temayülleri bakımından."

Cahit Zarifoğlu'nun hayatına dair bilmeniz gereken 20 ilginç bilgi

  • 9
  • 12
NE ÖĞRENELİM?
NE ÖĞRENELİM?

Hacca gidemeyen sultanlar saçlarını mukaddes topraklara gönderirdi

Surre alayları; Kabe'nin bakımı, tamiri, inşası ve Müslümanların hac görevini yerine getirmeleri için yola çıkan Mekke ve Medine'ye gönderilen hediye ve sadakaları taşıyan hac kervanıdır. İstanbul'dan dualarla yola çıkan alay, oradan Haremeyn'e giderek ahaliye, zahitlere, Mekke emirlerine, Hicaz bölgesinde yaşayan ihtiyaç sahiplerine emanetlerini ulaştırırdı.

Osmanlı sultanlarından tarihi anekdotlar

Surre alayı, Kâbe'nin bakımı, her yıl eksiklerin gözden geçirilerek tamir ve inşası, Müslümanların hac farizesini yerine getirmeleri için güzergahın ve Kâbe'nin hazırlanması ve asıl önemlisi iktisadi kaynaklardan yoksun olan bir bölgenin, yani Mekke ve Medine fukarasının geçimini sağlayacak sadakanın taşındığı hac kervanıdır.

Haremeyn'e surre gönderilme geleneğinin ne zaman başladığı tam olarak belli değildir. Fakat bu adetin Abbasî Halifesi Mehdî-Billâh zamanında ortaya çıktığı görüşü hâkimdir. Bu dönemde hac yollarının güvenliği ve bu yol üzerinde bulunan su kuyularının bakımı, hacıların konaklama gibi ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bazı tedbirler alındı.Daha sonraki yıllarda Fatımîler, Eyyübîler ve Memlüklüler tarafından da surre geleneği devam ettirildi. Osmanlı'nın son dönemine kadar devam eden güzel geleneklerden olan surre alayı, İslam topluluklarının arasında bir muhabbet ve hürmet bağı oluşturdu.

  • 10
  • 12

Paraların dışında kaftanlar, pırlanta yüzükler, elmaslar, inci tespihler, avizeler, kandiller, kılıçlar, paha biçilmez Mushaflar, yünlü dokumalar, halılar, gülsuyu bulunurdu. Çantadaki paralar, üzerinde "Allah kıyamet gününe kadar Mekke şehrini mükerrem kılsın." veya "Allah Medine şehrini kıyamet gününe kadar nurlandırsın." diye duaların yazıldığı zarflara konulurdu.

Peygamber Efendimizin türbesinin tozu, başta devekuşu tüyü olmak üzere kıymetli kuşların tüyleriyle alınırdı. Sonrasında bu tüyler, her yıl Surre alayı ile padişaha teberrüken gönderilirdi. Padişahlar bu kıymetli hediyeyi ise sarıklarındaki sorguçlara iliştirirdi.

Surre alaylarının önemli hediyelerinden biri saçlardı. Padişahlar, payitahtı devlet güvenliği nedeniyle bırakıp kutsal topraklara gidemezdi. Bunu yerine Peygamber Efendimize olan muhabbetlerini göstermek için kendi saçlarını gönderirdi. Berberbaşı, padişahın saçını keser ve kuruturdu. Sonrasında tütsülenerek küçük bir sandıkta saklanırdı. Hac zamanında surre alayı ile saçların bulunduğu sanduka mühürlenir ve mukaddes topraklara gönderilirdi. Medine'ye varıldığında ise uygun bir yere dualarla gömülürdü.

Mekke ve Medine'ye gönderilen hediyeler

  • 11
  • 12

Damak tadını yeniden keşfetmek isteyenler isteyenlere: Baharatlı ve yaban mersinli pilav

YAPILIŞI

Pirinci bol su ile yıkayıp geniş bir tencereye alın. Üzerine 7 su bardağı su, kakule, yıldız anason ve tuz ekleyip dağılmayacak şekilde haşlayıp süzün. Baharatları içinden alın. Safranı 3-4 çorba kaşığı sıcak suya koyup kenara alın. 1 çorba kaşığı tereyağını bir tavaya alıp üzerine unla karıştırılmış tavuk etini katın. Tuz ve karabiber ekleyip soteleyin.

Orta boy bir tencerenin tabanını pişirme kağıdı ile kaplayın ve tavuğu tencereye yayın. 2 çorba kaşığı tereyağını kızdırıp haşlanmış pirince ekleyin ve ezmemeye dikkat ederek karıştırın. Pirinci ikiye ayırıp yarısının üzerine safranlı karışımı ekleyin ve karıştırın. Daha sonra tenceredeki tavuğun üzerine bastırarak yerleştirin. Sade pirinci safranlının üzerine yayıp bastırın. Tencerenin kapağının altına temiz bir havlu koyarak kapağını kapatın.

En kısık ateşte açığınız ocağın üzerine koyup 15 dakika pişirin. Ocağın altını kapatıp 10 dakika demlendirdikten sonra ters çevirip servis tabağına aktarın. Kalan tereyağını kızdırıp badem ve yaban mersinini hafifçe kavurun. Pilavın üzerine ekleyerek servis yapın.

Osmanlı mutfağında pişen en özel 20 yemek

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN